Bugün Cuma.
Bugün Cuma.
Yazımı yazarken genellikle cumaya uygun cümleler kurmak, dinimizin emirlerini bu satırlarda hatırlatmak istiyorum.
.
Konu seçerken de nedense aklıma hep,
Devlet malı,
Yolsuzluk,
Yalan söyleme,
Kötü kelam,
Hakaret,
Kul hakkı,
Haksız mal edinme,
Haksız makam edinme,
Adaletsizlik,
Geliyor.
.
İslam’ın temel taşlarının en başında gelen Adalet için ayetlerde şöyle deniyor:
“Ey iman edenler! Kendinizi ana babanız ve yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kişiler olun (menfaatiniz ve yakınlarınızın hatırı için) doğruluktan ayrılıp yalancı şahitliği yapmayınız. Zira Allah’ın belası ve laneti yalancılar üzerinedir.” (Nisa 158)
.
“Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan ve adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kin ve nefretiniz sizi asla onlara karşı adaletsizliğe sevk etmesin.” (Maide 8)
.
“Allah size mutlaka emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisa 58)
.
Adalet, “Her şeyi layık olduğu yere koymak, doğru hüküm vermek haksızlıktan sakınmaktır.”
.
Adaletin zıddı;
Zulüm,
Haksızlık,
Adam kayırmak gibi kötü davranışlardır.
.
Adem’den son Peygambere kadar gelen bütün peygamberler “Hak ve adalet anlayışını insanlara tebliğ etmek için” gönderilmişlerdir.
.
Yeryüzünde ilahi adalete uyulduğu sürece;
İnsanlar arasında huzur,
Barış ve
Sevgi hâkim olmuş.
.
İlahi adalet ölçülerine uyulmadığı dönemlerde ise;
Zulüm,
Kan,
Gözyaşı ve
Haksızlık hâkim olmuştur.
.
İslam dininde adalet denince;
Din,
Dil,
Irk,
Cinsiyet ve
Ülke farkı gözetmeden insanlara, insan olarak yaratıldıkları için eşit davranmak ve Allah’ın insana doğuştan verdiği,
Can,
Mal,
Akıl,
Namus ve
Din gibi insan için hayati önem arz eden hakları korumak akla gelir.
.
Kahraman ecdadımız tarihte bu anlayışla hareket ettiği için asırlarca farklı kültür ve farklı ırklara mensup milyonlarca insanın kardeşçe, huzur içinde bir arada yaşamalarını sağlamıştır.
.
Ne zaman ki hak ve adalet anlayışından ayrılmalar başlamış işte o zaman zulüm ve haksızlıklar, bölünüp parçalanmalar başlamıştır.
.
Günümüzde kendi çıkarlarına göre İslam’ı yorumlayanlar, haliyle kendilerine göre de adalet kavramı geliştirmişlerdir.
.
Zaten Kuran’ı tam anlamıyla okuyup anlamayanlara da bunun “Gerçek dini adalet” olduğuna inandırmışlardır.
.
Her türlü haksızlıklara, yolsuzluklara karşı duranlara ise;
Bu yapılanların “Cihad için” olduğunu söyleyip, “Takiyye” yaptıklarını söylemişlerdir.
.
Ne koparırsan “Kar” şeklindeki ikna turlarında da oldukça başarılı olmuşlardır.
.
Ancak gerçek dinimizdeki uygulamalar hiç de öyle değildir.
.
Mahsunoğulları kabilesinden bir kadın “Hırsızlık” yapmıştı.
Cezanın tatbik edilmemesi için Üsame bin Zeyd, ikna için aracı kılınmıştı.
Üsame durumu Peygambere söyleyince Peygamberin yüzü renkten renge girmiş ve şöyle demişti:
“Ey Üsame, sizden evvelkilerin helak olmalarının sebebi: zengin ve soylu birisi hırsızlık yaptığında, bir suç işlediğinde onu bırakırlar, zayıf ve gariban birisi suç işlediğinde ise ona ceza verirlerdi. Allah’a yemin ederim ki eğer Muhammed’in kızı Fatıma da suç işlese aynı cezayı verirdim.”
