Dün bayramdı, bugün ikinci günü. Biz mi? Çalışıyoruz.


Dün bayramdı, bugün ikinci günü.
Biz mi?
Çalışıyoruz.
.
“Gazete bayramda çıkacak” dediler,
“Eyvallah” dedik…
.
Doların 8 buçuk lirada seyrettiği bu devirde, kâğıdın da dolara bağlı olduğunu düşünürsek (çünkü yerli kâğıt fabrikaları özelleştirme adı altında satıldı), gazeteyi yaşatmak, ayakta tutmak kolay değil.
.
Aynı gemi içindeyiz,
Yaşatacağız ki yaşayacağız…
.
Patron “Çalışılacak” demiş,
Bize de “Çalışmak” düşer…
.
Dün “Osmanlı’da Bayram” başlıklı yazımı okuyanların dikkatini çekmiştir.
.
Şöyle bir paragraf vardı:
“Devlet-i Aliyye-i Osmaniye’de devletin zor durumda olduğu zamanlarda bayram tatilleri kısa tutuldu.”
.
Örneğin:
“1919 yılı Kurban Bayramı’nda, ülkenin içinde bulunduğu durum nedeniyle bayramın üçüncü ve dördüncü günlerinde devlet daireleri açılmış ve bütün memurlar işlerinin başında mesaiye devam etmişlerdi.”
.
İşadamı olan patron “Bayramda çalışacağız” derken,
Devlet-i Aliyye-i Osmaniye’nin devamı olduğunu savunan iktidar “9 gün tatili” ilan etti.
.
Hatta tebaası “11 gün olsun” diye bastırdı ama nasıl olduysa kabul edilmedi.
.
Hoş amirinden izin koparanlar perşembeden tatili başlattılar, o başka.
Zira Eceabat’ta 4 km kuyruk oluştu.
Bozcaada doldu taştı.
Assos kilitlendi.
.
Yine aynı yazıda şöyle denmişti:
“O tarihlerde İslam dünyasında iktidar sadece askeri güçle değil, saray ihtişamıyla ve zengin kamu törenleriyle de ölçülürdü.”
.
Şimdi anladınız mı “Sarayı…!”
.
İslam’ın Peygamberi Hz. Muhammed’in, ihtişamı sevmeyen, sade bir yaşantıyı sevdiği bilinir ve söylenir.
.
Misal;
Hz. Ömer, evini kerpiçten değil de, tuğladan yapan birinin davranışını hoş görmez ve yapımı pahalı bulup israf olarak değerlendirip izin vermezdi.
.
Evlerin yüksek yapılmasına ve oda sayısının üçten fazla olmasına da karşıydı.
Sünnet olan bina, “İsrafa yaklaştırmayacak, itidalden uzaklaştırmayacak kadar” sade olmalıydı.
.
Nasıl oluyor da İslam halifesi şatafata karşı iken, İslam İktidarları saraylarda yaşadı?
Her şeyin “Muaviye” den sonra başladığı anlatılır.
.
İşte size Hz. Muhammed’in evinin tarifi:
Hz. Muhammed’in, Hz. Ömer’in, Hz. Ali’nin beş yüz bin metre kare üzerinde, bin küsur odalı sarayları nedense hiç olmadı…
.
Hepsi sade bir hayat kurdu.
.
Muhammed, evinin (Mescid-i Nebevi) arsasını satın alıp, yapımında bizzat çalıştı.
.
Mescidin doğu tarafında duvara bitişik olarak eşleri Hz. Ayşe ve Hz. Sevde için iki minicik oda inşa edildi.
.
Ayrıca yine mescide bitişik olarak, gündüzleri bir eğitim-öğretim yeri; geceleri ise evsiz kimseler ile misafirlerin barınması için “Suffa” denilen bölüm eklendi.
Bu odacıklara zamanla eklemeler yapılarak (her biri 3.5×5 metre büyüklüğündeki) oda sayısı dokuza çıktı.
