Çanakkale Hıfzıssıhha Kurulu kararları neticesinde pazaryerine kurulan pazar için bazı kararlar alındı.

Çanakkale Hıfzıssıhha Kurulu kararları neticesinde pazaryerine kurulan pazar için bazı kararlar alındı ve gıda satış reyonları cuma, pazar, diğer reyonlar için çarşamba günleri kurulma kararı alındı.
.
Artan Covid vakalarına karşı alınan tedbirler çerçevesinde mantıklı bir karardı.
.
Ancak ayakkabıcı, mefruşat, hazır giyim, nalbur gibi esnafların isyanı da üst seviyedeydi.
.
Adamlar “Çarşamba günü kime satış yapacağım?” diyorlardı.
.
Öyle ya, müşterileri sadece şehirden gelenler değil, pazara mal satmaya gelen köylüler ile alışveriş yapmaya çevreden gelen insanlardı.
.
Peki çözüm neydi?
.
İstedikleri şu:
“Çevre ilçelerden gelen gıda satıcıları kısıtlansın.
Hem virüs vakaları için önlem olur, hem de mağduriyet yaratılmazdı.”
.
Olaya bu açıdan bakınca ve daha önceki dönemlerde uygulandığı için mantıklıydı.
.
Ama bu sefer neden böyle bir karar alındı bilemedim.
Zaten mağdur esnaflar da anlamamıştı, isyanlardaydılar.
 
***
Şehrimizde yaşanan covid vakalarının tavan yapması gerçekten anlaşılır gibi değil.
.
Neden bu işi beceremedik?
.
Kimi dışarıdan gelenlere bağlarken,
Kimi de pozitif olup, evinde karantinaya alınanların sokaklarda gezmesi, AVM’lerde boy göstermesi ve pazarlarda fink atmasına bağladılar.
.
Zaten tersi bir durumda neden vakalar yükselsin ki?
.
Burada alınacak en etkin yöntem:
Sürekli ve acımasızca kontrol yapılmasına bağlı.
.
Zaten alınan kararlar neticesinde artık sokaklarda HES kontrolü de yapılacakmış.
Ama bence geç kalındı.
.
Türkiye’de 4. Olduk bile.
.
Bundan sonra küllümüzü eve kapatsak iki ayda ancak toparlarız.
 
