Bugün size iki kişiden bahsedeceğim.

Bugün size iki kişiden bahsedeceğim.
İkisi için de üzüldüm doğrusu.
.
Birincisi “Levent Gültekin.”
Kendisi gazeteci, yorumcu.
.
Tanırsınız, tanımazsınız,
Seversiniz, sevmezsiniz.
İşinde, gücünde biri.
.
Pazartesi günü 25 kişi tarafından sokak ortasında saldırıya uğradı.
.
Kendisine saldıranlar için ve genel olarak şunları diyor:
“Kendi fikirlerini söylemeyi başaramayan kavgayla herkesi susturup üstün geleceğini zanneden bir lümpen takım…”
.
“Muhtemelen bu 25 kişi ‘Delikanlı’ diyerek geziyordur ortalıkta. Bir kişiye 25 kişinin saldırması ancak eşkıyalıktır. Bu yiğitlik değil, korkaklıktır.”
.
“O çocukları bu kadar canavarlaştıran, her gün zehir akıtan siyasettir.”
.
“İnanç siyaset yapıldıkça Türkiye buradan çıkamaz.”
.
Sonuç olarak sırf “Fikirlerini söyledi” diye sokak ortasında 25 kişi tarafından darp edilen bir gazeteci var.
.
Demokrasilerde, gazeteciler “Fikirlerini rahat söyleyebilsin, yazabilsin” diye devlet güvencesi altındadır.
O 25 kişi derhal bulunup, adalete teslim edilecektir.
Kuşkumuz yoktur.
.
Türkiye’de yapılan siyaset sonucu fanatikleştirilen insanlar;
Gazetecilerin yazdığı veya yorumcuların ağızlarından çıkan iki kelimeyle “Bu vatanın bölüneceğini zannediyor.”
.
Ondan sonra “Vay sen misin diyen?”
.
Bu olayı duyup;
Ülkeyi bu hale getirenler hiç utanmayacak mı?
Hiç yüzleri kızarmayacak mı?
.
Ülkeyi yaşanır bir hale getirmek varken, yurt dışına kaçmak isteyen bir nesil ile karşı karşıyayız.
.
Her zaman dediğim gibi:
Çanakkale limanına bir gemi yanaşsa ve dense ki:
“Bu gemi İtalya’ya gidecek. Gemiye binen artık oranın vatandaşı olacak…”
.
Şehirde kaç kişi kalır acaba?
.
Peki bu gazetecinin suçu mu?
Kendi siyasetlerini üstün gösterip, diğerlerini yok sayan bir zihniyetin sonucunda yaşanmaz hale getirdikleri ülkede yaptıkları yanlışları unutturmak için saldırtan bir yapı yaratmak mı siyaset?
.
“Sadece biat edilme”, düşüncesi dışında başka seçenek gözetmeyenlerin ortaya koyduğu sonuç:
“1 kişiye 25 kişi saldırdı…”
 
