Boş olan kadroların geri gönderilmemesi hususunu dikkate alan üniversiteler, YÖK’ün “Kadro oluştururken kişiyi tanımlayacak ek koşul olmayacak” şeklindeki uyarılarını pek dikkate almadıkları görülmüş.

Boş olan kadroların geri gönderilmemesi hususunu dikkate alan üniversiteler, YÖK’ün “Kadro oluştururken kişiyi tanımlayacak ek koşul olmayacak” şeklindeki uyarılarını pek dikkate almadıkları görülmüş.
.
Merkez İlçe Başkanı Yıldıray Ölçek’in belediyede “Akraba dolu” mesajına nazire yapar gibi bazı üniversitelerimizde “Adrese teslim” alımlar yapılıyor sanki.
.
İşte bu üniversitelerden bazıları şöyle:
.
Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde:
“Türkiye Cumhuriyeti Tarihi alanında çıkılan doktor öğretim üyesi ilanı için ‘İngiltere’nin Balkan politikalarını ve Bulgaristan’daki Türklere yönelik asimilasyon politikalarını çalışmış olmak’ şartı yer almış.”
.
 “Hemşirelik” alanında çıkılan doktor öğretim üyesi ilanı için aranan şartlar arasında ise ‘Obez Kadınlarda Alt Üriner Sistem Şikâyetleri ve Yaşam Kalitesi üzerine çalışmak’ şartları bulunuyormuş.
.
Necmettin Erbakan Üniversitesi’nde:
“Gıda Bilimleri” alanında çıkılan profesör ilanı için “zeytinyağı ekstraksiyonu teknolojisi alanında yayınlar yapmış olmak” şartı arıyormuş.
.
Selçuk Üniversitesi Doğanhisar Meslek Yüksekokulu Yönetim ve Organizasyon Bölümü’nde:
“Lojistik” alanı için çıkılan doktor öğretim üyesi ilanı için belirlenen şartlar arasında “Mesleki tükenmişlik ve girişimcilik üzerine çalışmaları olma” şartları yer almış.
.
Edebiyat Fakültesi Fars Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde:
“Fars Dili ve Edebiyatı” alanı için çıkılan profesör kadrosu için aranan özel şart ise “Hasan-ı Zarîfî’nin Mesnevî Şerhi ile ilgili çalışma yapmış olmak” olarak belirlenmiş.
.
Kadro alacak bu kişilerin Allah yollarını açık etsin.
Alınlarının teri ile hak ettikleri bu kadroları, analarının ak sütü gibi helal olsun…
.
Üniversitelerimizden bahsettim, zira bugün fıkralarım öğrencilerimizle ilgili.
 
***
ODTÜ Felsefe öğrencilerini en çok zorlayan hocalardan biri yıllık olan dersinin final sınavında sınıfa gelmiş ve sınav sorusu olarak tahtaya, “Why?” (Neden?) yazmış.
Öğrenciler ilk önce ne yazacaklarını şaşırmışlar, sonra herkes bir şeyler yazmaya başlamış.
Yalnız bir öğrenci, sınavın ilk dakikasında kâğıdını teslim etmiş.
Öğrencinin cevabı da soru gibi kısaymış: “Why not?” (Neden olmasın ki?)
Sonuç?
Bu öğrenci sınavdan “100” almış.

Aynı hoca başka bir sınavda “Risk nedir?” diye soruyor.
Bir öğrenci sınavın ilk 10 saniyesinde teslim ediyor kâğıdını. Kâğıdın üst kısmında sadece isim-soyadı yazıyor, gerisi ise bomboş beyaz yaprak.
En altta ise “İşte risk budur” diye yazıyor. Ve sonuçta da sınıftaki en yüksek notu alıyor.

Hocanın bir sonraki sınavında yine “Risk nedir?” sorusuyla karşılaşan aynı öğrenci aynı şekilde tekrar boş kâğıt verince bu sefer “Sıfır” alıyor.
Koşa koşa hocaya gidip sebebini soruyor. Hocanın cevabı anlamlı:
“Aynı şartlar altında, aynı riski iki kere almak aptallıktır!”

