Şaşkın köylü üç katlı evinin terasındaki kömürlükte buzağı beslemeye başladı.

Şaşkın köylü üç katlı evinin terasındaki kömürlükte buzağı beslemeye başladı. Buzağı büyüdü, 250 kiloluk dev bir inek oldu. Bulunduğu odaya sığmayan inek,3 katlı evden vinçle indirildi. (İzmir)
.
Karadenizli iki kardeş, çatıdaki hurdaları satmak istedi. Ağabey çatıya çıktı, demir yığınlarını aşağıdaki kardeşine atmaya başladı. Kardeşi ise hepsini tuttu biri hariç: Buzdolabı... Onun da altında kalıp ağır yaralandı. Hastanede, “Hızlı attı tutamadım” dedi. (İzmir)
.
Askerden yeni dönen genç dünya evine girdi. Gerdek gecesi eşine askerlik anılarını anlatmaya başladı. Bir ara kendini kaptırdı yanında getirdiği el bombasını gösterdi. “Bak bunu çekince patlıyor dedi” ve pimi çekmiş oldu. Yeni evli çift öldü. (Edirne)
 
***
BİZ ÇOCUK GİBİ ÇOCUKTUK
Banyo taburesine oturmadan önce su döken nesiliz biz.
Annemizin sinirlenince kafamıza “dank” diye ses çıkartan taslarla yıkandık, banyodan sonra havluya sarılıp sobanın yanına geçtik.
Saçlarımızdan düşen suları sobaya düşürür “cısss” sesini dinlerdik.
.
En güzel mahalle maçlarını annemizin zamansız banyo yaptırmaları yüzünden kaçırdık.
Cumadan verilen ödevi pazar akşamı yapan nesiliz.
Aynı simidi 2-3 kişi yiyip aynı şişeden gazoz içtik.
Arkadaşın bisküvisinden alınca içi yanan değil mutlu olan nesildik.
.
Anne terliğinin tadına doyumsuz bakmış, pazar banyosunu genelde leğende ülfet sabunu ve maşrapayı kafasına yiye yiye yıkanmış tertemiz çocuklardık.
Her sabun kokusunda çocukluğum aklıma gelir bu yüzden.
.
Bizler “Kardan adam yapıp, erimesin” diye dua eden çocuklardık.
Sokak oyunundan vazgeçemeyip, salça ekmek yiyip doyan çocuklardık.
Yere düşen ekmeği öpüp başımıza koyardık.
.
Tuvaleti geldiğinde annesi eve alır korkusuyla sokağa çiş yapan çocuklardık.
O günler çok çok güzeldi hele hele bugünlerle karşılaştırıldığında;
“Çocuk gibi çocuktuk biz!”
.
Huzur ve saygı da vardı, mutluyduk küçücük dünyamızda.
Sabahtan akşama kadar oyun oynardık.
Karnımızın acıktığını unuturduk oyun oynarken…
.
Gazoz kapaklarıyla oynayan çocuklardık,
Çelik çomak oynardık,
Çember çevirirdik,
Çomaktan bez bebekler yapardık, ekmeğimize toz seker atıp yerdik mutluyduk…
.
Çam ağacının kabuğundan araba traktör yapardık,
Yaramazlık yapardık annemizden dayak yememek için saklardık,
İlkokulda soba ile ısınırdık…
.
“Biz küçükken çok büyüktük.”
Mesela kollarımızı bir açardık, dünyayı kucaklardık.
Güzeldik biz küçükken.
Kaşlarımızı almayı bilmezdik, makyaj çok büyüklerin işiydi sevmezdik. Arkadaşlarımızla beraber bir gece uyuyabilirsek eğer velinimetti bizim için, çok lükstü, hayaldi belki de…
.
Bizler bahçeli evlerimizde çevremizdeki insanlara güvenerek büyüdük.
Annelerimizin dizlerinin dibinde sokakların, bahçelerin, ağaçların, tozun toprağın kokusunu içimize çekerek büyüdük.
.
Kapı önlerine paspas serip evcilik oynardık, kapı önünde çizgili oynardık, kaldırım taşına oturur saatlerce oyalanırdık…
.
Oyuncaklarımız mutfak eşyalarımız yoktu.
Arkadaşlarla gezerken kapı zillerine basıp kaçardık,
Horozdan kaçardık
Ekmeğin arkasındaki kâğıdı sökmek için uğraşırdık, hep kâğıt kalırdı…
.
Bizim hiç bir şeyimiz yoktu ama yine de mutluyduk…
O günleri yine doya doya yaşamak için neler vermezdim ki…
“Biz çocuk gibi çocuktuk.”
(Alıntıdır)
 