.
İki kişi demiştim ya!
İkincisi Rasim Öztekin.
Dün bizim için gerçekten büyük bir kayıp yaşandı.
Sevgili Rasim Öztekin’i kaybettik.
.
Kendisi iletişim fakültesi mezunu bir sanatçı.
Yani hem iletişimden hem de tiyatrodan meslektaşız.
.
Gençliğimizde (ki benden bir yaş küçük) Ortaoyuncular’ın oynadığı oyunlarda seyretmiştim kendisini.
.
Ferhan Şensoy ile birlikte oynadığı skeçlerdeki karakterleri hoşuma giderdi.
Ferhan Şensoy’un kendisine “Ossssmannnn” şeklinde bağırması hala kulaklarımdadır.
.
Bana göre özel biriydi.
Kendisine has bir oyunculuğu vardı.
Ustaydı.
.
Bu sebeple Ferhan Şensoy kendisine ortaoyunun en önemli simgesi olan “Kavuğu” teslim etmişti.
.
Kel Hasan Efendi’den İsmail Dümbüllü’ye ardından Münir Özkul, Ferhan Şensoy ve Rasim Öztekin’e geçmişti “Kavuk.”
.
Rasim Öztekin 2020 Ağustos ayı itibarıyla tiyatrodan emekli olmuş olması nedeniyle, Kavuk’u “Türkiye’deki sanat yapmanın zorluklarına karşı, sanatı ile kazandıklarını yine tiyatroya yatırarak Kadıköy’de Baba Sahne’yi kuran” Şevket Çoruh’a devredeceğini açıkladı ve kendisine devretti.
.
(Not: Tiyatro aşkı bambaşkadır.
Sahne aşkı hiçbir şeye benzemez.
İnsanın gözü ne parada, ne de puldadır.
İşte size bir örnek.
Şevket Çoruh’un 17 milyon liraya mal ettiği ‘Baba Sahne’ adlı tiyatrosu için 7 klasik otomobilini, 3 evini satıp 7 milyon TL kredi çekti.)
.
Rasim Öztekin son yıllarda “Seksenler” dizisi ile evlerimize girmişti.
Her izleyenin kendisiyle ilgili bir şeyler bulduğu bu dizideki “Baba” karakteri ile zirve yapmıştı.
.
Birçok oyuncuya örnek olan ve ustalık yapan Öztekin’in bilindiği üzere “Pelin” isminde bir kızı var.
.
Biz Pelin’i “Çok Güzel Hareketler” adlı televizyon programından tanıyoruz.
.
İlk tanıdığımız haliyle oldukça kilolu olan Pelin, şimdi çıta gibi oldu.
.
Ve biz,
Rasim Öztekin’i kaybettik.
Allah gani gani rahmet eylesin.
.
Vefatı ülkede herkesi ve sanat dünyasını üzüntüye boğdu,
Mesaj üzerine mesaj yayınladılar.
.
Ama bir tanesi bana oldukça ilginç geldi.
.
AK Parti Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı, oyuncu Rasim Öztekin'le ilgili paylaştığı mesajında:
“Kalpten öldü, kanserden öldü, beyin kanamasından öldü, der dururlar... Hâlbuki doğduğundan öldü, doğmasaydı ölmezdi! Aileye Sabır dilerim...” dedi.
.
Ben de diyorum ki:
“Keşke bazıları hiç doğmasaydı…”
 
***
Sinop’ta Valilik, iş yeri ve bina önlerinde 2 veya daha fazla kişinin sohbet etmesini yasaklamış.
.
Valilik haklı mı?
Sonuna kadar.
.
Vaka artıyorsa önlem olarak kısıtlama uygulaması normal.
.
Peki, vatandaş haklı mı?
.
Vatandaş şöyle düşünüyor:
“Bu artışta benim payım yok. Zira ben tüm kısıtlamalara uyuyorum, maskemi takıyorum, mesafemi koruyorum. Bu işleri zorlanarak, çile çekerek yaparken iktidar partisinin bize dayattığı yasakları kendi kongrelerinde, cenazelerinde uygulamıyor. Adalet bu mu yani?”
.
İşin özü:
“Adalet” istiyor.
O halde haklı…
.
Bazı kısıtlamaların kalkması ile artış gösteren virüs vakalarını inşallah “Lokantacı ve kahvecilere” yazmazlar.
.
Gezdiğim çarşıda açık olan kafe, lokanta ve kahvelere baktığımda hemen hemen hepsi istenilen mesafelere uygun olarak düzenlemişti masalarını.
.
Müşterilerinin hepsi maskeliydi.
.
Hepsi gerekli önlemi almıştı.
.
Sakın ha!
Esnafa bu olayı yüklemeyin.
Siz dönüp kongrelerinize bakın…
 
***
Pazartesi günü kordon boyundaki işletmeler; Çanakkale Valisi İlhami Aktaş,
Belediye Başkanı Ülgür Gökhan,
Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı,
Çanakkale Ticaret Borsası Başkanı,
Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği Başkanı,
Ziraat Odası Başkanı,
Kent Konseyi Başkanı,
Tarafından denetlendi.
.
“İşte bizim özlediğimiz tablo bu” diye düşündüm.
.
Kentin yöneticilerinin bir arada olması kadar doğal bir şey olmasına rağmen, son yıllarda pek görmeye alışkın olmadığımız bu tablo karşısında içim “Umutla” doldu.
.
Birleştirici olarak başta Sayın Valimiz olmak üzere tablonun daim olmasını dileyerek herkesi kutluyorum.
Çanakkale layık olduğu yere böylesi samimi birlikteliklerle gelecektir.