***
Aşı vaktimiz geldi.
Başından beri “Çin Aşısı” olarak bilinen “Sinovac” bana daha mantıklı gelmişti.
.
Neden?
Madem bu virüs bu ülkeden çıkmıştı,
Komplo teorileri başta olmak üzere yaşanan olaylar neticesinde virüse karşı bulunacak en etkili yol, yine bu ülkenin ürettiği aşı olmalıydı.
.
“Hastalığını bulan, aşısını da bulmuştur” diye düşündüm.
.
Bununla ilgili bir fıkra var.
Yazayım bari.
.
Zengin iş insanlarından biri hem ticaret, hem ziyaret maksatlı Uzakdoğu’ya gitmiş.
Uzun çalışmalar sonucunda ticaret işini bitirmiş ve artık eğlence kısmına gelmiş.
Mihmandarı sayesinde bir otelde zamparalığın dibine vurmuş ve ertesi günü ülkesine dönmüş.
Aradan iki hafta gibi bir zaman geçince en değerli organında bir kararma başlamış.
Hemen doktor arkadaşına gitmiş.
Doktor muayene etmiş ancak bir anlam verememiş:
-“Doktorluk hayatımda böyle bir belirti görmedim. O sebeple teşhis koyamıyorum. Sen en iyisi bir hafta daha bekle ve bana gel” demiş.
Adam sıkıntılar içinde 1 haftayı geçirmiş ama gittikçe daha çok kararmaya başlamış organı.
Gittiği doktor arkadaşı bir kez daha muayene edip bir karar veremeyince:
-“Hastalık süratle ilerliyor. Burada kalırsan kesmek zorunda kalacağız. Sen bu hastalığı nerede kaptıysan oraya git. En azından onlar tedavisini biliyordur” diye akıl vermiş.
Adam ertesi günü eşine bir bahane uydurup uçakla doğru o ülkeye gitmiş.
Aldığı istihbaratla ülkenin en iyi doktoruna gitmiş.
Doktor muayene etmiş.
Bizimki merakla sormuş:
-“Doktor kesilecek mi yoksa?”
Doktor başını iki yana sallamış ve:
-“Hayır” demiş.
Adam sevinçten doktorun masasına çıkıp “Hele şükür, hele şükür” diye zıplamaya başlamış.
Doktor adam doğru bakıp:
-“Merak etme kesmeyeceğiz. Ancak biraz daha zıplarsan kendisi düşecek zaten…”
.
Gazetecilere öncelik tanınmış aşı için.
“Sarı kartı” olanlar olabiliyormuş.
.
Ben, toplam 17 senedir hizmet verip, sarı kartı tercih olarak almamış biri olarak hakkım da yoktu zaten.
.
Bu aralar medyada “Ben öncelik istemem” diyenlerle, “Benim hakkımsa olurum” diyen sarı kartlı basın mensuplarının tartışması var.
.
O sebeple Sağlık Merkezimizden randevumuzu aldık eşimle beraber.
Sağlık ocağına sabahtan telefon ettim:
“Bugün öğleden sonra aşı olacağız, randevu almıştık. Acaba aşı var mı?” diye.
.
Öyle ya, duyduklarımıza göre bazıları “Aşı yok” diye kapısından döndürülmüşler sağlık ocaklarının.
Garantiye almam lazımdı.
.
Telefona çıkan kız:
“Aşımız mevcut beyefendi.” Dedi.
.
Derin bir “Oh” çektik.
Demek ki söylenenler “Dedikoduydu” dedik.
Eşimle de olayı değerlendirdik ve:
“Ne insanlar var. Baksana aşı varmış ama sırf muhalefet yapma adına ‘biz olamadık, aşı yokmuş’ diye dedikodu çıkarıyorlar. Ayıptır yahu” gibi şeyler söyledik sohbetimizde.
.
Aradan 2 saat geçti-geçmedi telefonum çaldı.
Kayıtlı olmayan bir numara arıyor, açtım bir bayan sesi:
“Buyrun”
“Hasan Sami Er ile mi görüşüyorum?”
“Evet”
“Ben sağlık ocağından arıyorum. Sizin bugün için randevunuz varmış. Aşı için mi acaba?”
“Evet”
“Beyefendi aşımız kalmadı, toplum sağlık merkezinde de yokmuş. Siz boşuna gelmeyin. Yarın sabah gelebilir misiniz?”
“Geliriz”
“Teşekkür ederim”
“Biz teşekkür ederiz”
.
Bu durumlarda aklıma hep bir türlü dağıtılamayan “5 Maske” geliyor nedense?
O sebeple de yorum yapmıyorum…
 
***
Emekli Amiral bildirisinin yankıları devam ediyor.
Ancak bu olaylar yaşanırken, siyaset sahnesinin aldığı tavırlar hiç hoş olmadı bence.
.
Zaten son yıllarda iyice seviyesi düşen siyasetin, bu ülkeye üst düzey hizmet vermiş Amirallere karşı daha nazik olması gerekirdi.
Ne zamana kadar?
“Sorgu ve en azından gerektiğinde yargı süreci” tamamlanana kadar.
.
Bu insanların suçsuz oldukları açıklanırsa ne olacak?
“Banane ben yargıya bakmam. Bana göre darbecidirler” mi denilecek?