***
HER MARKANIN BİR ÖYKÜSÜ VAR.
BEYMEN: Boyner Grubu’na ait olan bu markanın isminin geçmişi de ilginç.
Erkek giyimi üzerine bir üretim ve mağazacılık yapma kararı verildiğinde konu ile ilgili toplantıya katılanların hepsi erkek yani “Bey” imiş.
Hem de marka o dönemde sadece erkekleri düşünerek konumlandırılıyor. Bir de global bir hüviyet kazandırmak için İngilizce adam anlamına gelen “Men” kelimesi ile birleştirilerek “Beymen” markası ortaya çıkmış.
.
SONY: İsmi uzun bir çalışmanın ardından konulmuştur.
Ürün global ölçekte tasarlandığı için bütün dünya dillerinde çok rahat söylenen bir kelime aranmış ve Japoncada güneş anlamına gelen “Sony” kelimesinde karar kılınmıştır.
.
FENDİ: Dünyaca ünlü elbise markası olan “Fendi” ismi İzmirli bir Levanten aileden gelme.
Ataları İzmir’de “Efendizade” ailesine mensup olan bu şahıs, “Efendi” kelimesinin başındaki “E” harfini atarak “Fendi” markasını vermiş ürünlerine.
.
ENKA: Enişte ve kayınbirader unvanlarının ilk heceleri birleştirilerek oluşturuldu. Enişte Şarık Tara, kayınbirader de Sadi Gülçelik. Bu ikili 1957’de “ENKA Kollektif Şirketi” ni kurarak müteahhitlik faaliyetlerine başlamış.
.
K.V.K: 1993 yılında kurulan “K.V.K. Mobil Telefon Sistemleri Ticaret
AŞ”, Türkiye'nin en büyük cep telefonu distribütörü. Kurucuları olan Mehmet Emin Karamehmet, Murat Vargı ve Osman Kavala’nin soyadlarının baş harfi bir araya getirilerek oluşturulmuş bir isim.
.
DYO: “Durmuş Yasar ve Oğulları” Boya ve Vernik Fabrikaları A.Ş. nin kısaltılmışı.
.
AKBANK: “Adana-Kayseri Bankası” nın geçmişi, Sakıp Sabancı’nın babası Hacı
Sabancı’nın memleketi Kayseri’ye uzanıyor. Aslen Kayserili olmakla birlikte iş dünyasındaki devleşmeleri Adana’da gerçekleşti. Sabancı Ailesi 1959 yılında Adana ve Kayseri'nin baş harflerini birleştirerek “Akbank” ı kurdular.
.
ABBATE: Türkiye'de kalitesi ile tanınan ve üst sınıfa hitap eden bir gömlek ve kravat markası. İtalyanca bir kelime olup, İtalyancada zirvedeki adam ve başarılı işadamı anlamına geliyor.
.
YUMATU: Bir televizyon markası. İlk planda herkesin aklına “Sony”, ya da “Yamaha” gibi bir Japon markası çağrışımı yapmasına rağmen bir Türk markası. Açılımı “Yusuf, Mahmut ve Tuncer” kardeşlerin baş harflerinden oluşuyor.
.
VAKKO: “Vitali ve Alber” adlı iki kardeşin isimlerinin başharfleri ile “Hakko” soyadının “KKO” kısmının birleştirerek oluşturulduğu bir marka.
.
YİMPAŞ: “Yozgat İhtiyaç A.Ş. Maddeleri Pazarlama Anonim Şirketi” nin kısaltılmış hali.
 
