Rahmetli Mehmet Akif, hayatının yarısını cahil alimlerle mücadele etmekle geçirmiş.
Rahmetli Mehmet Akif, hayatının yarısını cahil alimlerle mücadele etmekle geçirmiş. Yine de çok başarılı olamamış. Çünkü cahil cesur olur. Kaybedeceği çok fazla bir şey yoktur. Zaten bulunduğu yere birilerine dayanarak gelmiştir. Dolayısıyla kendine alim süsü veren insan sayısı, toplumda ahlak çöktükçe artmaktadır. İnsanların değer yargıları doğrudan ve adaletten ziyade, menfaatleriyle ilintili oluşmaktadır. Aslında toplumları çok övmeye veya yermeye gerek yok. Liyakatin ve adaletin insan vicdanındaki durumunu sokakta değerlendirmek yeterli.
Gün geçmiyor, televizyonlarda, basılı yayım organlarında cahil alimlerin saçmalıklarına şahit oluyoruz.
Spikerler sanki çok daha bilgili yaptıkları programlarda. Tarımla ilgili konularda çok daha fazla bilgecikler var ama hemen herkesin farkına varmadığı bilgeciklere kısaca göz atmakta yarar var. Spiker uzun açıklamalardan sonra konu uzmanına soruyor, ne olacak bu işin sonu diye. Cevap bol. Sanki yaşamış gibi anlatıyor da anlatıyor. İşin sonuna dair tek bir tahmin yok. Ama olayı birçok insanın dilinden ifade ediyor. Papağanı biraz daha eğitseniz aynı işi yapar. Özgün fikir yok.
Tarım uzmanları, tarım kanallarında büyük heyecanlarla anlatıyorlar. Ağıllar hayvanların yaşamasına son derece uygun olmalıdır. Havalandırması, ışıklandırması, mükemmel olmalıdır. Hayvan başına en uygun alanlar ayarlanmalıdır. Eğer hayvan başına gereği kadar yer bırakılmazsa hayvanlar sıkışabilir. Malum ağıllarımız taş duvar üstüne ekten saptan çatılarla meydana getirdiğimiz yapılar. Kıyaslama yapılacak ama neye göre kıyaslama yapılacak belli değil. Hangi ağıl daha güzel acaba? Zaten uzmanın tarif ettiği ağılı da hayal etmek çok zor. Cennet köşelerinden bir yer miydi acaba? Ağılın içinde hayvanlar nasıl duruyorlardı? Hepsinin ayrı bir köşesi mi vardı? Mükemmel olmalıydı. Gereği kadar havalanmalıydı. Gereği kadar ışık almalıydı. Gereği kadar bir şeyler olmalıydı neticede. Konuya bir şeyler daha eklendiği zaman daha da derinlemesine bilgiler edinilmiştir neticede. Şeyler neydi belli değil.
Mevsimine göre meyve ve sebzeleri kanser ilacı gibi sunan bilge adamları üç beş günde bir izlemek zorunda kalıyoruz. Bir insan her gün yeteri kadar meyve sebze tüketmeli, yoksa Allah korusun hasta falan olur. Ne kadar tüketmeli? Yeteri kadar. Hangi sebze ve meyvelerden? Pahalı olanlardan mı? Yoksa ucuz olanlardan mı tüketmeli? Belli değil. Malum İngilizce okumaları güzel. Ne kadar yapılmış araştırma varsa tercüme ediyor ama içinde bizim Amasya elması yok. Sonra da fark etmez deyip örtüyor yeme meselesini.
Yarım imam dinden, yarım doktor candan edermiş. Ne yazık ki ülkemizde bilginin önemi, bilgecikler yüzünden hızla erozyona uğramaktadır. İnsanımız adeta kopya bilgiye tih diyecek düzeye gelmektedir. Çünkü bilginin esasında adam gibi bilge yoktur. Özgün bilgi yerine kopya bilgiler kullanılmaya çalışılmaktadır. Kopya bilgiler ise zaten bize ait bilgiler değildir.