Rahmetli Doğan Cüceloğlu’nun hayata dair paylaşımları, tespitleri, hayatın her alanında yol gösterici oluyor.

Rahmetli Doğan Cüceloğlu’nun hayata dair paylaşımları, tespitleri, hayatın her alanında yol gösterici oluyor. Bunlardan birisi de değişim üzerine. Üstat şöyle betimliyor değişimi:
Değişim zor. Kendimizin değiştirmek istediğimiz yönlerimizi biliyoruz, ama değiştirmekte zorlanıyoruz. Eşimizin değiştirmesini istediğimiz yönleri var; söylüyoruz, ama istese de değiştiremiyor.
Tek bir insan için değişim bu kadar zor ise, bir toplum için ne kadar zor olduğunu tahmin edebilirsiniz. Muhtemelen çok tuhafınıza gidecek, belki de bana yakıştıramayacaksınız ama bu düşüncelere nereden geldiğimi söylemeden edemeyeceğim.
Her ABD’ye gelişimde tuvaletlerinde neden taharet musluğu olmadığını düşünürüm. Bence Türkiye’de bizim tuvaletlerimizdeki taharet musluklarının pratik kullanılışları tartışmaya yer bırakmayacak kadar temizlik ve sağlık yönünden açık seçik ortada. Amerika’da tuvaletlerinde taharet musluğu yok ve bu konuyu ne konuşuyorlar ne de bir değişiklik yapma niyetindeler. İsteseler, ellerindeki teknoloji ile bu konuyu hemen çözebilirler. Ama dediğim gibi, değişim kolay değil!
1-Önce farkına varacaksın (Ben bu konuyu Amerikalı arkadaşlarımla konuşmaktan utanıyorum; biraz mahrem, biraz pis bir konu). 2- Sonra üstüne düşünüp, bir seçim yapacaksın; kendine bir hedef koyacaksın. 3- Sonra bu hedefe ulaşmak için bilgi edineceksin. 4- Sonra bu bilgiyi davranışa dökeceksin; ısrarla takip edip, uygulayacaksın.
Etrafta kimse yapmıyorsa, sen bu konuda dikkati çekmek istemezsin. Bırak canım, nasıl olsa her gün duş alıyorum, der geçersin.
İlk defa 1964’te ABD’ye geldiğimde şişe suyu ve yoğurt bilmiyorlar gibi bir şeydi; 2015’te çok çeşitli yoğurt markaları var, büyük bir sanayi olmuş. Aynı şey, damacana ve şişe suyu için de geçerli.
Toplumda neler, ne zaman, nasıl değişiyor? Ve neler değişmeye direniyor? Üzerinde durulması gereken önemli iki konu. Özellikle yönünü batıya dönmüş bir ülke olarak Türk toplumunu ilgilendiren iki konu!
Örneğin kulaktan dolma, bireysel kanılarla değil, verilerle, araştırma sonuçlarıyla olayları değerlendirmek!
Örneğin hemen öfkelenip, yargılayıp, ötekileştirme yerine, empati ile karşıdakinin bakış açısını değerlendirmek.
Değişimin sosyolojik, psikolojik, ekonomik ve kültürel boyutlarını ve dinamiklerini özellikle Türk akademisyenlerimizin, devlet adamlarımızın, eğitimcilerimizin, din adamlarımızın ve yöneticilerimizin iyi bilmesi gerektiğini düşünüyorum. Üniversitelerimizin değişim konularını araştıran enstitülerin kurulmasını ve araştırma bulgularının yayınlanmasını önemsiyorum.
Kendini değiştirme bilincini canlı tutan, zahmetine katlanan, çaba veren, düşünen, hedef koyan, bilgi edip öğrenen, azimle uygulayan okurlarıma selam olsun. Onları geleceğin gizli mimarları olarak görüyorum.
Evet, Doğan Hocanın dediği gibi, değişmesi gerekenlerin sağlıklı tespiti yapılıp, araştırma sonuçlarına dayanan uygulamalara ihtiyaç bulunuyor. Elbette çalışmaların kopya değil, özgün olması gerekiyor.
Eğitim kurumlarının en önemli sorunlarından biri yılgınlık gibi görünüyor. Oysa merak ve bilgi üretimi, bilginin muhataplarıyla buluşturulması kadar keyif veren bir duygu yoktur. Yoksa toplum topluca çöküyor.