Küpeli, saçını atkuyruğu bağlamış gençleri, düşük kemerli gençler bir zamanlar itici gelse de yavaş yavaş normal insan karakterinde bireyler olduğunu görmeye ve kabullenmeye başladık artık.

Küpeli, saçını atkuyruğu bağlamış gençleri, düşük kemerli gençler bir zamanlar itici gelse de yavaş yavaş normal insan karakterinde bireyler olduğunu görmeye ve kabullenmeye başladık artık. Hatta traşlı, gömlek ve pantolonlu gençler azalmaya başladı.
Görüntü, şekil, biçim, duruş gibi kelimelerle de ifade edilmeye çalışılan sanal sunumun, insanlarda benzer olarak değerlendirilmesi veya hayalde şekillenmesi imkânsızdır. Aynı zamanda, bakış açılarına ve kültür seviyesine bağlı olarak da duyumsanan sanal görüntülerin etkileri değişebilmektedir. Kimine sade gelen duruşlar, kiminde abartılı veya istenmeyen anlamlar yüklenmiş duyumsamalara neden olmaktadır. Görüntüye bakılarak insanın yapısı ve karakteri hakkında düşünce geliştirmek çoğu zaman haksızlığa neden olabilmektedir. Hatta değerlendirmelerde kuşak çatışmaları dahi ortaya çıkabilmektedir.
Duruşun insanlarda yarattığı etki olarak nitelendirebileceğimiz imaj, son zamanlarda adeta sektör haline gelmiş, her nesnenin bir imaja sahip olduğu kabul edilmiştir. Pazarlanan ürünlerin bile artık ambalajıyla birlikte bir imajı vardır.
İmaj kelimesi içimize girmemişken eskiden sağcılar ve solcular kolayca birbirinden ayrılırlardı şekilsel görünümleriyle. Solcular kapüşonlu parka giyerlerdi, bıyıkları postu. Sağcılar da yine bıyıklarından tanınırlardı. Bazen “adamı dövdük ama bizdenmiş” gibi komik şekilsel yanlışlıklar da yaşanırdı. Bayanların daha özentili olduğu duruş olgusuna, erkeklerde saç uzatma, top sakal bırakma, küpe takma, kafa kazıtma gibi dikkat çekme güdüsüne dayalı şekillerde rastlayabiliyoruz.
Günümüzde İmaj Maker gibi bir mesleğimiz de oldu. Eski hallerimizle hayal edince mesleği, komiklikler de geliyor insanın aklına. Hani gidip denilebilirdi bahsettiğimiz mesleğin erbabına; en sağcı veya en solcu görünmem lazım.
Başkaları tarafından algılanma güdüsünün de egemen olduğu sanal sunumda, içsel yapıya uygun temsil çok daha önemlidir aslında. Mevlana’nın “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” sözü bu durumu daha iyi açıklamaktadır. Ancak, insanların istekleri, özellikle “olmak” istekleri, insanların değer yargıları ve bakış açıları içsel yapının dışsal sunumunda çelişkiler yaratmaktadır. Marka giymek, ev, araba ve diğer nesnel donanımlarıyla insanların toplumda bir üst basamakta yer alma çabalarına ne yazık ki sıklıkla rastlıyoruz. Bunun altında toplumun nesnelsel yapıya değer vermesi yatmaktadır.
Parkta oturan kızın, genç-yaşlı, erkek-kadın gibi farklı cinsiyet ve yaşlardan insanların duruşu hakkında zihinlerinde oluşan imajımsal duyumsamalar birbirinden çok farklıdır ve bu doğaldır. Sahil kentlerimizde dekolte giyimli bir bayanın duruşu, aynı alanda yaşamını sürdüren bir erkekte bıraktığı etki ile köyde yaşamını sürdüren bir erkekte bıraktığı etki birbirinden çok farklıdır. Yine insanımızın yetişme çevresine bağlı olarak da imajın doğurduğu yansımalar farklılık arz etmektedir. Dolayısıyla dışsal etkiler altında imaj oluşturmak insanı ne kadar mutlu ediyor veya etmiyorsa, içsel yansımaları sunan imaja da çevrenin gösterdiği tepkiler mutluluk verecek veya vermeyecektir.
Cep telefonunun ileri teknoloji, arabanın son model, evin yalı yavrusu olması gibi nesnel donanımlar aslında bireyin varlıklı oluşuyla ilgili bilgi verebilmeli, ancak karakteri hakkında bir kanıya götürmemelidir.
Fark edilme güdüsü altında yaratılmaya çalışılan görüntüler, insanın içsel yapısını yansıtmadığından, yaratılan imaja gösterilen tepkiler ne kadar mutlu etse de birbirini tamamlayıcı olmadığından kalıcı olmayacaktır. Esas olan insanın kendi gerçeğine uygun bir duruş sergilemesi, gerçek ve samimi karakterini görüntüsüne yansıtmasıdır.