Beni heyecanlandıran haber başlığı şuydu:
Beni heyecanlandıran haber başlığı şuydu:
“Kelliğe çare bulundu…”
.
Şu sağ taraftaki yakışıklı fotoğrafımdan da anlaşılacağı gibi azıcık tarama özürlülüğüm var.
.
Tepe kısımlarında olmayan saç, kenarlarda da varlığını hissettirebiliyor.
.
Eh haliyle biz özürlü olarak habere ilgi duydum ve bir solukta okudum.
.
Zaten bu işi yaparsa Japonlar yapar demiştim içimden.
Adamların hiç dalga geçtikleri,
Bir işi savsakladıkları yok.
Eğer haber Japonya’dansa doğrudur.
.
Şimdiye kadar kelliğe çare arayanlar sürekli yüzeysel ve prtaik kullanımı olan çareler aradığından pek başarılı olamadılar.
.
Merhem sürdüren,
Şampuan döktüren oldukça fazlaydı.
Misal geçen ay şöyle bir haber yayılmıştı: “Taylandlı bilim insanları Mangrov ağaçlarından elde edilen bir özle kellik sorununa çare bulduklarını, ürünün 6 ay içinde piyasaya sürüleceğini açıklamıştı.”
Nafile bekliyormuşuz gibime geliyor, pek inancım yok.
.
Ama Japon bu…
İşin köküne inmeden çare bulmazdı zaten.
.
Haber şöyle:
“Japon bilim insanları, dökülen saçları yeniden uzatabilecek saç kökleri oluşturma yolunda ciddi ilerleme kaydetti. Yapılan çalışmanın saç döngüsünü beslediği kaydedildi.”
.
Anlaşılan adamlar işin köküne inmiş.
“Japon bilim insanları dökülen saçların eski haline gelmesini sağlayacak bir çözüm bulduğunu iddia ediyor, çare ise ‘Kök Hücreler.’ Bu hücreler kendilerini başka hücrelere dönüştürerek ihtiyaç duyulan vücut parçalarını oluşturabiliyor.”
.
Ne denmek istediğini anlamadığımız bilen bilim adamı açıklamayı yapıştırmış.
.
Haber devam ediyor:
Konuyla ilgili açıklama yapan, projenin lideri Takashi Tsuji, “Saç köklerinin, kök hücreler sayesinde döngüsel olarak yenilenmesi için bir yöntem oluşturduk. Bu yöntem yakın gelecekte saç köklerini yenileme tedavisi fikrini gerçeğe dönüştürmemizi sağlayacak” diye ekledi.
.
Anlaşılan saçı laboratuvarda yenilemeyi başarmışlar.
Sonra?
Tam üç hafta gözlemlemişler.
“Yetiştirilen saç köklerinin çoğu üç veya daha fazla saç döngüsünden sağ çıkmayı başarmış…”
.
Yani birbirinden üremeyi başarmışlar.
Sonuç güzel.
.
“İlk uygulama için tarih ne zaman?” diye aklımızdan geçiyor.
Cevap haberin sonunda:
“Ancak bu tedavinin insanların kullanımına sunulmasından önce klinik denemelerden geçmesi gerekiyor.”
.
İnşallah kısa sürede sonuçlanır da, biz de eskisi gibi “John Travolta” gibi saçlarımızı rüzgârlara bırakarak gezeriz…
.
Hani bir şarkı vardı:
Saçlarını dağıtırsın,
Rüzgârlara bırakırsın,
Sen sevmeye yakışırsın
Seni sevmeyen ölsün…
***
PERSEVERANCE
1979’da imzalanan Ay Sözleşmesi’ne göre:
“Ay ve tüm gök cisimlerinin kaynakları insanlığın ortak mirasının bir parçasıdır…”
.
Olsun…
Biz uzaya gidersek, koltuğumuz altına aldığımız madenleri takır-takır işleriz ve katma değer yaratarak paralar kazanıp zengin oluruz.
.
Hoş elimizin altındaki madenleri elâleme peşkeş çekiyoruz ama olsun.
O başka,
Bu başka…
.
Türkiye’nin gündeminin sıkıştığı şu günlerde uzaya yapılan gönderme bir laf ile ortalık pek rahatlamamış olacak ki, iktidar yanlısı bir kanalda iki profesör ve bir doçent:
“Uzaydaki madenleri Türkiye’ye nasıl getiririz?” sorusuna cevap arıyorlar.
.
Uzun uzun tartışmışlar hatta.
.
