Başlığa bakınca zaten hangi konudan bahsedeceğimi anlamışsınızdır.


Başlığa bakınca zaten hangi konudan bahsedeceğimi anlamışsınızdır.
.
Müzik denilince akla hep “Çalgı-çengi” gelir de, çoğumuzun aklına hiç “Mozart” filan gelmez.
.
Halbuki çağlar boyunca insanoğlunun hep yanında olmuş müzik.
.
Doğal seslerle başlayan serüven, günümüze kadar çeşitliliği ile çağdaş gelmiş.
.
Her insana uygun bir müzik türü vardır ve evrenseldir.
Hiç tanımadığınızı yabancı biri ile aynı müziği, aynı duygularla paylaşabilirsiniz.
.
Hiç anlamadığınız sözlerini duyunca, müzik sizin ruhunuzu okşayabilir ve baş tacınız olabilir.
.
O sebeple “Bazılarının beynine gürültü olarak vuran bir müzik, bazılarına duygusal davranabiliyor.”
.
Gelelim bizim iktidarımızın ortaya koyduğu yasak çeşidine.
.
Dünyada eşi benzeri görülmemiş bir açıklama ile konulan yasağa tepkiler de sürüyor.
Öyle ya, Koronovirüs kapsamında alınan tedbirler başlıklı bir yasak çeşidi de doğmuş oldu.
.
Benim fikrim şu:
“Bu virüs Çin kaynaklı ise bari Çin müziklerine izin verilseydi.”
.
“Veya laboratuvarlarda sabahlayan bilim adamları virüsün, hangi müzik çeşidi ile hızlandığını veya yavaşladığını bulsalardı da ona göre izin verilseydi.”
.
“İşin içine keşke bilim, girseydi.”
.
Kimse kusura bakmasın ama,
“Kusura bakmasınlar” şeklinde açıklanan tedbir mi olurmuş?
.
Kusura bakılacaksa çok şey var yasaklanacak.
.
Misal,
İktidarın veya muhalefetin politikaları da yasaklanabilir.
Zira onlara da itirazı olan kalabalıklar var.
.
“Kimse kusura bakmasın, sabah 08.00’den sonra gece 24.00’e kadar politika yapmak yasaklanmıştır” denilebilirdi
.
Bu müzik yasağı aynı Temel fıkrası gibi:
Temel Bodrum’da barmen olarak çalışıyormuş, birisi bara girmiş
“Hay! Barmen” demiş “Bir tane limonsuz tekila istiyorum.”
Barmen Temel:
-“Beyefendi kusura bakmayın limonumuz kalmamış, portakalsız tekila versek olur mu?”
.
Hani Zeki Alasya-Metin Akpınar’ın yıllar önce oynadığı “Aşkolsun” adlı kabarede bir kız isteme sahnesi vardı.
Bir aile gazetede gördüğü ilandaki adrese, eski videoyu almak için görmeye gitmeden önce telefonda “Hayırlı bir iş geliyoruz” dedikleri için, ev sahipleri evin kızını istemeye geldiklerini zanneder.
.
Olaylar komik gelişirken, “Markası ne bunun?” diye soran alıcılara evin hanımı (Nevra Serezli) bir mana veremez ancak “Yani adını soruyorsunuz” diyerek “Saniye” cevabını verir.
Misafir olan baba (Metin Akpınar) gülmekten kırılır ve sonra karısına doğru eğilerek yavaşça, “Sanyo diyemiyor, Saniye diyor. Vestel-Ferguson olsa ‘Vasfiye mi diyecekti?”
.
Bizim müzik yasağı da öyle bir şey.
“İçki yasağı diyemediği için acaba müzik yasağı mı dedi?”
 
***
SERGEN YALÇIN
Beşiktaş’ı adeta yoktan var etti.
Sebebi şu;
Rakipleri milyon dolarlık takviyelerle takımlarını şampiyonluğun birinci adayı konumuna getirmek için çabalarken, önüne konan kiralık oyuncular ile kendisine “Ne yaparsan yap” denildi.
.
Başkanın, “Ben baştan beri şampiyon olacağımıza inanıyordum” şeklindeki beyanatı gerçeklerle örtüşmüyordu zaten.
.
Geçtiğimiz sezonun ortasında aldığı takımı, üçüncü yaparak mucizeler yaratan Sergen Yalçın, geçtiğimiz sezonda vaat edilen transferlerin gerçekleşmemesi durumunda bırakıp gitmeyerek savaşmayı seçti.
.
Rakiplerinin de şansız bir sezon geçirmesi ve Sergen’in inatçılığı sayesinde takım herkesin gönlünde zaten şampiyon olmuştu bile.
.
Nihayetinde yeni sezon için anlaşma zamanı geldi.
.
Takım Şampiyonlar Liginde oynayacaktı
Öyle kolay bir iş değildi.
.
Sağlam olmazsanız, oyuncularınız kaliteli ve tecrübeli olmazsa yediğiniz gollerin haddi hesabı olmaz, Türkiye’de bakacak yüz bulamazsınız.
Onca yıl biriktirdiğiniz kariyeriniz de yerlere yeksan olabilir.
.
Takip ettiğimiz kadarıyla Sergen Yalçın’ın istediği şey, “Transfer…”
.
Şampiyonlar liginde oynayacak kadro istiyor.
Anladığım kadarıyla başkan da “Hesap-kitap bu derece oyuncu almaya yetmiyor” şeklinde cevap vererek, olumsuz davranıyor.
.
Sonuç:
Sergen “Ben yokum” demiş.
Mealen:
“Şampiyonlar Liginde başarılı olamayacak bir kadronun başına geçmem” demiş.
.
Haklı mı?
Haklı…
.
Ancak gelelim Başkan gözüyle olaya bakmaya.
.
Beşiktaş’ın borcu küçük bir eyaletin bütçesi kadar.
Bu kadar para nasıl ödenecek?
Yöneticiler önlerine bir hedef koymuşlar.
“Şu kadar zamanda borcu bitireceğiz” diye.
O sebeple extra harcama hareketlerine pek girmek istemiyorlar ve kısıtlı davranıyorlar.
.
Zaten TFF’nin açıkladığı harcama kısıtlamaları ile bırakın Şampiyonlar Ligi kadrosu kurmayı, 3. Lige takım yapamazsınız.
.
Yöneticilerin cepten harcamalarının da bir dereceye kadar sınırı var.
.
İşin özüne bakılınca,
Herkes yine haklı.
.
Daha dün yazdım:
Nasreddin Hoca ne demişti?
“Sen de haklısın karıcığım, sen de haklısın…”
 
