Hani referandum yaptık.
Hani referandum yaptık.
Hani çoğunluk “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ni onayladı,
Biz yeni bir sisteme geçtik,
Cumhurbaşkanı tek yetkili olarak seçildi.
.
Şimdilerde 80 milyon onun ağzına bakıyoruz.
O ne derse o.
.
Meclis saf dışı kaldı neredeyse.
Bakanlar dışarıdan atanıyor,
Meclise karşı sorumlulukları yok.
.
Halk olarak şikâyetlerimizi “CİMER” e yapıyoruz.
.
Sonuç:
“Tek yetkili Cumhurbaşkanı…”
.
Peki Çanakkale’de durum ne?
.
Aynı.
.
Tek yetkili Başkan Gökhan değil mi?
.
Bir derdimiz olsa kendisine ulaşıyoruz.
Şehirde onca sorun varken, kimse işini yapmıyor ve mecburen Başkan’a ulaşıyoruz.
.
İşte sorun:
Dardanos Hasan Mevsuf Caddesi ve ara sokakları kanalizasyon çalışmaları sebebiyle kazılmıştı. Uzun bir sene den sonra nihayet geçen sene asfalt oldu ve herkes tozdan, topraktan kurtuldu.
.
Bu sene yeni asfaltın ve tozsuz havanın keyfini sürerken Belediye müteahhiti (veya İller Bankası Müteahhiti) araçlarla, kepçelerle gelip, Migros’un karşısında yolu boydan boya kazdı.
.
Sitenin birinin kanalizasyon bacası kondu.
Sonra üzeri toprakla örtüldü,
Kepçeler, kamyonlar çekti, gitti…
.
Buradan kalkan toz, bizlere eski “Tozlu günleri” hatırlattı.
Biz yine de iyi niyetle “Bugün, yarın asfaltla kaplanır ve tozdan nasıl kurtuluruz” diye beklerken, tam 3 hafta oldu gelen giden yok.
.
Arabaların üzerinden geçmesi ile toprağı dağılan yer, çukurlaştı.
Belediye otobüsleri her seferinde bu çukura düşerek geçmek zorunda kaldı (ve tahminim mekanik aksamlarında arızalar meydana geldi).
Yine tahminimce otobüs şoförlerinin şikâyeti üzerine bu uzunca çukurun üzerine tekrar toprak atıldı.
.
Biz asfaltlanmasını beklerken, toprak atılınca tüm sakinler tekrar tozları yutmaya başladı.
.
Arabalarından ve balkonlarından her gün 2 karış tozu yıkamak zorunda kalıyorlar...
.
Böylece “Su tasarrufu” isteyen belediyeye yardımcı olamıyorlar.
.
Dardanos sakinleri bana gelip: “Günde 120 kere bu çukurun üzerinden geçen belediye yetkililerinin kapatamadıkları çukuru ‘Cimer’e yazmak bize yakışmaz. Bir zahmet sen yazar mısın? Başkan büyük ihtimal okur da, şu tozdan, topraktan kurtuluruz” dediler.
.
Elçiye zeval olmaz.
Ben yazdım.
Bu yazımı okuyan Başkan muhakkak ilgilenecektir, buna inanıyorlar…
***
İNSANLIK BAŞKA BİR ŞEY
Virüs belasında daha kurtulmamışken, çevre felaketleri ile uğraşmaya başladık.
.
Bunların en başında gelen “Müsilaj” konusunda hep beraber mustarip olduk.
.
Saros Körfezi’ne yapılmakta olan FSRU Limanı’nın (1. ÇED olumlu raporu kararının, Edirne İdare Mahkemesi'nce iptal edilmesine rağmen) inşaatının tüm hızıyla sürmesi devam ediyor.
.
Termik Santraller denizi ısıtmaya ve ekolojik dengeyi bozmaya devam ediyor.
.
Kanalizasyonlar denize akıtılmaya devam ediyor.
.
Sanayi atıkları denize boşaltılmaya devam ediyor.
.
Tüm bunlar yaşanırken, en masum olan bizler ne yapıyoruz?
Çevreyi elimizden geldiğince kirletmeye devam ediyoruz.
