Gündemdekileri daha tam konuşamadan, tartışamadan “Uzay” konusu geldi oturdu kucağımıza.
Gündemdekileri daha tam konuşamadan, tartışamadan “Uzay” konusu geldi oturdu kucağımıza.
Cami avlusuna bırakılmış çocuk gibi, ne yapacağımıza karar veremedik.
.
Tokat gibi gelen gündemlerden şaşkına dönmüştük, hele “Ay’ı görünce” ne yazacağımıza da karar veremedik.
.
“İngiliz meslektaşlarım bu durumda ne yapardı acaba?” diye düşündüm,
Aha şuraya yazıyorum, kesin istifa ederlerdi.
Kolay mı Reis’i takip etmek,
Yaptıklarına cevap bulmak,
İyisini kötüsünü araştırmak,
Fikir yazmak?
.
Yazı başlangıcında meşhur virüsümüzden gireyim de, diğerlerine de yavaş yavaş sıra gelir inşallah.
.
Özel hastaneler sahibi atanmış çok sevgili sağlık bakanımız (bu arada kendisi babalar gibi ikinci aşısını oldu, biz daha siftah yapamadık, ona kırığınım ya neyse) yaptığı açıklamada dedi ki:
“İş yerlerimiz ekonomik planlama yapamıyor.
Öğrenciler eğitim planları yapamıyor.
Hayatın her alanında ön görülebilir plan yapamadığımız bir dönemdeyiz.”
.
“Çok yakında hayatımızı planlamamız mümkün olacak.”
.
“Bilim Kurulu üyelerimizin görüşü:
Vaka artışları devam ederken kısıtlamaları kaldırmakta acele etmemekten yana.”
.
“Yeni tedbirler alınmayacak.
Uygulanan tedbirler devam edecek.”
.
“Salgının seyri kafe ve restoran açılışlarını belirleyecek.”
.
“Mart ayından itibaren de iller bazında bir takım kısıtlamaları kaldırmak veya artırmak gerekebilir.”
.
“Bilim kurulu bunu çalışıyor, önümüzdeki bir iki hafta içerisinde de açıklamış oluruz. Bölgesel bazda birtakım kısıtlamaları gevşetmek öneri olabilir.”
.
Yani kısaca diyor ki:
“Biz martta kaldırmak istiyoruz ama bilim kurulu artışlar devam ederken bunu pek istemiyor…”
.
Ancak söylediği şu cümle bir ışık yaktı bende:
“… iller bazında bir takım kısıtlamaları kaldırmak…”
.
Evet işte bu…
.
Şehir şehir bakacaksın virüsün gelişimine,
Ona göre kısıtlamaları kaldıracaksın veya artıracaksın.
.
Bunu şehirdeki, kasabadaki, köydeki vatandaşa anlatacaksın ve oralardaki herkes “Otokontrol” yapacak.
.
Kısıtlamaların azalması için;
Herkes maskesine, mesafesine dikkat edecek,
Birbirini kontrol edecek,
Birimleri de harekete geçirecek.
Giriş çıkışlar ciddi bir şekilde kontrol altına alınacak.
.
Lokantaların, restoranların, barların, kafelerin açılmasını istiyorsak,
Rahatlamak istiyorsak,
Takım olmalıyız.
Bu kadar basit.
.
Haydi bakalım!
Öyleyse top bizde.
***
MÜJDE! DESTEK GELİYOR…
İktidarımız işyerleri kapalı esnafımızı düşünmeye devam ediyor.
.
Haber şöyle:
“Pandemi nedeniyle işyerini kapatmak zorunda kalan lokanta ve restoran esnafına verilecek destek Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.”
.
Bu haberi okuyan esnafımız “Oh be!” diyerek nefes almıştır.
Öyle ya, mevcut iktidar onları bu Pandemi günlerindeki kısıtlamalarda esnafımızı yalnız bırakmayıp, yanlarında yer almıştır.
.
Ancak,
Haberin devamını okuyanların, kime rahmet okuyacağını da çok merak ediyorum.
.
Şöyle ki:
“Lokanta ve restoran esnafına kaybettikleri cirolarının en fazla yüzde 3'ü ödenecek…”
.
Tam anlamamış olanlar için açıklama gelmiş haberin içinde:
“Destek ödemesi tek sefere mahsus verilecek…”
.
Haber bir örnekle devam ediyor:
“Örneğin: 2019 yılında 133 bin 332 liralık iş yapan, yani bu tutarda ciro elde eden, ancak 2020 yılında cirosu yüzde 50 azalarak 66 bin 666 liraya düşen bir lokanta esnafına bir kez olmak üzere 2 bin lira nakit yardımda bulunulacak.”
.
Bir reklam var ya:
“Harca harca bitmez…”
.
Ama iktidarımız bu cironun altında kalanları korumuş.