***
YOĞUN MU? AKICI MI?
Şu bizim boğazda neler oluyor?
Anlayan beri gelsin anlatsın da bilelim.
.
Köprü yapılıyor.
Eyvallah.
Buna ben karşı değilim.
Yıllardan beri istiyorduk zaten.
.
Ancak Kilitbahir üzerinden geçecek bir köprüye karşıydık tabi.
.
Zaten bu yapılan da öncelikle buralarda düşünüldü, daha sonra şimdiki yerine çekildi.
.
Köprünün ihale düzenine karşıydık (ki hala karşıyız tabi).
.
Günde 40 bin araç geçiş garantisi verilen köprü, tahminim seçim propagandası olarak kullanılacak.
“Kimsenin yapamadığını biz yaptık” diye oy toplanacak.
Ama her yıl bütçeden çıkacak uçuk rakamlar söylenmeyecek.
.
Neyse.
.
40 bin araç geçmesini isteyen iktidar, buna çelişki olarak köprü ile rekabet edecek olan boğaz gemi geçişlerini de teşvik ediyor.
Zira bu konuda tekel olan GESTAŞ, 6 geminin üzerine bu sene yeni bir gemi daha aldı.
.
2 sene sonra bitecek köprü varken ve sadece bayramlarda sıklaşan boğaz geçişi için 7 gemi fazla değil mi?
Bu kadar para ne için harcandı?
Gemiler kimden alındı?
.
Adamın aklına bu sorular geliyor ister istemez.
.
Köprü geçişinin 15 Euro artı KDV olacağı açıklanmıştı zaten.
Sürekli artan Euro, bu gidişle 2 sene sonra en az 15 lirayı bulur.
.
Buyrun hesaba:
Normal bir otomobil en az 265 lira olacak.
Kamyonunu, TIR’ını siz düşünün.
.
Gemi geçişleri fiyatlarının köprü fiyatları üzerinde olması muhtemel değil.
.
Ne olacak peki?
Biz 40.000 aracı nasıl geçireceğiz köprüden?
Varın hesabı şimdi de siz yapın?
Bu arada:
Yarın öbür gün GESTAŞ özelleşirse hiç şaşırmam.
.
Belki de Türkiye Denizcilik İşletmeleri gibi “Varlık Fonuna” devrediliverir.
Ne dersiniz?
.
Anlamadığım bir başka konu da şu:
Her gün Dardanos’tan şehre iniyorum.
Üniversite Kavşağının üstündeki tabelada “Boğaz gemi geçişlerini yönlendiren” kırmızı ve dijital kayar bir yazı geçiyor.
.
Ne zaman okusam “Lapseki yoğun, Çanakkale akıcı” yazıyor.
.
Lapsekili bir arkadaşıma bu durumu sordum.
“Nedir bu yoğunluk?” diye.
Bana verdiği cevap şuydu:
“Ne yoğunluğu?”
Ve devam etti:
“Bizim orada hem Gestaş, hem de Gelçar var. Gelen binip gidiyor, yoğunluk filan yok” dedi.
.
Haydaaa!
Takıldı aklıma bu.
Dediği ya doğruysa?
.
O zaman soru şu:
Bu kayar yazıyı kim organize ediyor?
Veya güncellenmiyor mu?
.
Lapseki’de özel sektörün gemileri var.
Sen buradan “Yoğun” yazarsan, araçlar oraya gider mi?
Yazık değil mi Lapseki’deki adamlara?
.
Onların ekmek parasıyla oynamak olmuyor mu?
Kul hakkına girer mi?
.
Ben buradan soruyorum.
“Belki bir cevap gelir” diye.
Gelmezse de “CİMER”e yazacağım bu durumu.
.
(Not: Hatta ispatlamak için, burada “Yoğun” yazdığı dakika Lapseki’deki iskelesinin görüntüsünü aynı anda canlı yayın ile sosyal medyada paylaşabilirim.)