Şu anda trend Milli takım.
Şu anda trend Milli takım.
Yaptığımız iki maçımızı kaybedince olanlar oldu.
.
Eh!
Millet haklı.
.
İtalya ile açılış maçını oynamadan evvel gazetelerde, “Final oynayacak iki takım açılış maçı yapacak” diye manşet atıp milleti doldurursanız olacağı bu.
“Ver Mehteri” kısmıydı bu.
.
Referans olarak Fransa’yı yenmiş olmamızı gösterdiler.
.
İyi de o Fransa, Almanya’yı yendi.
Demek ki ders çıkarmışlardı,
Bizimkiler ise havalara girmişti.
.
İlk maçta gaza gelip, “Nasılsa yeneriz” duygusuyla sahaya çıkan takımımız kalemizde 3 tane yiyince, “Kendine geldi zannettik.”
.
“O bir kazaydı” şeklindeki “Pollyanna ağzıyla yapılan” değerlendirmelerle ikinci maçına çıkan takım, “Kreşe yeni yazdırılmış çocuklar” gibi,
“Ne yapacağını bilemeyen, hangi oyuncakla oynayacağını şaşıran ve nereye oturacağını bilemeyen bebeler” halindeydi.
.
Uluslararası tecrübelere sahip oyunculardan kurulu takımın hali kısaca, berbattı.
.
Daha 5. Dakikada ben bile (ki futboldan pek anlamam) bu maçın sonunu nasıl getireceğimizi düşünüp durdum.
.
Adamların her gelişlerinde “Aman!” diyerek koltuktan sıçramak zorunda kaldım.
.
Futbolda her şey vardır, eyvallah.
Hoca size ince taktik verebilir, eyvallah.
Ama siz “Afyon hapı yutmuş gibi” sahada gezerseniz, koşmasanız, mücadele etmezseniz teknik ekibin de yapacağı bir şey yok.
.
Birinci golde arkadan gelip golü atan adamı takip etmeyen vatandaş sahada ne yapıyordu?
Söyleyeyim mi?
Gözünü kuyumcu vitrinindeki altınlara dikmiş, etrafından bir haber yeni gelin gibiydi...
.
E hani futbolcunun dört tane gözü olacaktı?
Hani her yönünü sürekli kontrol edecekti?
Hani arkadaşının eksiğini tamamlayacaktı?
Hani ölümüne koşacaktı, mücadele edecekti?
Hani uyanık olacaktı?
.
Biz küçükken mahalle maçları yapardık ve “Top nerede bütün çocuklar orada” şeklinde oynardık.
.
Beleşe yatan arkadaşlar vardı.
Kalecinin yanına gider (ofsayt kuralı uygulanmadığı için), gelecek topu bekler ve kendisine atılan her topu gole çevirirdi.
Sebep mi?
Onu kontrol edecek çocuk görevini bırakmış, topun peşindeydi de ondan.
.
Bizler de gol atan beleşçiyi omuzlara alır, sahada gezdirirdik.
Çok popüler olurdu.
.
Milli maçta da futbolcular, rakiplerinin peşinden çok, topun peşinde olduklarından basit goller yiyerek maçı bitirdik.
.
Şenol hoca hatalı mı?
Evet.
Oyuncu seçimlerinde hatalı olabilir.
Ama Milli ruhla oynaması gerekenlerin, “Ruh gibi olmalarını da” göz ardı etmemek lazım.
.
Şimdi son maçta bin tane hesap yapılıyor: “Gruptan nasıl çıkarız?” diye.
.
Eğer gruptan çıkarsak, “Karşımıza gelen ilk takım (böyle oynamaya devam ettiğimiz takdirde) bizi hallaç pamuğu gibi atar, dut ağacı gibi silkeler” diyorum.
***
CANLI YAYIN BAŞLIYOR
Uzun yıllar televizyonda “Şaka Bir Yana” adlı televizyon programı yaptım.
.
100’ün üzerinde konuklarım oldu.
.
Her program çok özeldi.
Özel konular konuştuk.
Bilgilendirici, eğlendirici yönleri oldu.
.
İsmi neden böyleydi?
Öyle ya, seyredenler “Şaka programı değil, neden ismi böyle” dedi.
.
Durum şuydu:
Benim televizyonda bir program yapmam istendi ve format olarak “Serbestsin” dendi.
.
O sıralar düşündüm, taşındım ve kendime göre bir format buldum.
Konuklarım olacaktı. Onların (Yaşadıkları veya duydukları) bazı olayları anlatacaklardı ve stüdyoda bulunan 5 kişilik bir doğaçlama ekibi de anında canlandıracaktı.
.
Yani işin hem ciddiyeti, hem şakası olacaktı.
(Bu format daha sonra bir televizyonda Osmantan Erkır tarafından yapıldı. Ama önce ben yapmıştım. Telif hakkım bile vardı.)
.
İlk programa Çanakkale Baro’sunu davet ettim.
Şimdi ki Başkan Bülent Şarlan Bey ve Baro Yönetim Kurulu’nun değerli üyeleri beni kırmayarak programa geldiler.
.
Ciddi olarak hukuktaki bazı eksiklikleri konuştuk, yapılması gereken bazı düzenlemelerden bahsettik.
Aynı zamanda da mahkemelerde yaşadıkları ve başlarından geçen ilginç olayları anlattılar.
.
Bu olayları, doğaçlama ekibimiz anında yorumlayarak canlandırdı.
.
