Allah kimsenin başına kaza bela vermesin. Amin…
Allah kimsenin başına kaza bela vermesin.
Amin…
.
İnsanımızda “Ne oldum değil, ne olacağım” diyerek yaşamalı.
.
Hatta bir yakınımın dediği gibi:
“Azrail insanın topuğundaymış…” derler.
.
Bu kadar lafın üzerine ne olduğunu anlatmam lazım.
.
Geçtiğimiz perşembe günü,
Sevgili eşim ile ben,
Yemeğimizi yedikten sonra işe gitmek üzere evden ayrıldık.
.
Önce eşim çıktı evden, sonra ben çıktım ve kapıyı kilitledim.
Aslında tam tersi olurdu.
Kapıyı hep o kilitlerdi!
.
Ben merdivenlerden inerdim, o ise asansörle inerdi.
Yine asansöre yönlendi ancak, birinci katta olması ve gelmesi uzun süreceğinden “Beklemektense merdivenlerden ineyim” düşüncesi ile merdivenlere yöneldi ve inmeye başladı.
Ben de arkasından tam merdivenlere ulaşmıştım ki, eşim (büyük ihtimal ayağı takıldı) aşağıya düşmeye başladı.
Önce karşısındaki duvara kuvvetlice vurup, sonrasında oracığa çöktü.
.
Ben büyük bir korku ile ne yapacağını bilememe telaşıyla yanına geldim.
Bir yandan “Kırık, çıkık olabilir” düşüncesi ile yerinden kıpırdatmak istemiyorum,
Bir yandan da hastaneye ulaşmak istiyorum.
.
Eşimin alnı yavaş yavaş şişmeye başlayınca iyice korktum.
Eve dönüp buz almak istedim.
Ama onu da yalnız bırakmak istemedim.
.
Bu arada eşim “Sol kolum kırıldı” diye söylenince iyice panik yaptım…
“Ayağa kalkabilecek misin? Başın dönmüyorsa hemen hastaneye yetiştireyim seni” dedim.
Kendi derdiyle boğuşan kadın:
“Olur” dedi. Sessizce.
.
Hemen sağ tarafından yavaşça kaldırdım, asansörle indik ve arabaya ulaştık.
.
Yola çıktım, hızlıca gitmek istiyorum.
.
Kameralar müsaade etmiyor.
Önce bölge trafiğin oradakiler, sonrasında Dardanel’in oradakiler.
.
Yahu hastaneyi taşıdınız anladık,
Bu hız sınırlamalarını düşünmediniz mi?
İnsanlar acilen hastaneye nasıl gidecekler acaba?
.
Neyse gittik Devlet Hastanesi Acil’ine.
.
Hemen ilgilendiler.
Doktorundan, hemşiresine,
Hastabakıcısına kadar herkes yardımcı olmaya çalıştı.
Hemen müdahale edildi.
Kırılan yerin bilek olduğu anlaşıldı.
Acil doktorunun müdahalesinden sonra hemen alçıya alındı ve kısa sürede röntgeni, tomografisi çekildi...
.
Ancak kolun röntgenine bakan “Ortopedi” doktoru (Sayın Ahmet Filiz’e ilgisi dolayısı ile buradan çok teşekkür ederim) parçalı kırık teşhisiyle, “Ameliyat” dedi.
.
Yatış yapıldı ve ertesi günü ameliyatla çiviler konuldu ve bir sonraki gün taburcu edildi.
.
Şimdi her iki günde bir pansuman sürecindeyiz.
.
İnsan yaşamayınca anlatılanlar “Aaa! Ne kolaymış” şeklinde gelebilir.
.
Hani bir şarkı vardı:
“Gel sen ne çektiğimi bir de bana sor…” diye, aynen öyle oldu.
.
Eşimin sol kolu askıda,
İş göremez halde,
İyileşmesini bekliyoruz.
.
Evdeki işlerin yüzde doksanı da bana kaldı.
“Siz siz olun eşinizin değerini bilin.”
Bazı dangalaklar ve geri zekâlılar var şiddet uygulayan, bağıran çağıran ve kıymet bilmeyen.
Size buradan koskocaman “Yuh!” diyorum.
Ulan haydi sevmiyorsunuz, bari saygı gösterin.
Onlar olmasa,
“Hiçsiniz…”
…
Çanakkale Mehmet Akif Ersoy Devlet Hastanesi yapıldığından bu yana oldukça eleştiri aldı.
.
Ben içinde pek bulunmadığımdan sadece duyumlarla da yorum yapamadığımdan pek bir şey diyememiştim.
.
Sadece “Şehir içindeki hazır hastanenin” neden şehir dışına taşındığını ve mevcudun da neden hizmetlere kapatıldığını anlamamış ve defalarca sormuştum.
.
Okuyucularımız bile defalarca bize şikâyetlerini bildirmişlerdi.
.
Yeni yapılan hastane ile daha içten haşır-neşir olunca ne olduğunu, ne olmadığını daha ayrıntılı yazabileceğim.
.
Bu hastanemiz, Sağlık Bakanlığının “Tip Projesi” şeklinde yapıldı.
.
Şehre uzaklığı,
Zor ulaşılabilirliği,
Çevre ilçe ve köylerden gelenlerin helak olduğu,
Otobüs bekleyenlerin poyraz rüzgârından geberdiği,
Etrafında oluşan ranttan beslenenlerin hayır dualarını aldığı bir ortama yapıldı.
.
Tek övünülecek yeri,
“Boğaz Manzarasıydı…”
.
Hastane yoluna “Radar” koyma gibi bir pratiklik içinde olan tek millet olarak “Tarihe geçtik” desem yeridir.
.
