Çanakkale Boğazı’nda balıkçılarımızın ve halkın kâbusu haline gelen ve ‘Deniz salyası’ olarak da adlandırılan “Müsilaj”, başımızın belası olmaya devam ediyor.

Çanakkale Boğazı’nda balıkçılarımızın ve halkın kâbusu haline gelen ve ‘Deniz salyası’ olarak da adlandırılan “Müsilaj”, başımızın belası olmaya devam ediyor.
.
Çanakkale Boğazı’nda yaklaşık 3 aydır görülen müsilaj, deniz üzerindeki endişelendiren görüntüsünün yanı sıra, avcılık ve deniz canlıları üzerinde de olumsuz etki yaratıyor.
Beyaz, köpüksü ve yapışkan olan müsilaj maddesi, avlanmak için denize açılan balıkçı teknelerinin motor aksamına zarar veriyor.
.
Denize bırakılan ağların gözlerini tıkıyor, misinaların üzerine yapışıyor.
.
En önemlisi de su yüzeyinde olduğu kadar dibe de çöken bu madde, balıkların üreme ve beslenme alanlarını kaplayarak, deniz canlıları üzerinde olumsuzluk yaratıyor.
.
Bu konuda Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Fakültesi Temel Bilimler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yeşim Büyükateş, “Son yaşanan yağmurlardan dolayı akışa bağlı olarak besin elementlerinin yoğun bir şekilde denizel sisteme taşınması müsilajın devam etmesinde oldukça etkili” dedi.
.
İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Hidrobiyoloji Anabilim Dalı öğretim görevlisi Doç. Dr. Muharrem Balcı, “Deniz salyası, deniz ortamında oluşan mikroorganizmaların aşırı artış göstererek ortama salgıladıkları organik bileşikler sonucunda oluşuyor. Bu organik bileşikler suyla temas ettiklerinde şişiyor, gözle görünür hale geliyor ve deniz salyası oluşuyor. Deniz salyasının oluşması için bazı özel koşullara ihtiyaç vardır. Bu özel koşullar için yüksek derece de azot ve fosfat girdisi ve su sıcaklığına ihtiyaç vardır” dedi.
.
“Bu mikroorganizmalar oldukça zehirlidir. Bu zehirli maddeler bazı balıkları daha çok bazı balıkları daha az etkiler. Mesela midye zehirli maddelerden daha az etkilenir. Midyeler bu zehirli maddeleri biriktirir ve soframıza kadar gelir. Bu midyeyi yediğiniz anda felç bile geçirebilirsiniz. Bu zehirli maddelerin birçoğu ısı ile bozulmamaktadır. Bir midyeyi ne kadar pişirirseniz pişirin eğer midyeyi hasat edilen yerlerde zehirli maddeler varsa zehir ile karşı karşıya kalabilirsiniz.”
.
Müsilaj için birçok neden ortaya koyulurken, bir başka sebebi de “Deniz suyu sıcaklığı” olarak belirtiliyor.
.
Çanakkale’mizde deniz suyu sıcaklığı haziran ayı ortalarına gelmeden pek ısınmaz.
Zira gençliğimizden de biliriz, plajlar hep o tarihlerde açılırdı.
Bilimsel verilere göre yaz aylarında bile deniz suyu sıcaklığı 20-23 derecedir.
.
Peki nedir bu deniz suyu sıcaklığını yükselten?
.
Şimdi sıkı durun.
.
Tarih 4 Haziran 2015
Çanakkale Kent Konseyi Çevre Meclisi bir rapor açıklayarak oluşabilecek çevre felaketlerine dikkat çekmişti.
.
Raporda özetle şu konular vardı:
Çevre hakkı günümüzde hem ulusal, hem de uluslararası düzeyde son derece ciddi tehlikelerle ve tehditlerle karşı karşıyadır.  20.Yüzyılın hızlı teknolojik gelişmesine,
Küreselleşmeye,
Yoğun nüfus artışına,
Kentleşmenin ve sanayileşmenin doğa üzerinde kurduğu baskıya,
Üretim ilişkilerindeki çarpıklığa,
Üretim araçlarının kullanılış biçimine,
İç ve dış göçe,
Yoksulluk, barınma ve açlığa
Bağlı olarak ortaya çıkan çevre sorunları, sadece ulusal düzeyde değil, uluslararası düzeyde de hepimizi ve herkesi ilgilendiren en ciddi ve önemli insanlık sorunudur.