.
Şehrimizi, denizimizi, parklarımızı kirletmek için elimizden geleni yapıyoruz.
.
Dün yapılan bir düğünde dağıtılan pilavın, boş kabının elektrik trafosunun kapağına sıkıştırılmış olduğunu görünce “Pes” dedim.
Adam çarpılsa ne dolacaktı?
.
O kabı çöpçü mü alacaktı?
Bunu mu bekledi bu zerzevat…
.
Tüm bunların çerçevesinde sizlere daha çarpıcı örnek sunmak amacıyla bu resmi buldum ve yayınlıyorum.
Belki görüp insanlığımızdan utanırız.
***
YA DA
Bir yandan “Yanıyoruz, bitiyoruz, açız, çoluk çocuk evde yorgan kemiriyor…!” gibi naralar atarken,
Diğer yandan tatilciler 8 Km kuyruk oluşturmuşlar.
.
Hani derler ya:
“Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu…”
.
Haber şöyle:
“Bodrum, Datça, Marmaris ve Fethiye gibi turizm merkezlerinin bağlı bulunduğu Muğla'ya, Türkiye’nin dört bir yanından Kurban Bayramı tatili için binlerce kişi gelmeye başladı. Muğla girişinde oluşan yaklaşık 8 kilometrelik kuyruk dikkat çekti.”
.
Tanıdığım biri Pazar günü İzmir’den gelirken “Akçay, Küçükkuyu arasını trafik yoğunluğundan dolayı 1 saatten fazla sürede geçtiğini” söyledi.
.
İstanbul’dan gelen bir tanıdığım ise:
“Feribotlarla geçmek mümkün değil, köprülerin yanına bile yaklaşılmıyor. Aklı olan İstanbul’a gitmesin” dedi.
.
GESTAŞ’ın kırmızı ışıklı tabelasında “Lapseki yoğun” yazıyor hala.
.
Bozcaada’ya gidişte yer yok neredeyse.
.
Gökçeada ona keza dolu.
.
Assos lebalep dolu.
.
O halde soruyorum:
“Bu memlekette kim aç?”
.
“Yahu bu seyahat edenler genellikle Almancılar. Kurban bayramı için geldiler.” Diyenler de var.
.
Şöyle bir espri yapıyorlar:
“Almanya’dan aldım bir tane, Türkiye’ye geldim 10 buçuk tane…”
.
Adam ağzından köpük çıkarcasına konuşuyor susmadan:
“Emekli maaşım 1500 lira. Hanım çalışıyor, ben ikinci işimi yapıyorum evi zor geçindiriyoruz. Kimmiş bu tatil yapanlar? Merak etmiyor da değilim. Bu maaşımla bana tatil yaptıracak biri varsa buyursun gelsin, bekliyorum…”
.
Adam haklı.
Almanya’dan aldığı, burada 10 katına çıksa o da tatil yapacak.
.
Evet, bazıları altında Jeeplerle gezerken, bazılarına otobüs parası bile çok geliyor.
.
Bir adaletsizlik söz konusu.
.
Ancak bu iktidarın 20 senedir başımızda olduğunu söylersek:
“Ya herkes mutlu,
Ya herkes yalan söylüyor,
Ya muhalefet beceriksiz,
Ya da …”
***
Z KUŞAĞININ CEVABI
Sürekli “Bunlardan adam olmaz” dediğimiz,
Sürekli “Bir şeyden haberleri yok” diyerek Aşağıladığımız,
Sürekli “Git işine” diyerek kovaladığımız “Z” kuşağının biri sosyal medyada şöyle bir yazı yayınlamış.
.
İçinden ders alınacak çok şey var.
.
Onları anlamak için dinlemek lazım.
.
Buyrun yazısı:
“Ben 21 yaşında bir üniversite öğrencisiyim.
Sık sık ‘Gençlik nereye gidiyor?’ türünden yakınmalarınız oluyor.
‘Gençlik’ derken herhâlde lise ve üniversite öğrencilerini kastediyorsunuz.
Bu durumda ben de nereye gittiğini çok merak ettiğiniz o grubun bir üyesiyim.