Millet hastalarını çabuk ulaştırmak için “Helikopter ambulans” kullanırken,
Biz “Ulaşmasın” diye “Radar” koyuyoruz.
.
Ulaştığınız hastanede park etmek sorun.
Otopark yeterli değil.
Arabayı park etmek isteyenlerin geçirdiği vakte dayanamayan acil hastaları, kaybetme riski var.
.
Onu geçtim yağmurda temiz olması gereken bahçe, çamurdan geçilmiyor.
.
Bunları “Hastane yönetimi sakın üzerine alınmasın”:
Tamamen “Yapım ve planlama” hatası
.
Daha önce bir yazımda “Acilin soğuk olduğunu” yazmıştım,
Şimdi gittiğimde dikkat ettim ısıtılmıştı.
Yönetime teşekkürler.
.
Hastaneye “Poliklinikler” kısmında giriş yapıyorsunuz.
.
Üst katlara ulaşım için “Merdiven ve Asansör” alternatifleriniz var.
.
Merdivenlerin darlığını anlatmak mümkün değil.
Soruyorum:
“Bunu yapan veya projesini çizen her kimse acaba hayatında merdiven görmedi mi?”
.
“Gördü” diyelim,
Yahu bu merdivenlerden günde neredeyse beş bin kişi geçecek.
“Nasıl bir genişlik anlayışınız vardı acaba?”
.
“Yoksa siz de İlahiyat mezununun dekanlık yaptığı mimarlıktan mı mezun oldunuz?”
.
Bu Pandemide bırakın sosyal mesafeyi korumayı, “Birbirine sürtmeden merdivenden geçmeniz” mümkün değil.
Yanlışlıkla Covid’li biri bu merdivenden geçse, “Bizi kırmızı bölge” bile kurtaramaz.
.
Merdiveni beğenmediniz, asansöre geldiniz.
Abartmadan söylüyorum;
“Çoğu hasta bu kadar uzun süre asansör beklerken iyileşmiştir…”
.
Tabi bu düşünülerek yapıldıysa,
“İyi bir şey…”
.
Ancak “Eziyet olsun” diye yapıldıysa amacına ulaşmışlar.
Girişlerine şöyle bir ikaz yazılabilirdi:
“Allah asansöre düşürmesin…”
.
Pandemi dolayısı ile asansörlere en fazla 6 kişi binilmesi isteniyor.
(Hatta bu sayı bile fazla bence, neyse.)
.
Bindik yukarı çıkacağız, içeride 6 kişiyiz.
Yaşlıca karı-koca geldi binmeye kalktılar.
“Beyefendi kusura bakmayın ama 6 kişi binilebiliyor pandemiden dolayı” dedi birisi nazikçe.
Adam ne dese beğenirsiniz,
“Biz bir kat yukarı çıkacağız. Bir kattan bir şey olmaz…”
.
Toplu tepki üzerine binemedi.
.
Bunları gördükçe biz daha çok “Kırmızı bölgede park ederiz…” diye düşündüm.
.
Hastanenin camlarının çerçeveleri alüminyumdan yapılmış.
(Contalarından olsa gerek veya yapım hatası) dışarıdaki tüm soğuk rüzgârla içeri doluyor.
Koğuştaki hastalar “Cam kenarında yatıp daha da hasta olmamak için iç bölmeyi tercih ediyorlar.”
.
Cam kenarında yatana ise “Acıyarak” bakıyorlar.
Bu durum tam bir rezalet…
.
Ortopedi servisinin girişinde bir kütüphane var.
Duvarlarındaki resimlere baktığımda İl sağlık Müdürü, o zamanki Hastane Başhekimi ve rahmetli Mehmet İhsan Gençalp’in beraberce kurdele keserken resmi var.
.
Bu kütüphanedeki kitapları Mehmet amca bağışlamıştı.
Ancak “İsmi ve biyografisi” yoktu, üzüldüm.
.
Kütüphaneden kitap alanlar aldığı gibi yerine koymadıklarından rezil bir görüntü hakimdi.
İnsan, insan olmayınca hastane yönetimi ne yapsın?
.
Her insan başına birini dikemezdi ya!
.
Neden “İnsan insan olmayınca” diye hakaret eder gibi “Özelikle” yazdım biliyor musunuz?
Oturmak için masanın birine gittiğimde pencere kenarında “Torba içinde yenmiş çekirdek kabukları” gördüm ve birazı da masanın altında “Yerdeydi.”
.
Düşünün.
Kütüphanede çekirdek yiyen bir millet.
Dünyada eşini bulamazsınız.
“Bu hayvanları” kitaplar bile rahatsız etmemiş, düşünün gerisini…
.
En çok dikkatimi çeken neydi biliyor musunuz?
Bakın söyleyeyim:
Hangi koğuşa gittiysem hepsinde (hilafsız) “Müge Anlı ve ona benzer programlar seyrediliyordu.”
Önce inanamadım.
“Nasıl yani?” diye sordum kendi kendime.
.
Her koğuşun kıdemli hastası;
Televizyonun uzaktan kumandasını ele geçirmişti.
Sürekli bağırmaların, çağırmaların ve Müge Anlı’nın yüksek sesli fırçalarının bol olduğu programı, sesini köklemiş şekilde seyrediyordu.
.
Tavsiyem,
Reyting arayan şirketler dolaşsınlar hastaneleri, istediklerini alsınlar.
.
Sonuç mu?
Doktorundan hemşiresine, hasta bakıcısından kapıdaki güvenlikçisine kadar tüm sağlık çalışanları iyi niyetle çalışıyor.
.
Herkes işini yapıyor, aksayan taraf yok.
.
Hepsine buradan selam ve saygılarımı yolluyorum.
Allah yardımcıları olsun…