.
Çanakkale yöresi son dönemlerde ciddi bir çevresel tehdit altında.
Bir yandan Kazdağları’nda sürdürülen “Metalik madencilik faaliyetleri, taş ocakları vb.leri”
Diğer yandan, Bandırmadan Lapseki Adatepe Köyüne kadar olan alanda ÇED faaliyetleri süren toplam 18.000 MW gücünde “Termik santraller”, Ayvacık ilçesinde sırasını bekleyen en az üç tane daha termik santral,
Planlama aşamasındaki “HES’ler”,
Belki de Nükleer Santral planları…
.
Termik Santral fosil yakıtlar (Kömür, Fuel-oil, doğalgaz) yakılarak mekanik enerji elde edilen ve mekanik enerjinin de elektrik enerjisine çevrildiği sistemlerdir.
.
Büyük bir termik santralin kömür tüketimi günde 5000 tonu aşmaktadır.
.
Termik santralde soğutma için su kullanılmakta olup, örneklemek gerekirse 600 megawattlık bir termik santralin soğutma için saniyede 22 metreküp suya ihtiyacı vardır.
.
Bu da günlük 1.900.800 metreküp su demektir.(*)
.
*(Atikhisar Barajı’nın kapasitesinin 54 milyon metre küp olduğunu varsayarsak, böyle bir termik santral 1 ayda Atikhisar Barajı kadar suyu denizden çekip soğutma suyu olarak kullanıp ısıttıktan sonra, denize geri verecek demektir. Bu Termik Santrallerden kıyılarımızda 5-6 tane olduğunu düşünürsek?(**)
Yetkililer kıyılarımızda görülen Balon Balığının da ısınan deniz suyunda çoğaldığını düşünüyor.)
**(Adana Yumurtalık’ta Kurulu bulunan Sugözü Termik Santrali 1020 megawatt gücündedir ve bu termik santralin ısınmış olarak denize geri verdiği soğutma suları nedeniyle İskenderun Körfezinin su sıcaklığı “3 yılda 3 derece” yükselmiştir.)
***(Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’ne göre santralin soğutmasında kullanılan deniz suyu asgari 1300 metre uzaklıkta ve 20 metre derinlikte denize deşarj edilmesi gerekirken, kontrolden yoksun şirketler buna asla uymamakta, kıyıdan 400-500 metre mesafede ve 12 metrede deşarj etmektedirler. Isınmış, küllü, pis sıcak suyun denize verilmesi ile balık türleri yok olmakta, deniz ekosistemi tahrip olmaktadır. Yumurtalık’ta da aynen böyle olmuş.)
.
Bandırmadan Lapseki Adatepe köyüne kadar 17.000 MW gücünde yatırım planlandığına göre günde kullanılacak su miktarı 53.856.000 metreküptür.
Denize ısıtılarak verilecek bu suyun deniz yaşamına nasıl bir etkisi olacağını hayal ediniz.
.
Denize Girilemeyecek:
Denize deşarj edilen sıcak ve özelliğini yitirmiş su bir süre sonra deniz suyu kalitesine etki edecek ve insan sağlığını tehdit edecek.
Dolayısıyla etkilenen bölgelerde denize girilemeyecek.
 Ayrıca her gün onbinlerce tonluk gemilerle gelen kömürün aktarılması, taşınması sırasında da deniz kirlenecek.
.
Asit Yağmuru:
Termik santralden çıkan yüz binlerce ton baca gazı; karbonmonoksit, karbondioksit, kükürtdioksit, azotoksit, metan gazı vd. bölgeyi cehenneme çevirecek, “Tarımsal üretim %70 azalacaktır.”
Bacalardan atılan kükürt ve azot oksitler, hâkim rüzgârlarla ortalama 2-7 gün içerisinde atmosfere taşınırlar.