Madem bu ülkede yaşayan insanları gençler ve yetişkinler olarak ikiye ayırdınız, ben de siz yetişkinlere bazı sorular sormak istiyorum.
Sizler, gençlerin nereye gittiğinden çok, yetişkinlerin nerede durduğuyla ilgilenmeniz gerekmiyor mu?
Ülkenin başını belaya sokan olayların başaktörleri genelde gençler mi, yoksa yetişkinler mi?
Bu ülkede yüz binlerce öğrenci tek bir soru fazla yapabilmek için dirsek çürütürken, birileri sınav sorularını ve sorularla birlikte gençlerin hayallerini çalarak geleceğimizi çürütmedi mi?
Bu soruları çalanlar lise öğrencileri miydi?
Milletin yüzüne baka baka yalan söyleyen siyasetçiler hangi üniversitede okuyor?
Sanatçı kimliğiyle her türlü ahlaksızlığı yapanlar ergen mi?
Din adamı sıfatıyla ekranlara çıkıp inancıma ve değerlerime küfredenler kaç yaşında?
Sinemada 7 yaş üstüne uygun olarak işaretlenmiş filmde bel üstüne çıkamayan yapımcılar kaç doğumlu?
Lütfen artık gençliğe laf söylemeyi bırakın da yetişkinlere bakın ve ‘Sizler bu ülkenin geleceğisiniz!’ gibi klişe sloganlardan vazgeçin.
Çünkü sizler bu ülkenin bugünüsünüz.
Siz yaşadığınız günü bile kurtaramazken, yarınları kurtarma işini niçin bize ihale ediyorsunuz?
Kimin elinin kimin cebinde belli olmadığı, çarpık ilişkilerle dolu dizilere reyting rekoru kırdıran sizlersiniz.
Kan damlayan, şiddet kusan senaryoları siz yazdırıyorsunuz.
Evlilik gibi kutsal bir müesseseyi, evlilik programlarında virane bir gecekonduya dönüştüren yine sizsiniz.
Youtube fenomenlerini seyrediyoruz diye ağlaşıyorsunuz ama o fenomenlere film çektirip parayı götüren sizlersiniz.
Siz gece kulüplerinde kavga eden futbolcuları el üstünde tutarken, okul koridorlarında kavga eden öğrencileri disipline gönderemezsiniz.
Bir yandan her türlü rezilliği özgürlük olarak sunan, cinsiyetsiz bir toplum özlemiyle yanıp tutuşan yazarların kitaplarını okurken, bir yandan ailenin öneminden bahsedemezsiniz.
Yetişkinler para hırsıyla sürekli inşaat yaparak şehri betona boğarken, gençlerden geleceği inşa etmelerini bekleyemezsiniz.
‘Alttan bir sürü dersiniz var’ diyerek, bize üst perdeden ahlak dersi veriyorsunuz!
Size bir şey söyleyeyim mi?
Yeni nesil pırıl pırıl.
Hiçbir sıkıntı yok.
Asıl sıkıntı, yeni nesle eski nesilleri unutturan yetişkinlerde.
Son iki yılda kaç tane Türk filmi çekilmiş ve geçmişimizi anlatıyor?
Kitapçıların çok satanlar rafındaki kitaplardan kaç tanesi gençlere ecdadını sevdirmek için yazılmış acaba?
Siz dedelerinizin emanetine sahip çıksaydınız, biz de yarınları emanet olarak kabul ederdik belki.
Ama şu durumda hiç emanet alacak durumumuz yok!
Kusura bakmayın!
Geçmişini unutturduğunuz bir nesle, gelecekten ödev veremezsiniz!
Bu yüzden aranızda, ‘Yeni nesil şöyle, yeni nesil böyle!’ diye konuşup durmayı bırakın!
‘Senin yaşında Fatih İstanbul’u fethetmişti..!’ diyerek demagoji de yapmayın..!
Evet, 21 yaşındayım.
Ama Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaşta değilim.
Çünkü benim babam II. Murad değil, hocam da Akşemseddin değil.
Zaten İstanbul da artık Fatih’in fethettiği İstanbul değil.
Kalın sağlıcakla...”