TV Kanalından çıkıp evlerine zor gittikleri İstanbul’da yapmışlar bu yayını.
Helal olsun,
Bu bir öngörüdür.
Koskocaman adam boşuna mı okudu?
Bunlar için tabi.
.
Günümüz Türkiye şartlarında:
Beylikdüzü’ne gitmek için dört araç değiştiren bir insana, ‘Uzaydan maden getireceğiz’ şeklindeki bir hevesi nasıl anlatacağız?
.
Boşver anlamasın.
O kadar da değil.
Her şeyi, herkes anlayacak diye bir şey yok.
.
“Eller gider Ay’a, biz gideriz yaya…” şeklindeki düşünceler artık geride kaldı.
Biz tüm hazırlıklarımızı bitirdik.
.
Azıcık kısmı kaldı.
Neresi mi?
.
Gönderiyoruz da, indiremiyoruz.
.
İndirsek, geri getiremiyoruz.
.
Olsun, zamanı gelinde o da olur.
.
Daha bugün bir haber okudum, istem dışı olarak iç çekip, “Ahhh… Ah!” demişim.
Hatun sordu “Hayırdır? Eski günleri mi özledin?” dedi.
Tabi alakası yok.
.
Bakın Habere:
“NASA tarafından geliştirilen ve 30 Temmuz 2020’de Mars gezegenine gönderilen gezici araç Perseverance (Azim) yedi aylık yolculuğunu bugün tamamladı.”
.
“Eee? Ne olmuş yani?”
“Özelliği neymiş?” diyenler vardır.
Hatta: “Biz de göndeririz ki…” diyeni de vardır.
.
“İnşallah” derim ben de.
Amerika’nın bu kadar çok üzerine titrediği Perseverance’in özelliği mi?
Çok özel laboratuvarlarla döşenmiş olan bu aracın, en iyi yaptığı iş şuydu:
“Mars’ın atmosferine saatte 19.200 kilometre gibi sesten daha hızlı giriş yapacak,
Paraşütünü açacak,
Enerjisini ateşlenen roketlerden alacak,
Atmosfere girerken kapsülünden ayrılacak,
‘Gökyüzü vincini’ çalıştıracak,
Güvenli bir iniş noktasına uçacak,
Gezici aracını vinç ile Mars yüzeyine indirecekti.”
.
Ayrıca,
Mars yüzeyindeki farklı tehlike ve engellerden korunmak ve altı tekerleğinin üzerine dik olarak yumuşak iniş yapmak için son derece karmaşık bir dizi manevrayı öz güdümlü olarak gerçekleştirecekti.
.
Cuma akşamı tüm bunların hepsini başardı.
.
NASA mühendisleri, tüm bu sürece “Yedi dakikalık dehşet” adını vermişler.
Ve
.
Adamlar Mars projesine 1965 yılında başlamışlar ve 56 yıl bu dehşeti yaşamak için beklemişler…
.
Biz bugün başlasak!
56 yıl topla 2021
Eşittir: 2077
.
Hani 2023?
.
Beş maskeyi dağıtamamış olarak:
Bizim işimiz zor…
***
NOKIA TUNE
Elimizden düşürmediğimiz cep telefonların markası Nokia’nın, kendisine özgü müziğinin nereden geldiğini merak ettim.
.
Hazır bir müzikten mi alınmıştı?
Bestelenmiş miydi?
.
Evet bu “Nokia Tune”,
Ünlü İspanyol Gitarist “Tarrega”ya aitmiş meğer.
.
Ailesi Tárrega’ya ona küçük yaşlarda gitar eğitimi aldırmış. Henüz 17 yaşındayken gitarını İspanya’nın en iyi gitar üreticisi olan Antonio de Torres’den satın almış.
İspanyol müzik tarihine damgasını vuran Julián Arcas’ın öğrencisi olmuş.
Maddi imkânları çok kısıtlı bir aileden gelirken yeteneğini kanıtlayarak bursla konservatuara girmiş…
Profesyonel anlamda ilk eğitimini aldığı okulun ismi günümüzde “Real Conservatorio Superior de Música de Madrid”
Tárrega'nın yolu, sonraki dönemlerde Londra’ya da düşmüş.
Meşhur (Nokia’nın kullandığı müziğinde geçtiği) Lágrima’yı burada bestelemiş.
Lágrima, latince “Gözyaşı” anlamındaymış.
.
57 yaşında dünyaya gözlerini kapayan besteci, İspanyol müzik tarihinin en önemli figürlerinden biri olarak tarihe geçmiş.