Bu zaman süresi içinde bu kirleticiler, atmosferdeki su partikülleri ve diğer bileşenlerle tepkimeye girerek sülfürik asit ve nitrik asiti oluştururlar.
Bunlar da yeryüzüne yağmur ve kar ile ulaşır.
Böylece baca gazları ikinci kez ve daha geniş bir bölgeye etki etmiş olurlar.
Bölgenin arazi yapısı ve hava koşullarına bağlı olarak, etki yüzlerce kilometreye kadar yayılabilmektedir.
.
Küresel Isınma:
En önemli sorunlardan birisi de ortaya çıkan karbondioksit gazının “Sera Etkisi” olarak adlandırılan iklimsel sıcaklık artışlarına sebep olmasıdır. Küresel ısınma, dünyayı yok oluşa doğru götürürken, kömürün yakılmasıyla elektrik elde etmede ısrar etmek akıl dışı bir kâr hırsının ürünü olabilir yalnızca.
En verimli termik santralin bile %45 verimlilikle çalıştığı bilindiği halde, yakılacak kömürün küresel ısınmaya çok büyük bir etkisi olacağı bilindiği halde termik santralde ısrar etmenin tek nedeni doymak bilmeyen bir kar hırsıdır.
.
Bölge Halkının Sağlığı Bozulacak:
Kanser, astım, erken ve sakat doğum(hayvanlarda da), nefes darlığı, kalp hastalıkları hızla artacaktır.
.
Ayrıca;
*Baca gazları sadece bu bölgeyi değil, Biga Yarımadasının tamamını etkileyecek.
* Turizm büyük darbe alacak.
* Yüzyıllardır bölgede yaşayan insanlar bir süre sonra göç edecek, tarihsel, sosyal, kültürel, geleneksel ilişkiler son bulacak, bölge halkının çocukluğunu geçirdiği ata yadigârı yerler tarumar edilecektir.
.
Tüm bu olumsuzluklar, aslında yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanabilecek enerji ile bertaraf edilebilecektir.
.
İşte rapor bu.
Olacakları 2015 yılında söylemişler.
Ancak, iktidarımız ne yapmış?
Umursamamış bile…
.
Peki yönetmelik ne diyor?
.
Türkiye’de termal deşarjlar, 31.12.2004 tarihli ve 25687 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği” hükümleri çerçevesinde düzenlenmiş.
Söz konusu yönetmeliğe göre:
Soğutma suları, alıcı ortamda yeterli seyreltme kapasitesinin olduğu ayrıntılı mühendislik çalışmaları ile kanıtlandığı takdirde derin deniz deşarjı sistemleri ile bertaraf edilebilmektedir.
Derin deniz deşarjı sistemlerinde, soğutma suyu deşarjları en az 20 m derinden yapılmaktadır.
Deşarjın yapılacağı derinlik ve deşarj borularının kıyıdan uzaklığı ise yapılan modelleme çalışmaları ile belirlenmektedir.
.
Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği ile soğutma sularının deniz ortamına deşarj edilmelerine ilişkin kısıtlar da getirilmiştir.
Türkiye’de denize deşarj edilecek suların sıcaklığı en fazla 35°C’dir. 
Ayrıca, deşarj edilecek soğutma suları, deniz ortamının sıcaklığını Haziran-Eylül aylarını kapsayan yaz döneminde 1°C’den, diğer aylarda ise 2°C den fazla artırmamalıdır.
.
Fakat deniz suyu sıcaklığı 28°C’nin üzerinde ise, soğutma amaçlı kullanılan deniz suyunun deşarj sıcaklığına herhangi bir sınırlama getirilmemekte ve deşarj edilecek soğutma suyunun alıcı ortam sıcaklığını 3°C’den fazla artırmayacak şekilde deşarjına izin verilmektedir.
.
Yönetmeliğe göre bu santraller için şöyle bir ifade kullanılmış:
“Yönetmelik hükümleri çerçevesinde yapılan deşarjların deniz ortamına herhangi bir olumsuz etkisi beklenmemektedir.”
.
Bu yönetmelik olduğu müddetçe hepinize geçmiş olsun.
Biz daha çok “Müsilaj” veya “Balon Balığı” diye yırtınıp dururuz…