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in siyasetini ilgi ile takip eden biri olarak, ettiği cümlenin hiç hoşuma gitmediğini söylemek istiyorum.
.
“Zevzeklik” karşılığı sözlükte şöyle:
“Gevezelik, lafazanlık…”
.
Yani aslında kötü bir manası yok ama kulağa oldukça itici geliyor.
.
Ortaya atılan bir iddiaya göre Akşener’in sarayla görüştüğü ve bu görüşme sonrası tüm Amirallerin gözaltına alınmasına engel olduğu da konuşuluyor.
.
İYİ Parti tarafından yalanlanmış bir iddia olsa da, ortaya koyanın ısrar etmesi ilginç.
.
Olay yatıştıktan sonra elbette gerçek ortaya çıkacaktır.
O zaman yorumumuzu yaparız.

Balyoz kumpası mağduru Emekli Amiral Semih Çetin’in Twitter hesabından yayınladığı mesajı kısa süre içinde on binlerce beğeni aldı.
Çetin, şu ifadeleri kullandı:
“Ortalık yıkılıyor. Neymiş; 103 Emekli Amiral darbe yapacakmış. Gerekçe tek sayfalık bildiri. Bunu çağrıştıran tek kelime yok. Balık oltalarıyla mı darbe yapacaklar? Deniz bitti. Mağduriyet edebiyatı sığınacakları tek liman. Darbeyle değil Milletin oylarıyla sandıkta gidecekler.”
.
O kadar lafı söylemektense sadece “Balık oltalarıyla mı darbe yapacaklar?” cümlesi özet olurmuş.

“Amirallerin rütbeleri sökülmelidir. Emeklilik hakları kaldırılmalı, emekli maaşları kesilmelidir. Açıklanan bildirinin çok yönlü adli ve idari soruşturması yapılmalıdır” diye söylemler oldu.
.
İşin aslı-astarı belli olmadan aceleyle yapılan bu açıklama pek hoş olmadı.
.
Derken bunları söyleyenlerin 2004 yılında 313 Generale “Siyasi iktidarı uyarmaları” için mektup yazdığı ortaya çıktı.
.
17 sayfalık mektubun bir kısmında Amirallerden istenen şuydu:
“AKP Hükümetinin içine düştüğü teslimiyet ve aczden güç ve cesaret alan bu iç ve dış tahriklerin iç bünyemizi kemirmesine ve Türkiye’nin ufkunun karartılmasına asla izin verilmemelidir...”
.
Nasıl izin vermeyeceklerdi acaba?

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı ve Recep Tayyip Erdoğan’ın:
“Bu işin merkezinde CHP var, medyada göreceksiniz” açıklamasının ardından, bir gazete bildiriye imza atan Amirallerin yakınlarını isim isim yayınladı.
.
Kişisel hak ve özgürlükler kapsamında yapılan bu haberdeki isimler daha sonra kaldırıldı.
.
Bildiriyi “Darbe” olarak nitelendirip, arkasına CHP’yi koymak için verilen uğraş siyasetimize hiç mi-hiç yakışmadı.

Cumhuriyeti kendisine bayrak yapmış bir ülkede “Anayasa mahkemesinin kapatılmasının istenmesi” başka bir siyaset gafıdır.
Demokrasinin temel direği olan Anayasa Mahkemesi için böyle istekte bulunan bir parti liderinin olması, siyaset sahnesinin ne hale geldiğini de açıklıyor.

“Montrö kırmızı çizgimizdir” diyenlerin Kanal İstanbul’a destek vermesi anlaşılır gibi değil.

Ve işte son durum:
Gözaltına alınan Amirallerden Cem Gürdeniz’in eşi Rengin Gürdeniz, sosyal medyadaki paylaşımında şunları yazmış:
“Şimdi öğrendiğim bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. Kaldıkları odalar iki kişilik olmasına rağmen 3 kişi kalıyor ve odalarda tuvalet yok. Avukatların gelmesiyle tuvalete gidilmesine izin verilmiş, yine de vakurlar…”