.
Şöyle açıklanıyor;
“İslam’da adalet hayatın her alanında gösterilmelidir.
Savaşta adalet,
Barışta adalet,
Nimetlerin paylaşımında adalet,
Ölçü ve tartıda adalet,
Söz söylerken adalet,
Çalışmada ve ücrette adalet,
Çocuklar arasındaki sevgi ve mal paylaşımında adalet,
Eşimize karşı adalet,
Komşularımıza karşı adalet,
Kısaca her zaman her yerde adalet.”
.
“İslam ibadette dahi adaleti tavsiye ediyor.
Nefsimizin ve bedenimizin bizde hakkı olduğunu beyan ediyor.
Hülasa adalet;
Kâinatın düzeni,
Bir devletin bekası,
Ailenin ve toplumun huzuru,
Dünyanın saadeti,
Müminlerin ise ahirette huzur ve mutluluğudur.”
.
Diyanet sitesinde “Adalet” şöyle örnek verilerek anlatılmış;
Adalet denilince, Hz. Ömer’i hatırlamamak mümkün değildir.
Hz. Ömer zamanında, bir savaş sonrası ordu ganimet elde etmiş ve bunun, Müslümanlar arasında taksimi yapılmıştı.
.
Ganimetler arasında bir miktar elbiselik kumaş da vardı ki, bu da herkese eşit olarak paylaştırılmıştı.
.
Bu olaydan birkaç gün sonra, Müslümanlar Cuma namazı kılmak için camide toplandılar.
Hz. Ömer, hutbe irad etmek üzere minbere çıktı ve şöyle seslendi:
-“Ey insanlar. Beni dinleyiniz ve bana itaat ediniz.”
Cemaatten birisi yerinden kalkıp:
-“Seni dinlemeyiz ve sana itaat da etmeyiz” diye karşılık verdi.
Hz. Ömer, bunun sebebini sorunca, adam şunları söyledi:
-“Ey Müminlerin Emiri. Görüyorum ki sırtındaki elbise, ganimetten paylaştırılan kumaştan yapılmıştır. Oysa biz biliyoruz ki, dağıtılan parçalardan sana bir elbise çıkmazdı. Sen bunu nereden temin ettin?”
Halife Ömer, cemaat arasında bulunan oğlu Abdullah’a seslenerek:
-“Abdullah! Kalk, buna sen cevap ver” dedi.
Abdullah:
-“Halifenin üzerindeki elbisenin yarısı, bana verilen kumaştan, diğer yarısı da kendi hissesine düşendir; ben hakkımı ona vermek suretiyle şu gördüğünüz elbise çıkmıştır” diye cevap verdi.
Bunun üzerine suali soran kişi şunları söyledi:
-“Ey Ömer! Şimdi konuş, seni dinliyoruz ve sana itaat edeceğiz…”
.
Günümüzde;
Hangi Müslüman dünyasında,
Hangi yürekli bir kişi,
Devletinin başındaki birine Ömer’e sorulduğu gibi “Nereden buldun?” diye sorabilir ki?
.
Soramaz değil mi?
.
İşte geldiğimiz nokta bu…
.
Öyleyse şuna dikkat etmek lazımdır:
Adaletin teminatı devlettir.
.
Adalet çökerse,
Ahlak çöker.
Ahlak çökerse,
Maneviyat çöker.
Maneviyat çökerse,
Devletler çöker.
Devletler çökerse,
İnsanlık çöker.
.
Durum böyle olunca da bilgisizlik içinde kendi uydurdukları İslam ile ahkâm kesenlerin adaletten bahsetmesi ve uygulaması ile toplumlar çökmeye mahkûmdur.
.
Burada en önemli ve unutulmaması gereken nokta şudur;
“Batan gemide hep beraberiz…”
.
Yurtdışında yaşamış biri olarak tespitim şu;
Kendi ülkeniz dışında dünyanın neresine giderseniz gidin, “İkinci vatandaş” olduğunuzu sakın unutmayın.
Paranıza, pulunuza sakın güvenmeyin.
