Eski şarkılardan “Buruk Acı” vardı.
Eski şarkılardan “Buruk Acı” vardı.
.
Gurbet içimde bir ok,
Her şey bana yabancı.
Hayat öyle bir han ki,
Acı içinde hancı.
.
Sevmek korkulu rüya,
Yalnızlık büyük acı.
Hangi kapıyı çalsam,
Karşımda buruk acı.
.
Şarkıyı dinlerken acı içinde kıvranıyorduk.
Her cümlesinde “Acı” geçip, bize acıyı hissettiren bir şarkıydı.
.
Sözlerini Şennur Sezer yazmış.
Peki ya bestecisi?
Elbette kıymetli hemşerimiz Teoman Alpay.
.
“Acı” kelimesi mecaz anlamda sosyal hayatın her kademesinde kullanılır.
.
“Çok acı konuştu” şeklinde,
“Telefon acı acı çaldı”
“Acı ve tatlı günlerde bir arada olmak”
“Dost acı söyler”
Gibi.
.
Birde gerçeği var.
Acı biber…
.
Hayatın en acı gerçeği “Biberdir…”
.
Biberin de acısı vardır.
.
Bu sebeple,
“Çek bir acılı Adana”,
“Acı soslu makarna”
Denir.
.
Acının seviyeleri vardır.
Her biber aynı değildir, acılık ölçüsü vardır.
.
Acı biberlerin acılık ölçüsü “SHU” olarak anılan “Scoville Acılık Sabiti” ile ölçülüyor ve ülkemizde tükettiğimiz acı biberlerin SHU’su ortalama olarak “10.000 SHU” olarak biliniyor.
.
Dünyadaki en acı biberleri sıralamışlar ve sondan başa doğru şöyle olmuş:
“Red Savina Habanero”
500.000 SHU
.
“Pot Red”
1.000.000 SHU
.
“Bhut Jolokia”
1.001.304 SHU
.
“Barrackpore”
1.300.000 SHU
.
“ Naga Viper”
1.349.000 SHU
.
“ Trinidad Scorpion Butch T”
1.463.700 SHU
.
“Pot Primo”
1.469.000 SHU
.
“Pot Douglah”
1.853.936 SHU
.
“Trinidad Moruga Scorpion”
2.009.231
.
“Guinness Rekorlar Kitabına” girmiş olan ve dünyanın en acı biberi olarak “Carolina Reaper” biliniyor.
SHU’su tam tamına 2.200.000.
Bu biber “Hayalet Biber” olarak da biliniyor.
.
Ülkemizdeki biberlerden 220 kat daha acı olan bu biberi yemeyi bırakın, yanına bile yaklaşmayın.
Aklınıza da getirmeyin.
.
Eğer bibere dokunduysanız da ellerinizi muhakkak asidik bir sıvıyla yıkamanız gerekmekte.
.
34 yaşındaki bir ABD'li, New York’ta düzenlenen “Acı biber yeme yarışmasına” katıldı. Adam kısa süre içinde hastanelik oldu ve tedavi altına alınan adamın baş ağrısı, “Gök gürültüsü” tipi olarak adlandırıldı.
…
Geçtiğimiz Pazar günü magazin programına zapping yaparken rastladım.
.
Alişan Edirne’ye gitmiş ve meşhur “Ciğer Tava” yiyor.
Bu tavanın yanında “Yağda kızartılmış acı biber” sunulur.
“Ciğer ve acı biber” çok güzel olur.
Ben 1-2 tane yiyebiliyorum.
.
Ancak Alişan’ın yanına birini getirdiler, adam acı biber yeme şampiyonuymuş meğer.
Uzun bir yayından sonra tam 80 tane acı biberi “Çatur-çutur” yedi.
Ben, o yerken duman oldum diyebilirim.
.
Merak ettim, acaba dünyada en acı biberi yeme şampiyonu kimdi?
.
ABD’nin Los Angeles kentinde yaşayan Kevin Strahle, “Ghost Pepper-Hayalet Biber” olarak bilinen biberden 121 gram yiyerek Guinness Rekorlar Kitabına girmiş.
.
Neyse efendim…
Bu acı meselesine nereden geldiğimi anlatacağım ama konu çok dağıldığından henüz oraya gelemedim.
