Tarımın hemen her alanında kültür geliştikçe hastalık ve zararlı sayısı artıyor.

Tarımın hemen her alanında kültür geliştikçe hastalık ve zararlı sayısı artıyor. Haliyle daha fazla mücadele yöntemlerine ihtiyaç duyuluyor. Bu gidişle kendi halinde ürün veren ne bitki, ne de hayvan türü kalacak.

Arıcıların en çok şikâyet ettiği konuların başında gelir parazitler. Özellikle arı biti olarak bilinen varroa zararlısı koloni sönmelerine dahi neden olabilmektedir. Balda kalıntının da en önemli nedenlerinden biri varroaya karşı kullanılan ilaçlar. Oysa arılar doğada kendilerini tedavi etme yeteneğine sahiptirler. Aksi halde ilaçsız mücadelesiz binlerce yıldır kendi varlıklarını sürdürme imkânı olmazdı. Aynı zamanda, ağaç kovuklarında, taş çatlaklarında doğal olarak yaşayan arılar daha sağlıklı görünüyor.

Vahşi doğa zorluklarla doludur. En büyüğünden en küçüğüne kadar ekosistemlerde bütün canlılar beslenme zinciri ile birbirine bağlıdır. Beslenme zinciri içerisinde en tehlikeli olanlar zararlı mikroorganizmalardır. Zararlı mikroorganizmalar sadece insanların değil doğadaki birçok canlının baş belasıdır. Zararlı mikroorganizmaların en fazla zarar verdiği canlılar arasında arılar başta gelmektedir. Yüz binlerce bitkiden polen ve nektar toplayan arılar hemen her türlü hastalık yapıcı mikroorganizmalarla temas eder ve haliyle bünyesine alır. Haliyle birçoğuna karşı dayanıklı ırkları gelişmek zorunda kalmıştır. Fakat dayanıklı ırkların gelişmesi hastalık etmenlerinin arılara bulaşmasına engel olmamaktadır.

Yine de arılardaki koloni çöküş bozukluğu diye tabir edilen sorunun en temel sebeplerinden biri de parazitlerdir. Nikotin ve diğer doğal kimyasalları bünyesinde bulunduran çiçek nektarları, hasta arılardaki parazit sayısını bir hayli azaltmaktadır. Bu yöntem sayesinde de, arılar tedavi edilerek arı ölümleri azaltılabilmektedir. Bazı arıcılar tütünü parazit temizlemede kullanmaktadırlar zaten.

Arılar doğada hazır bulunan tedavi edici özellikli bu kimyasallardan faydalanıyorlar mı? Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, arılar hastalandığında daha farklı çiçekleri ziyaret etmektedirler. Yaygın bir bağırsak paraziti bulaşan arılar, nektar ve polen toplamada seçici davranmakta, tedavi edici etken maddelere sahip çiçeklere daha çok konmaktadırlar. Arılarda bir hayli önemli sorunlara yol açan bu bağırsak parazitlerinin etkisi, bir bitkisel ikincil metabolit olan irridoit glukosit adı verilen bitki kimyasalları nektar içinde bulunabilmekte ve bu tip nektarlı çiçekleri hasta arılar daha fazla ziyaret etmektedir. Diğer bir deyişle bu parazitlere karşı arılar kendilerini tedavi edilebilmektedirler. 19. Yüzyılda keşfedilen bu bitkisel kimyasalların; önceleri hiçbir işe yaramadığı, bitkiler tarafından üretilen atık madde olduğu varsayılmıştır. Daha sonra ise bu kimyasalların bitkide birincil metabolitler (protein, yağ, karbonhidrat) kadar önemli olup; savunma, korunma, ortama uyum-adaptasyon, hayatta kalma ve nesillerini devam ettirmek için bitkiler tarafından geliştirilmiş oldukça karmaşık mekanizmaların ürünleri olduğu anlaşılmıştır.

Bağırsak paraziti bulaşmış arılar; sağlıklı olan arılarla karşılaştırıldığında, parazitli arıların iridoit glukosit bulunan çiçeklere daha fazla konduğu belirlenmiştir. Bu şekilde arılar yiyecek bulma davranışlarını değiştirerek nektarlarında daha çok iridoit glukosit bulunan çiçeklere yönelmekte ve kendilerini bu bitkilerde bulunan doğal kimyasallarla tedavi etmektedirler. Garip ama gerçek.