.
Hepsi kerpiçtendi.
Bu minik odaların tavanı, elin değeceği yükseklikteydi.
Damları topraktandı.
Zeminleri mozaik değil kumdu.
.
“İsraf olmasın” diye, başka oda yapılmayıp gelen elçiler, Abdurrahman bin Avf’ın evinde (Daru’d-dayfan) kabul edildi…
.
Yani, Hz. Muhammed’in konutu; içinde mescidi de bulunan toplam 150 metrekare idi!
.
Mescidin; minberi, mihrabı yoktu.
Hz. Muhammed cuma konuşmalarını minber olmadığından bir ağaç kütüğünün üstünde yapardı.
.
Mescidin bir bölümü “Suffe” denilen yoksullara ayrılmıştı.
.
Batı’da Babürrahme,
Doğuda Babücibril ve
Güney’de Babülcenubi olarak üç girişi vardı ve evlerin kapısı yoktu.
(Evine ilk kapı yapan kişi Sühely bin Amr oldu ve Hz. Ömer hemen bundan vazgeçmesini istedi.)
.
Bahçenin duvarları hurma ağaçlarından oluşuyordu; sonra kerpiçle örüldü.
.
İnşaatlarda “Şuf’a/komşu” hakkı önemliydi.
Komşusunun duvarını dayamasına izin verilmeliydi.
Komşusunun rüzgârını kesecek şekilde yüksek bina yapılmamalıydı…
.
Komşu açken tok yatılmamalıydı…
.
Evlerin içinde tuvalet bile yoktu.
Evlerden uzaktaki “Menasi” denilen yere gidilmekteydi.
Hz. Muhammed çoğu zaman yanında götürdüğü ve namaz kılacağı zaman sütre olarak kullandığı değneği, tuvalete çıktığı zaman üzerine ridasını asarak bir perde oluşturuyordu.
Yaşlılığında “Aydane” denilen hurma ağacı kütüğünden oyularak yapılmış bir lazımlığı oldu.
.
Hz. Muhammed banyosunu, odanın perdeyle ayrılmış bölümünde yapardı.
Su dışarıda ortak kullanılan kuyudan eve getirilirdi.
Zengin evlerin kendi kuyusu vardı.
Bazıları suyu parayla satınca, Hz. Muhammed “Rume Kuyusu” nu satın aldırıp halkın hizmetine sundu.
.
Hz. Muhammed, hastalığı döneminde sadece Hz. Hafsa’da bulunan “Mirken” adı verilen büyük bakır bir leğende banyo yapabildi.
.
Yeşil sırlı çömleklere konan suyla abdest alıyordu.
Su kabı olarak deri kapları kullandı…
.
Evin dışındaki ocağı/tandırı komşusuyla birlikte kullanıyordu.
.
Mutfağın lüks aleti, elek idi.
Hz. Muhammed hayatını anlatırken hiç elenmiş undan ekmek yemediğini söylemişti.
Evinde; ekmek için tahıllar taş el değirmende kırılır, kepek üflenip alınarak bir kapta yumuşamaya bırakılıp sonra hamur yapılırdı.
.
Hz. Muhammed’in elleri, devamlı olarak kullandığı taş değirmen nedeniyle hep yara olurdu.
Bu değirmeni Hz. Fatma evlendiğinde baba evinden getirmişti.
.
Hz. Muhammed’in, yemek yenen “Sükurruce” denen ahşap sofra-yemek masası yoktu. Yere serilen deri sofralarda yemek yiyorlardı.
.
Döneminde bakır kaplar vardı ama kalay zor bulunduğundan ve bakırın kokusunu sevmediğinden kullanmazdı.
.
Bununla birlikte yemek pişirmede kullanılan “Mircel” denilen bakır tencereler vardı ve küçüğüne “Cefne” deniyordu;
Hz. Muhammed’in evinde bundan bir adet vardı.
.