Hepsi hikaye…
.
O halde;
Bu vatanın kıymetini bilmeli,
Adaletle yönetmeli,
Bölünmelere müsaade etmemeli.
.
Birlik ve beraberlik içinde hareket ederek vatanın bölünmez bütünlüğü için dostlarımızla iyi ilişkiler içinde yaşamalı, ülkemize göz dikenlerle de “Çanakkale Ruhuyla” sonuna kadar savaşmalıyız.
.
Bunlar nasıl olacak?
.
İnsanlar;
Devlet çıkarlarını kendi şahsi menfaatlerinden üstün tuttuğu müddetçe her şey olur.
.
Yeter ki istensin,
Yeter ki egolar ayaklar altına alınsın…
ADALET VE ATATÜRK
Devlet adamı ve adalet anlayışı
Bu memlekette yargısız vatandaş öldürülmez.
Vatandaş, ancak mahkeme kararıyla cezalandırılır.
Devlet adamının böyle düşünmesi gerekir.
1919 (Cevat Dursunoğlu, Millî Mücadele’de Erzurum, s. 118)
.
Adalet, bir devletin esası olduğuna göre, mahkemelerin sözde değil gerçekten tarafsızlığını temin, her işin başında bulunmalıdır. Hak sahiplerine güçlük çıkarmak, resmî dairelerde işlerini izleyen kimseleri bugün git, yarın gel diye birtakım zorluklara uğratmak, hükümet otoritesi maskesi altında halka zorbacasına durum almak, yakışıksız davranışlara kalkışmak gibi durumlar kesinlikle önlenmelidir.
(Kılıç Ali, Atatürk’ün Hususiyetleri, 1955, s. 57)
.
Güvenlik ve hak işleriyle ilgili usullerde ve yasalarda kolaylık, çabukluk, açıklık ve kesinlik esas olmalıdır.
1937 (Atatürk’ün S.D.I, S. 378)
.
Bir hükümet, ancak adalete dayanabilir. Bağımsızlık, gelecek, özgürlük her şey adaletle vardır.
1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 6. 2. 1930)
.
Yargıçlar hakkında
Hâkimler ve adliye mensuplarının, hizmetlerinin şerefiyle orantılı üstün yeteneğe sahip bulunmaları adliyemizin ruhu değerindedir.
1922 (Atatürk’ün S.D.I, s.218)
.
Hâkimler vatandaşların özgürlüğünü korumayı düşünürken devlet otoritesinin gerçekten korunmuş olmasına dikkat etmeli ve ona saygı göstermelidirler.
1931 (vatan gazetesi, 19.2.1931;Taha Toros Atatürk’ün Adana seyahatleri s.38)
.
Hukukta çağdaşlaşma
Önemli olan nokta, adalet anlayışımızı, adaletle ilgili yasalarımızı, adalet örgütümüzü, bizi şimdiye kadar bilinçli, gereği bilinçsiz etki altında bulunduran, yüzyılın gereklerine uygun olmayan bağlardan bir an evvel kurtarmaktır. Millet, her uygar memlekette olan adalet işlerindeki ilerlemenin, memleketin gereksinimlerine uyan esaslarını istiyor. Millet, hızlı ve kesin adaleti temin eden uygar usulleri istiyor. Milletin arzu ve gereksinimine uyarak adalet işlerimizde her türlü etkilerden cesaretle silkinmek ve hızlı ilerlemelere atılmakta asla tereddüt etmemek gerekir. Medenî hukukta, aile hukukunda izleyeceğimiz yol ancak uygarlık yolu olacaktır. Hukukta idare-i maslahat ve hurafelere bağlılık, milletleri uyanmaktan alıkoyan en ağır bir kâbustur. Türk milleti, üzerinde böyle bir ağırlık bulunduramaz.
1924 (Atatürk’ün S.D.l, s. 317)
.
En yeni yasalarla donanmış olan adliyemizin doğru görüşü ve adaleti uygulamak için gösterdiği dikkat, milletin huzur ve düzenini korumaya yeterli ve güçlüdür.
1929 (Atatürk’ün S.D.I, s.346)