Televizyonları diyet uzmanları işgal etti.

Televizyonları diyet uzmanları işgal etti. Bazıları da ürün pazarlıyor. Bir yandan da her gün bir gıda ürününde yapılan hileler ortaya çıkıyor. Tağşişin bini bir para.
Hemen her kanalda diyetisyenlerin ve sağlıkçıların yer aldığı programlar, öteden beri izlenme oranları yüksek olmalı ki, güncelliğini koruyor. Devamlı koruyacak gibi görünüyor. Beslenme ve sağlıkla ilgili konular insanların her zaman ilgisini çekmiştir ve çekmeye de devam edecektir. İşin ilginci bazı diyetisyenlerin fanatikleri oluşacak geliş gidiş.
Beslenme konusunda uzmanların ağırlıkla üzerinde durdukları üç beyazdan uzak durun. Üç beyaz olarak tanımladıkları da un, şeker ve tuz. Bunların benzerlerini ve türevlerini saymaya gerek yok elbette.
Un konusunda ne kadar haklılar bilinmez ama dünyanın beslenmesinde en önemli üç ürün vardır. Bunlar, buğday, çeltik ve mısırdır. Dünyada işlenen alanların yarısında bu üç ürün yetiştirilmektedir. Ülkemizde toplam ekilir alanın yarısında buğday yetiştirilmektedir. Her yıl 20 milyon ton buğday una işlenmektedir. Millet olarak bulgur pilavıyla, makarnayla ekmek yemeyi severken nasıl uzak durulacak anlamak mümkün değil. Un ve unlu mamuller neredeyse insanımızın ana gıda kaynağını oluşturmaktadır. Aynı zamanda un, üretimden tüketime Türkiye’nin en büyük sektörler zinciridir.
İşlenmiş şeker uzmanların en fazla uzak durun dedikleri gıda maddelerinden. Vücudun insülin salgısını artıran her türlü maddenin zararlı olduğunu vurgulayan uzmanlar, çekinmeseler şekeri zehir sınıfına sokacaklar.
Millet olarak tuzu, dünya ortalamasının üç kat üzerinde tüketiyoruz. Dünya kişi başına günde 5 gram tuz tüketirken biz 18 gram tüketiyoruz. Salamura ve turşularda çok fazla tuz tüketiyoruz. Başka türlü de lezzeti olmuyor. Bir yerde damak zevki de bu şekilde oluşmuş. Millet olarak yılda 2 milyon tonun üzerinde tuz tüketiyoruz. Uzmanlara göre çok zararlıymış ama tuzsuz yemeğin, hele tuzuyla pişmemiş yemeğin lezzetinin ne olduğunu herkes bilir.
Yağlar, özellikle donmuş yağlar, margarinler uzmanların en fazla eleştirdiği gıda kaynakları. Oysa ürettiğimiz yağ yetmiyor ve her sene iki milyon tonun üzerinde yağ ithal ediyoruz.
Proteince zengin gıdalara pek dokunan yok. Sebzeleri de bütün uzmanlar öneriyorlar. Kişi başına protein tüketiminin yüksek olduğu zengin ülkeler ise obezite ve şişmanlıkla mücadele ediyorlar.
Diyetisyenler yemeyin içmeyin derken, haber kanallarında dahi yayınlanan yemek programlarında envai çeşit yemekler yapılıyor. Güveçlerden tutun da kebaplara, kuzu gömmelere kadar çeşit çeşit yemekler ve yöre lezzetleri tanıtılıyor. Yer misin yemez misin? İnsanlar var olduğundan bu yana yemek yiyor. Bir yerde bir kaşık çorba için çalışıyor didiniyor.
Beslenme uzmanları elbette bilgilerini araştırma sonuçlarına dayandırıyor. Haksız değiller. Bununla birlikte mevcut gıda kaynaklarının kullanımında nasıl daha sağlıklı bir yol izlenebilir konusuna pek değinmiyorlar. Ana gıda kaynaklarını yemeyin demek ne kadar doğru olabilir iyi irdelemek gerekiyor. Binlerce yılda oluşan gelenekleri, gıda zincirlerini iki kelimeyle ortadan kaldırmak ne kadar anlamlı olabilir ki!