Hz. Muhammed, “Nudar ağacından yapılmış” bardak kullandı.
“Cümcüme” adı verilen bu ahşaptan oyma su kabının üzerinde demirden halka vardı.
Uzun yıllar hizmetinde bulunmuş Enes bin Malik, bir gün demir yerine altın ya da gümüş bir halka geçirmek isteyince ret yanıtını aldı.
.
Sonraki yıllar Suriye’den getirilip hediye edilen bir cam bardağı oldu.
Koku ve sürme kaplarını cam olarak kullandığı hadislerde geçmektedir.
.
Halı Araplar tarafından bilinmekle ve evlerinde kullanmakla birlikte Hz. Muhammed’in evinde halı yoktu.
Evinde hurma dallarından örülmüş hasır vardı. Geceleri bu yaygı/örtü, yatılan kısmı ayırmak üzere perde olarak da kullanılıyordu.
.
Hz. Muhammed’in evinde altına eşya konulabilecek kadar zeminden yukarıda bir şerir (sedir denebilir) vardı.
Evin en değerli eşyası buydu.
Hz. Muhammed şerir üzerinde uyumayı severdi. Bunu bilen Es’ad bin Zürare, ayakları sac ağacından yapılmış ve üzeri keten lifinden dokunmuş telis kaplı şerir hediye etti.
.
Hz. Muhammed bir evde üçten fazla şerir bulunmasını israf saydı.
.
İçine hurma lifi ile doldurulmuş deriden yapılmış “Döşeği” vardı.
.
Uyurken üzerini örttüğü; -dönem zenginlerinin kullandığı ne ipek ne pamuk ne keten- çözgüsü kıl, argacı deve yünü basit bir “Battaniyesi” vardı.
.
Seccadesi; “Humra” denilen hurma dalından örülmüştü. (Ebu Davut’a göre, seccadenin bir bölümü yanıktı! Bir farenin yanan yağlı fitili seccadenin üzerine bırakması sonucu bir dirhem büyüklüğünde yanık olmuştu.)
.
Hz. Muhammed dönemi Arap evlerinde kaplar ve silahlar dışında demirden yapılmış eşya pek yoktu.
.
Çok kimsede bulunmasına rağmen Hz. Muhammed’in lambası bile yoktu evinde. Sabaha kadar lamba yakanları uyardı.
.
Hep sadelikten yana oldu…
Hep şatafata karşı çıktı.
.
Hz. Muhammed, giyimde kuşamda olduğu gibi evlerin aşırı süslenmesini -örneğin, çok süslü perdelerin kullanılmasını- israf buldu. Hz. Ayşe’yi; döşek konulan “Sehve”/yüklük” önüne konan süslü perde nedeniyle uyardığı biliniyor.
.
Kirece attıkları maddelerle evlerinin duvarlarına çeşitli desen ve resim çizenleri bile tasvip etmedi.
Davet edildiği bir evde duvarları yaldızlı ve çok renkli görünce değiştirilmesini istedi.
.
Hz. Ali, Hz. Muhammed’in kızıyla evlendiğinde sahip olduğu yegâne eşyası sadece bir tek posttu.
.
İslam’da günlük yaşam bu.
Tespit bu.
Gerçek İslam’da şatafat yoktu.
Neden “Gerçek İslam” dedim?
.
Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan'ın babası ilahiyatçı Ali Rıza Demircan demiş ki:
“Eğer biz Fetö ve benzerleri gibi şahısları putlaştıran sözde tasavvufi yapılarla ve laik düzenle gerçek İslam’ı dışlamaya devam edersek problemlerimizi çözemeyiz…”
.
Gördünüz mü gerçek İslam’ı.
Bunların anladıkları Gerçek İslam:
“Fetö ve benzerleri gibi şahısları putlaştıran, şatafatı kutsallaştıranlar…”
.
Rahmetli Erbakan’ın dediği gibi:
“Hadi oradan…”