Sonuçta ilk programın aksaklıkları olmasına rağmen güzel bir program oldu.
.
İşte bu sebeple programın ismi “Şaka Bir Yana” idi.
.
Daha sonra doğaçlama ekibi:
“Biz gelmeyeceğiz, yapamıyoruz. Çünkü bizim formatımız seyirci olması. Onlardan yönelim alıyoruz” gibi sebepler öne sürerek işi bıraktılar.
.
“Siz gelin stüdyoya seyirci alırız” desek bile ikna olmadılar ve işin “Şaka” kısmı eksik kaldı.
.
Ben ayını adla programa yıllarca devam ettim ve televizyonun yönetiminin değişmesiyle işi bıraktım.
.
Bana başka bir format teklif edildi ama bana uyacak bir şey değildi, kabul etmedim.
.
Şimdi bunları durup dururken neden yazdım?
Çalıştığım Boğaz Medya Grubunda tarafımdan sosyal medyada “Canlı” yayınlanacak bir program yapmam istendi.
.
Konukları olan, fazlaca uzun süresi olmayan bir program.
.
Elbette kabul ettim.
Zira böylesi program yapmayı özlemiştim.
İsmini de buldum, ekibin hoşuna gitti.
Umarım siz de beğeneceksiniz.
.
Şimdilerde jenerik, format ve teknik hazırlıklar yapılıyor.
En kısa sürede yayına geçeceğim.
Tarihini belirledikten sonra sizlere yazarım.
.
Beni tanıyan veya tanımayan herkes, istediği bir konuda konuşmak üzere, canlı olarak programa katılabilecek.
Yeter ki bana ulaşın…
İletişim yollarını da açıklayacağım, eğer niyetiniz varsa şimdiden hazırlanın…
***
ÇAYI HELAL ET
Geçtiğimiz gün bir tanıdığımın dükkânına uğradım.
Konu siyasetti elbette.
Yalnızlıktan sıkıldığından, benimle sohbet etmek istemiş.
.
“Ne olacak bu memleketin hali?” şeklindeki soruyla başlayınca, benim damarımı hoplattı.
Cevabı 3 saat sürdü.
.
Karşımdaki uyumadan oradan ayrılmak zorunda kaldım.
.
Memlekette olanları hazzetmeyip (doğrusu budur, hazetmek yanlıştır) “Nasıl Müslümanlık bu?” şeklinde ara sorusuna verdiğim cevap şöyleydi:
“Müslümanlık tarifi çok ama çok basittir. Müslüman olmak için önce ahlaklı olacaksın, adil olacaksın. Gerisi sonraki iş…”
.
Açıklamam şöyleydi:
Adam namaz kılıyor,
Hacca da gitmiş.
Ağzından kelime-i şehadet hiç eksik olmuyor.
Kendi çapında zekât veriyor.
Ramazanda da orucunu tutuyor.
.
Ama zalim…
Ahlak yok,
Adalet yok…
.
Ne olacak?
.
Evet,
Orucunu tam manasıyla tutsa,
Namazını kılsa,
Kelime-i şehadet getirirken tüyleri diken diken olsa,
Müslümanlığa giriş yapacak belki.
Ama huşu içinde titremeyi bırakın, kılı bile kıpırdamıyorsa, hepsi hikâye...
.
Öyleyse,
Her namaz kılanı,
Her oruç tutanı
Her Kur’an okuyanı
Müslüman saymak da yanlış.
.
“İnsanın ahlakına bakacağız,
Adaletine bakacağız…”
.
“Dediğin manada kaç kişi var?” diye sormaz mı?
Yahu ben ne bileyim.
Ancak şu var:
Herkes de “Peygamber” değil.
Olamaz da zaten.
.
İşin başka özü şu:
“Kul hakkı yenmeyecek…”
.
Zaten “Ahlaklı ve adil” biri bu işleri yapmaz, bu işlere girmez.
.
Kul hakkı yemenin çeşitleri ve cezası var.
Eğer devlet yönetiyorsanız ve kul hakkı yiyorsanız işiniz zor.
Milyonlarca kişiden helallik almak zordur.
Cezası da kolay kolay ödenmez…
.
İnternette gezinirken “Kul hakkı namazı” diye bir şey gördüm.
Bunu da mı çıkardılar?
“Kendilerini aklamak için, vicdanları rahatlatmak için kaçış yolu bulmuşlar” diye düşündüm.
.
Öyle ya!
Hakkını yediği kuldan helallik almak dururken, namaz kılıp sıyrılacağını zannedenler de var aramızda.
Yazık…
.
Devlet de af çıkarırken, hırsızlık, cinayet, darp, gasp, şiddet suçlarını affetmemeli.
Onlar iki kişi arasındaki hesaplaşmadır.
Kul hakkıdır.
Bunu üçüncü şahıs affedemez.
.
Allah bize “Bana kul hakkıyla gelmeyin” demiyor mu?
Sadece onu affedemeyeceğini söylüyor.
.
Allah’ın bile affetmediği suçu sen nasıl affedersin?
.
Sohbet ettiğimiz kardeşimizin de bildiği konulardı elbet.
“Hatırlamış oldum sayende” dedi ve ayrıldım.
.
Ama sohbette çay içmiştim:
“Çayı helal et” dedim.
“Helal olsun” dedi…
.
Kul hakkı yemiş olup helalleşmeyenler umarım bu Cuma gününde ders almıştır bu sohbetten.
Cuma namazı kılarken inşallah düşünürler…