Roma'da dünyaca ünlü San Pietro Kilisesi'nde büyük bir pazar ayini...

Roma'da dünyaca ünlü San Pietro Kilisesi'nde büyük bir pazar ayini...
Görkemli bir dinsel tören.
Papa bile katılıyor.
Koskoca meydan mahşer yeri gibi...
Kilisenin içi de dışı da tıklım tıklım…
Bu arada kilise kapısında iki adam özellikle dikkati çekiyor...
İkisinin de boynunda kocaman birer levha asili..
Birinde, “Ben koyu bir Hristiyanım, lütfen bana yardım ediniz” yazılı.
Ötekinde ise sadece “Ben koyu bir Yahudiyim” yazıyor.
Tabii ki Kiliseden çıkanlar Hıristiyan olduğunu ifade eden adama yanaşıyorlar ve ellerini ceplerine atıp cömertçe bir şeyler veriyorlar. Yahudi olduğunu ifade eden adamda ise siftah yok. Bu arada Kiliseden çıkan iyi niyetli biri “Yahudiyim” yazısı taşıyana sokuluyor.
-“Bana bak kardeş, dürüstlük iyi bir şey, ama binlerce Hıristiyan kiliseden çıkarken, senin Yahudi olduğunu böyle aleni olarak ifade etmen kanımca hiç de akıllıca bir hareket değil. Bak kimse sana para da! Vermiyor zaten. Bence çıkar o yazıyı boynundan sen de şu Hıristiyan gibi...” deyince,
Boynunda “Yahudiyim” yazılı adam, boynunda “Hıristiyanım” yazılı olana dönüp sesleniyor:
-“Heey! Salamon! Herife bak be! Gelmiş bize ticaret öğretiyor…”

Şili diktatörü Pinoche bir gün, kendi hayatının anlatıldığı belgesel filmi izleyip seyircinin nabzını yoklamak için sinemaya gitmiş.
Filmde her görünüşü sinemada olağanüstü tezahürata neden oluyormuş.
Öyle ki, izleyiciler ayağa kalkarak alkış yağmuruna tutuyorlarmış.
Pinoche yanında oturan yaşlıya bu sevginin nedenini sorunca adam:
-“Ne sevgisi, canımızdan olmamak için tek çaremiz bu” demiş.

Musolini'nin büyük oğlu bir gün günah çıkartmak için Papaya gitti:
-“Muhterem peder! Faşist Partisi'nin kasasından yüz bin liret çalmıştım. Günahımı itiraf ediyorum. Cezam nedir?”
-“Çok fena etmişsin oğlum. Kefaretini ödemek için Sen Pietro Meydanı’nı 33 kere koşarak dolanacaksın.”
Bir hafta sonra Musolini'nin ikinci oğlu Papa'nın huzuruna gelerek günah çıkartıyordu:
-“Muhterem peder! Faşist Partisi'nin kasasından bir milyon liret çaldığımı itiraf ediyorum.”
Papa:
-“Büyük günah işlemişsin oğlum. Ağabeyine yüz bin liret için Sen Piıetro Meydanı’nı 33 kere devretmek cezasını vermiştim. Sen daha çok çalmışsın, o yüzden 333 defa meydanı dolanacaksın.”
Birkaç hafta sonra Musolini aile fertleriyle yemek yerken şöyle dedi:
-“Birkaç günahım var, bir gün Papaya gidip günah çıkar sam fena olmayacak...”
İkinci oğlu hemen atıldı:
-“Baba, artık bir motosiklet alsak fena olmaz...”

Rusya eski devlet başkanlarından Brejnev yoksul bir ailenin çocuğuymuş.
Yüksele yüksele devlet başkanlığı makamına gelmiş. Bir gün annesini başkent Moskova'ya çağırmış.
Kremlin Sarayı'nı dolaştırmış ve:
-“İşte anneciğim, şimdi artık ben buralarda oturuyorum.”
Annesi hiç sesini çıkarmadan üzgün halde başını sallamış:
-“Vah vah oğluma...”
Brejnev içinden: “Annem burayı beğenmedi” deyip, alıp onu dağ evine götürmüş.
Bir dağın tepesinde karlar içinde nefis bir saray yavrusu...
-“Bak anne burası da benim...”
Yaşlı kadın yine içini çekerek:
-“Vah vah oğluma...” demiş.
Brejnev annesinin bu haline bir anlam verememiş ve biraz bozulmuş.
Annesini alıp Karadeniz kıyısındaki yazlık köşküne götürmüş:
-“Bak anne burası da benim yazlık sarayım.”
-“Vah vah oğluma, çok acıyorum sana...”
Brejnev bu sefer iyice kızmış:
-“Ne oluyor sana anne? Benim bu halime sevineceğine üzülüp ‘vah vah’ diyorsun. Neden?”
Kadıncağız yine üzgün:
-“Ben üzülmeyeyim de, kim üzülsün oğlum... Bir gün komünistler gelirse, ne olacak senin bu halin?”

II. Dünya Savaşından sonra Churchill ailesi ve dostlarıyla birlikte bir akşam yemeğinde, ciddi bir konuyu tartışırlarken masanın ucundan bir ses yükselmiş:
-“Sorun bakalım, II. Cihan Savaşı'nın en önemli adamı kimdi?”
Herkes dönüp bunu sorana bakmış;
Bağıran Churchill'in sarhoş damadıymış.
Churchill aldırmamış.
Ama damat yakasını bırakmamış.
Sesini daha da yükseltmiş:
-“Sor, sor, cevap vermediniz, savaşın en önemli adamı kimdi?”
Churchill, yine aldırmayınca, sarhoş damat ayağa kalkmış:
-“Duyuyor musunuz, size soruyorum, savaşın en önemli adamı kimdi, diyorum.”
Churchill, gayet sakin, purosundan bir nefes çekmiş:
-“Mussolini'ydi!”
Herkes şaşırmış bu cevaba...
Yakın dostlarından biri Churchill'in kulağına eğilmiş: “Niçin acaba?” diye sormuş.
Churchill gülmüş:
-“Damadım astırdı da!”

Padişaha Hindistan'dan nadide bir kumaş gelmiş.
Padişah terzibaşını çağırmış:
-“Bak, demiş, bugün çarşamba, cumaya kadar 12 düğmeli bir elbise dikeceksin. Ama düğmeleri altından olacak. Altınları da sen kalıba döküp yapacaksın...”
Terzibaşı:
-“Ama...” diyecek olmuş.
Padişah kükremiş:
-“Aması... Kellen...”
Terzi çaresiz evine çekilmiş.
Eli ayağı titriyormuş.
Karısı teselli etmiş:
-“Bak kocacığım, sen şu işe bir başla, gerisi Allah kerim...”
Terzi, önce düğmelerden başlamış.
Altın düğme dökmek için önce çivi dökmek, sonra da bunu büküp yuvarlatmak gerekiyormuş.
Terzi cuma günü şafak sökerken binbir zahmetle ancak çivileri dökebilmiş.
Düğme haline getirmeye çalışıyorken kapı çalmış. Terzi korkudan kireç gibi bir yüz ve titreyen bacakları ile kapıyı açmış:
Karşısında üç zaptiye:
-“Padişah hazretleri dün gece hakkın rahmetine kavuştular. Tabut için altın çivi lazım. Sen elbiseyi boşver, çivileri hazırla...”