Hoca bir sınava giriyor ve tek soru soruyor: “Atatürk ne yaptı?”
Bütün öğrenciler harıl harıl yazmaya başlıyor, kâğıtları dolduruyorlar.
Sınav sonucunda herkes ortalama notlar alıyor. Bir öğrenci ise “100” alıyor.
Bu öğrencinin cevap kâğıdında şu yazıyor: “Ne yapmadı ki!”

Bu tür öğrenciler ve değerlendirmeler Hukuk Fakültelerinde yok mu?
Elbette var.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Hocanın biri sınavda, o günlerde devam etmekte olan bir davanın detaylarını vermiş ve sonucun ne olacağını sormuş.
Tabii, bütün öğrenciler ha babam, de babam, sayfalarca yazmaya başlamışlar. Ama bir öğrenci kâğıdını sınavın ilk dakikasında vermiş. Ve buna rağmen 100 almış. Öğrencinin yanıtı tek cümleymiş:
“Devam eden dava hakkında yorum yapılamaz.”

Bir efsane olay da tıpçılardan:
Olay bir tıp fakültesinin anatomi dersinde geçiyor.
Okulun en iyi hocası, anatomi dersine ilk kez giren öğrencilerine;
“Tıpta iki önemli şey vardır” demiş, “İlki, hiç bir şeyden iğrenmeyeceksiniz!”
Bunu söyledikten sonra işaret parmağı ile önündeki kadavranın makatını yoklamış ve
sonra ağzına sokmuş ve emmiş.
Ardından öğrencilerden de aynısını yapmalarını istemiş.
Genç tıp öğrencileri, kızara bozara aynı şeyi teker teker iğrenerek yapmışlar.
Bunun üzerine Hoca öğrencilerine dönüp; “İkinci önemli şey ise çok dikkatli olmaktır” demiş ve eklemiş,
“Mesela ben demin kadavranın makatını işaret parmağım il yokladım ama orta parmağımı emdim!...”

Bir kız yurdunda kalan kızlar, her sabah dudaklarına ruj sürdükten sonra tuvaletlerdeki aynayı öperek iz bırakıyorlarmış.
Yurt müdürü ne yaptı ettiyse bu alışkanlığı ortadan kaldıramamış.
Diğer yandan temizlik görevlileri de iyiden başkaldırmaya başlamışlar.
Sonunda müdürün aklına parlak bir fikir gelmiş. Hemen bir duyuru yapıp, kızları toplantıya çağırmış.
Hepsini toplayıp temizlik görevlisinin beklediği tuvalete götürmüş.
Aynalarda sabahki ruj izleri hala duruyormuş.
Müdür, “Arkadaşlar” demiş, “Bazılarınız dudaklarına ruj sürdükten sonra aynaları öperek çıkması güç izler bırakıyor. Temizlik görevlilerimiz bunları temizlerken zorlanıyor. Sizleri görevlimizin bu temizliği yaparken ne kadar zorlandığını bizzat görmeniz için topladım. Bakın ve görün.”
Sonra görevliye bir işaret çakmış.
Bizimki gayet sakin bir şekilde tuvalet fırçasını almış, klozetteki suya daldırmış ve aynayı temizlemiş.
O günden sonra bir daha o yurtta tuvaletlerde dudak izine rastlanmamış.