“Bu tutarın altında gelir elde eden esnafa da ciro oranı uygulanmaksızın yine 2 bin lira verilecek.”
.
“Bu cirolar nasıl hesaplanacak?” derseniz, durum şu:
“İşletme sahibinin vergi dairesine beyan ettiği 2019 ve 2020 yılı KDV beyannamelerindeki tutarlar esas alınacak. Dolayısıyla kayıt dışı çalışan, müşterisine fiş vermeyen esnafın cirosu düşük görüneceği için devletten alabileceği nakit destek de o oranda düşük kalacak.”
***
MÜZİSYENLER…
Kısıtlamalar dolayısı ile mağdur olan müzisyenler ve sanatçılar İstanbul’da bir araya gelerek işyerlerinin açılmasını istediler.
.
Haklılar mı?
Haklılar.
.
Ama virüs tepemizden inmemişken buraları açmak doğru mu?
Elbette zor.
.
Ne yapılacak o halde?
.
İktidar bir yolunu bulmalı, bu mağdur insanlarına sahip çıkmalı.
Hem de acilen…
.
Röportaj yapılan bir müzisyen:
“İnşaatlarda çalışıyorum” demesin mi?
Üzüldüm doğrusu.
.
Bir ülkenin sanatçıları bu hallere düşmemeli.
Yazık!
İçim acıdı…
.
Bir an için empati yaptım da,
Çoluk-çocuk var,
Kira var,
Elektrik, su, doğalgaz var.
Bakkal, market, kasap, manav var…
.
Kahroldum…
***
LAF NEREYE GELDİ?
Tarihi günü atlattık.
Uzay çalışmalarını basına açıkladık.
Artık kimse bizi tutmasın,
“Dış minnaklar” kıskansın…
.
Boşverin siz:
Ekonomiyi,
Eğitimi,
Yolsuzlukları,
Yasakları,
Demokrasiyi,
Yoksullukları…
.
Şimdi trend:
Uzay…
.
-“Haydi kimse kalmasın, uzaya gidiyoruz, uzaya…! Bir, ki…! Bir ki…!”
-“Affedersin evladım, Marstan geçer mi?”
-“Abla sen iste Güneşten bile geçer. Şu ekonomi biraz daha batsın, gündem değiştirmek için galaksiyi fetih etmezsek namerdim…”
.
Rahmetli Nazım Hikmet yaşasaydı şöyle derdi:
“Akın var Ay’a akın!
Ay’ı zapt edeceğiz
Ay’ın zaptı yakın!”
.
Bu ay meselesi dilimize dolandı.
Artık zor bırakırız.
.
Gider miyiz?
Gidemez miyiz?
Bilemem.
.
Onca devlet arasında bizim “Ay” merakımız nereden çıktı ona da pek şaşırdım doğrusu.
.
Karıncaya sormuşlar:
“Nereye gidiyorsun?”
“Uzaktaki sevdiğime” demiş karınca.
“İyi de o küçük adımlarınla nasıl varacaksın ki?”
“Olsun hiç olmasa da yolunda ölürüm” demiş.
.
Biz gitmesek te namımız yürür en azından.
.
Bir fıkra geldi aklıma, yazmasam çatlarım:
Madam Hayganuş’un kocası Agop ölmüş.
Hayganuş çok üzgün.
Sevgili kocasının mezarının başında oturmuş ağıt yakıyor.
Komşuları, arkadaşları da elleri önlerinde bu dramatik anı saygı içinde sessizce izliyorlar.
Hayganuş’un kocası Agop’a yaktığı ağıt mezarlığı çınlatıyor ve herkesin gözlerini yaşartıyor:
“Ah Agop efendi ah...!
Sen ne güzel, ne alim adam idin...
Fransızca bilir idin...
İngilizce'yi, Alamanca'yı fevkalade konuşur idin...
Sen edebiyattan, fizikten, kimyadan, riyaziyeden çok iyi anlar idin...
Şiir bilem yazar idin...”
İzleyenler suskunluk içinde bekliyorlar, ama ölçüyü kaçıran Hayganuş’un, Agop’a sıraladığı övgüler de bir türlü bitmek bilmiyor.
Sonunda biri dayanamıyor ve patlıyor:
“Yahu Madam Hayganuş, amma da büyüttün ha!.. Agop’u hepimiz tanır idik. Rahmetli hiç de dediğin gibi bir adam değil idi. Mesela, Fransızca filan bilmez idi. Şiir de yazmaz idi. Az biraz okuması, yazması var idi. Hepisi o kadar...”
Madam Hayganuş, komşusunun bu sözlerini duyunca hemen ağlamasını kesmiş ve başını kaldırarak gururlu bir sesle şöyle yanıt vermiş:
“Olsun... Heves eder idi.”
.
Yorum yazmama gerek yok.
Siz lafın nereye geldiğini anlamışsınızdır…