***
MAGANDA EL KİTABI
1. “Bayan, Hanımefendi, beyefendi” kelimeleri kesinlikle kullanılmamalı ve dialog kurulan kişiye yaşına göre “Bacım, abla, yenge, dayı veya amca” kelimeleri ile hitap edilmelidir.
2. Tükürmeden önce gırtlaktan gelen şiddetli bir ses çıkartılmalı ve ondan sonra tükürülmelidir.
3. Magandalığın adını lekelememek açısından tükürülen atığın rengi sarı veya yakını bir renk tonuna sahip olmalıdır.
4. Şeffaf tükürükler karizmanın sarsılmaması açısından dışarı atılmak yerine yutulmalıdır.
5. Sümkürürken burun baş ve işaret parmakları arasına sıkıştırılıp baskı uygulanmalı ve sümüğün burundan dışarı çıkma hızı en az saatte 40 km. olmalıdır.
6. Sümkürürken Görüntünün güzelleşmesi açısından zemini toprak bölgeler seçilmeli ve fırlatılan atığın yerle birleşmesi anında yerden bir toz bulutu kalkması mutlaka sağlanmalıdır.
7. Sümkürüğün gerçekleştirilmesinden sonra yerle buluşup toz kaldıran kafileye katılamayan yani elde kalan sümükler eli elbiseye sürme yoluyla temizlenmelidir.
8. Burun karıştırılırken mevcut olan bütün el parmakları bu olaydan nasibini almalıdır. Kazı çalışmaları sonrasında burundan çıkartılan katı meloküller bulunan ortama göre müsait bir köşeye sürülmek yoluyla infaz edilmelidir.
9. Trafikte kurallara kesinlikle uyulmamalı ve bayan şoförler görüldüğünde mutlak sıkıştırma ve taciz olayı gerçekleştirilmelidir.
10. Saç uzatan ve top sakal bırakan tüm erkekler oğlan statüsüne koyularak düşman listesine eklenmeli her fırsatta bu tip insanlarla didişilmelidir.
11. Manitalara yüz verilmemeli ve ihtiyaçlar şımartmadan, gerekirse zor kullanarak giderilmelidir.
12. “Evet” yerine “He,ha”, “Efendim” yerine mutlaka “Ne! Ne var?” kelimeleri kullanılmalıdır.
13. Seksi giyinen her kadına mutlak surette bir yakıştırma yapılmalıdır.
14. “Pop, Rock” tipi müzikler dinlenmemeli dinleyenlere kötü gözle bakılmalıdır.
 
***
Kızı annesine sordu:
“Anne ben güzel miyim?”
“Tabii kızım. Hem de çok güzel. Aynı bana benziyorsun.”
“Peki o zaman, niçin geçen gün Nurten teyze gençliğinde annenin adı çirkin Emine’ydi dedi?”

Avcılar kahvede sohbet ediyorlarmış.
“Bugüne kadar bu kasabada, benim vurduğum kadar yaban ördeğini hiç kimse vuramadı.” demiş Kerim.
Diğerleri tepki göstermeye hazırlanırken, kahvenin kapısı açılmış, Yusuf içeri girmiş: “Hepinize iyi günler. Kerim, dükkâncı
Turgut’un sana selamı var. Ne zamandır benden yaban ördeği almıyor. İnşallah hasta falan değildir, dedi.”
.
Sanıkla avukatı davaya savunma hazırlıyorlarmış.
Avukat sormuş:
“Evin kapısını nasıl açtın?”
“Maymuncukla.”
“Peki, kasayı nasıl açtın?”
“Maymuncukla.”
“Söyler misin bu maymuncuk nasıl tedarik ediliyor?”
“Olmaz. Meslek sırrı.”
.
Bir grup emekli kahvede sohbet ediyorlardı. “Size bir soru soracağım, bilene bir çay benden” dedi içlerinden biri.
“Bir adam bir cami yaptırmış, bir de kilise. Söyleyin, bu adam kaç cami yaptırmış?”
“Bir” sesi yükselmiş masadan. “Bilemediniz” demiş soruyu soran. Hiç olur mu, itirazları gelmiş.
“Adam iki cami yaptırmış, birini de Kilis’e” deyince, bir kahkaha kopmuş.