.
Durum şu:
Perşembe akşamı eve dönerken eşime “Pazardan bir şey isteyip, istemediğini” sordum.
.
Hemen “Perşembe günü ne pazarı?” diye soracaksınız.
Cevaplayayım.
.
Pazar esnafının birçoğu perşembe günü öğle saatlerinden başlayarak, gecenin geç saatlerine kadar tezgâhlarını açmak, düzenlemek için pazara gelerek çalışmaya başlıyorlar.
.
Ortalık ana-baba günü oluyor.
Yiyecekler tazecik.
.
“Biber al” şeklindeki eşimin isteğine uyarak kilosu 9 lira olan “Çarliston Biberden” yarım kilo aldım.
.
“Acı biber yok mu?” Diye sordum,
Tezgâhtar bana “Ağabey kilosu 20 lira satamıyoruz” dedi.
.
Sonra yerli bakla gelmiş ondan aldım,
Tabi ki yanına dereotu.
.
Anlayacağınız acı biber deyip geçmeyin, tatlının 2 katı fiyatı var.
.
Bir de alışveriş için Perşembe akşamı pazara uğrayıverin.
***
ÇAYDA KOLTUK
Geçtiğimiz günlerde deniz 30 metre kadar çekilinde bizim Sarıçay’da su kalmadı.
.
Çaydaki kayıklar dipteki balçığa saplandı.
.
Çaya atılmış tüm pislikler, çöpler meydana çıktı.
.
Aslında birileri polemiği bırakıp iş yapmak için şu çayı bir temizlese, ne güzel olurdu.
Ama nerdeee…
.
DSİ bünyesinde yapılması gereken Sarıçay’ın yanına yaklaşan bile yok.
.
Neyse efendim konu o değil.
.
Konu şu:
Sabahları Çay kenarından işe gidiyorum.
Temiz hava alarak,
Virüslerden uzak durarak.
.
Etrafıma bakarak giderken bir de ne göreyim?
Koskocaman bir koltuk, çaya atılmış.
Sular çekilince meydana çıkmış.
.
Hemen aklıma:
“Çayda çıra” türküsü geldi.
.
Bizimki de:
“Çayda koltuk” şeklinde söylenebilirdi.
.
Kim attı?
Niye attı?
Neden buraya attı?
Şeklindeki soruların cevabını düşünürken, resmini de çektim tabi…
***
OTOPARK
Çanakkale’nin sorunu otopark deyip dururuz ezelden beri.
Ancak kimse de evden yürüyerek çarşıya inmeyi akıl etmez.
.
Hele şehrimize gelen yabancılar, otoparka para vermektense, arka sokaklara park etmek işlerine geliyor.
.
Bizim gazetenin önünden geçen Büyük Cami Sokak bu tip “Bedavacıların” otoparkı konumuna geldi.
.
Nereden bulurlar?
Nasıl bulurlar? anlamış değilim.
.
Kırk yıllık Çanakkaleli olarak onların bulduğu park yerini bulamam doğrusu.
.
Hele, ederi oldukça yüksek aracı olanların (300.000-500.000 gibi) 5-10 lira vermemek için şehri birkaç tur atmalarına uyuz oluyorum.
.
Böylelerinin elinden arabayı alacaksın.
Adam Ferrari’ye tüp taktırmıştı da, fabrika geri almıştı arabayı adamdan.
.
Aynı o misal.
.
Arka sokaklardan yürürken sol tekerleklerini kaldırıma çıkarmış lüks aracı görünce, vizyonsuzluk öldürüyor beni.
.
Halbuki;
Git otoparkçıya,
At anahtarı.
Çıkarken de 50 lira otopark parası,
20 lira da bahşiş ver.
Anlayayım.
.
İşte bizim gazete önüne park etmiş iki araç.
Arkadaki değdi-değecek neredeyse.
Siz öndeki aracın sahibi olsanız ne yapardınız?
.
Hani racona bakarsak, “Tehlikeli bir pozisyon da ondan.”
.
İşin olacak tarafı ise, öndeki aracın şoförü arabasını çalıştırırken arabasını geriye kaçırması.
Çok manidar olur…