Üniversite son sınıf öğrencisi yazılı sınavından kalınca doğru hocasına gider:
-“Siz, sınıfta bırakarak hayata atılmamı önlüyor ve beni cezalandırıyorsunuz. İşin bu yanını hiç düşündünüz mü?”
-“Tabii düşündüm. Hocanın görevi bilgiyi ölçmek, yeterli olmayanı sınıfta bırakmak değil mi?”
-“İyi. O zaman size bir teklifim var. Bir soru da ben size soracağım. Doğru cevabı verirseniz, ben kötü notumu kabul edip sınıfta kalacağım. Bilemezseniz, notumu düzeltecek ve sınıfı geçirteceksiniz.”
Öğrencisinin bu tavrı hoşuna gider, keyiflenir ve teklifi kabul eder.
Öğrenci sorar:
-“Yasal olup, mantıklı olmayan nedir? Mantıklı olup, yasal olmayan nedir? Ve de ne mantıklı ne de yasal olmayan nedir?”
Hoca uzun uzun düşünür ama cevabı bulamaz. İddia gereği öğrencisine iyi not vererek sınıfı geçirir.
Ama aklı da soruda kalır.
Sonunda öğrencisini çağırır ve sorunun yanıtını sorar.
Öğrenci hemen cevap verir:
-“Siz 65 yaşındasınız ve 23 yaşında bir kadınla evlisiniz. Bu yasal ama mantıklı değil. Karınızın 25 yaşında bir sevgilisi var. Bu mantıklı ama yasal değil. Siz karınızın sevgilisini, zayıf alıp sınıfta kalması gerekirken iyi not verip mezun ediyorsunuz. Bu da ne mantıklı, ne de yasal.”

Sınıfta öğretmen sormuş:
-“Dalda üç kuş var, birini vurdum kaç tane kalır?”
Çocuk cevaplamış:
-“Hiç kalmaz öğretmenim.”
-“Olur mu oğlum…2 tane kalır.”
-“Olmaz öğretmenim. Siz birini vurunca diğerleri aptal değil ya sesten ürküp kaçarlar…”
-“Aferin oğlum, cevabın yanlış ama düşünce tarzını beğendim.”
-“Öğretmenim, ben de size bir şey sormak istiyorum: Karşıdan üç tane bayan geliyor, üçü de dondurma yiyor, ama biri yalayarak, biri ısırarak, diğeri de emerek yiyor dondurmayı. Sizce bunlardan hangisi evlidir?”
Öğretmen kızmış ama cevap veremedi dedirtmemek için belli etmemiş,
-“Emerek yiyen evlidir.”
-“Olur mu öğretmenim ne alakası var, parmağında yüzük olan evlidir ama düşünce tarzınızı beğendim.”

Donald Trump bir ilkokulu ziyaret eder. Çocuklara:
-“Sorusu olan var mı?” der.
Kücük Bob parmak kaldırarak söz alır.
-“Benim üç sorum olacak:
1- Seçimlerde daha az oy almanıza rağmen nasıl oldu da Başkan oldunuz?”
2- Hiroşima’ya atılan atom bombası sizce dünyanın en büyük terör faaliyeti değil midir?
3- Hiçbir neden yokken neden Irak’a saldırmak istiyorsunuz?”
Aniden zil çalar ve çocuklar teneffüsse çıkarlar.
Çocuklar geri döndüğünde bu sefer sözü küçük Tom alır.
-“Benim beş sorum olacak:
1-Seçimlerde daha az oy almanıza rağmen nasıl oldu da Başkan oldunuz?”
2-Hiroşima’ya atılan atom bombası sizce dünyanın en büyük terör faaliyeti değil midir?
3-Hiçbir neden yokken neden Irak’a saldırmak istiyorsunuz?
4-Bugün neden zil 30 dakika erken çaldı?
5-Bob nerede?”

Öğretmen sınıfta madenleri ve ne kadar değerli olduklarını anlatıyormuş.
Dersin bitiminde çocuklara sormuş:
-“Kim, hangi madene sahip olmak ister çocuklar?”
Önce David cevap vermiş:
-“Platin, öğretmenim. Onunla kendime bir Porsche alırdım.”
Ardından Mike cevaplamış:
-“Altın, öğretmenim. Altınlarımla kendime son model bir Cadillac alırdım.”
En son söz alan Küçük Joe yanıtlamış:
-“Silikon alırdım öğretmenim…”
Öğretmen şaşırmış ve merakla sormuş:
-“Ne alaka evladım?”
Küçük Joe sinsice gülerek cevaplamış:
-“Öğretmenim. Ablamda iki tane var, kapının önündeki arabaları hayal bile edemezsiniz!”
 
***
Diyeceğim o dur ki:
Öğrencilerle pek uğraşmayın…