Korona tedbirleri kapsamında tarımsal üretimin arttırılması için özel gayret edilmesi gerektiğini, bunun için özel tedbirler alınması gerektiğini geçen sene bu köşede paylaşmıştık.
Korona tedbirleri kapsamında tarımsal üretimin arttırılması için özel gayret edilmesi gerektiğini, bunun için özel tedbirler alınması gerektiğini geçen sene bu köşede paylaşmıştık.
Korona salgınıyla ilgili tedbirler alınırken, Tarım Bakanı gerekirse ithal ederiz gibi bir çözüm önerisinde bulunmuştu. Garip bir şekilde iktidar sahipleri de uçak fiyatlarını ve özellikle konut için faizleri düşürmüştü. Konut kredileri düşünce müteahhitler zengin olmuş ama seyahat kısıtlamaları nedeniyle uçağa pek binen olmamıştı.
Gıda üretimi öteden beri topallıyor zaten. Enflasyonun baş sorumlusu olarak domates, biber, patlıcan, soğan, patates gibi gıda ürünleri gösterilince ithalat kapıları açılıverdi. Türkiye’nin en fazla ürettiği buğday ve arpa gibi ürünler dahi ithal edilmeye başladı. Üstelik bu ürünlerin ithalatında gümrük vergi ve fonları da kaldırılınca sanayi sektörü de ithal ürün kullanınca Türk çiftçisinin alın teri para etmedi.
Her üretici üretmek ister. Üretirken kazanmak ister. Üstelik alın terine saygı ister. İthalat kapıları açılırken içerde oluşan fiyatların düşmesinin önüne geçmek çiftçiyi korumak her idarecinin öncelikli görevi olmalıydı. Ancak tam tersi oldu.
Devlet adeta kendi üreticisine savaş açtı. Soğan ve patates fiyatları yükselince depolara baskın yapan devlet yetkilileri bu sene fiyatları artar diye ihracat yasakları planlıyor. Üretime bu kadar düşmanlık çok fazla aslında.
Rusya üreticisini korumak için elinden geleni yapıyor. Buğday ihracatında vergi almaya başladı. Fiyat istikrarı sağlamanın yanında devleti de kazandırıyor. Türkiye gibi göbekten bağlı ülkelere tonu 300 dolardan buğday satmaya başladı. Ton başına da 25 avro korona parası kesiyor. Türkiye kendi çiftçisinin ezerken, Rusya çiftçisini kazandırıyor. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir politika uygulanmamıştır.
Tarımsal üretimde kırılma noktası aşılmak üzere neredeyse. Ekilmeyen araziler sürekli artıyor. Satılık tarla sayısı da rekor kırmaya devam ediyor. El değiştiren tarlaları sorgulayan yok. Çoğu ekilmiyor.
Kuraklık nedeniyle ekimlerde zaten sıkıntı var. Gübre fiyatları iki katına yaklaştı. Buğday ve arpada rekoltenin düşmesi kaçınılmaz. İkisinin toplamı 22 milyon tonu geçmeyecek gibi görünüyor. Demek ki buğday ve arpa ithalatı 15 milyon tonu görecek. Yüksek fiyattan memlekete girecek. Fiyatlar mecburen artacak. Çiftçi yine kazanamayacak.
Türk tarımı tarihinin en kaotik günlerini yaşıyor. Üretici maliyetinin altında ürün satarken, ithalatçılar köşeyi dönüyor. İhraçlık ürün çıktığında fiyatlar artmasın diye kota konmaya çalışılıyor.
Sürdürülebilir gıda üretimi için bir politika bulunmuyor. Çöl devletleri gibi ithalat kafası hakim görünüyor. Oysa bu toprakların sahipleri kazanmalı ve toprağına daha fazla sahip çıkmalıdır. Devleti sürekli yanında hissetmelidir. Oysa devlet ikide bir ithalat politikalarıyla üretimden soğutuyor. Böyle giderse kıtlık kapıda. Çok sürmez.