.
Kilisede düğünün başlamasına çok az zaman kala damat rahibe yaklaşmış;
-“Size vereceğim 100 Dolar karşılığında evlilik yeminimizde bir takım değişiklikler yapmanızı istiyorum... Hani şu bana soracağınız ‘Sonsuza dek seveceğinize, koruyacağınıza, sadık kalacağınıza yemin ediyor musunuz?’ kısmı var ya, onu metinden çıkarmanızı istiyorum” demiş. Rahip başını sallamış ve 100 Doları almış.
Düğün başlamış...
Herkes yerini almış, gelin ve damat rahibin önünde buluşmuş.
Yeminler okunmaya başlanmış.
Sıra damadın yeminine gelince damadın gözleri parlamış..
Rahip damada sormuş:
-“....... eşinizin daima bir adım gerisinden yürüyeceğinize, her emrini ve dileğini yerine getireceğinize, her sabah kahvaltısını hazırlayıp ayağına kadar götüreceğinize ve ikiniz de yaşadığınız sürece başka kadınlara yan gözle bile bakmayacağınıza yemin ediyor musunuz...?”
Bu beklenmedik yemin karşısında damadın gözleri faltaşı gibi açılmış...
Sağa sola bakmış..
Uzunca bir yutkunduktan sonra kısık bir sesle:
-“E…eee..evet efendim” diyebilmiş...
Tören sona erdikten sonra damat hışımla rahibin karşısına dikilmiş:
-“Bir anlaşma yapmıştık sanırım!”
Rahip gülümseyerek cevaplamış:
-“Haklısınız ama eşiniz 1000 Dolar verdi..."
***
Kilisede zangoç papazın değerli kutsal şaraplarını içmeye başlamış.
Papaz bir gün bakmış ki şaraplar eksiliyor. Kısa bir takipten sonra bu işi zangocun yaptığını öğrenmiş.
Hışımla kiliseye girerek çanın yanında duran zangoca seslenmiş;
-“Zangoç efendi, kutsal şarapları kim içoor?”
Zangoç cevaplamış;
-“Duyulmoor”
-“Yahu nasıl duyulmaz?“
-“İsa’nın aşkına duyulmoor işte”
Papaz daha yüksek sesle bağırmış;
-“Zangoç… Papazın kutsal şaraplarını kim içooor”
-“Yeminle duyulmooor”
-“Nasıl duyulmaz, bağırıyorum işte”
-“Papaz efendi yer değiştirelim. Buraya gelmiyor sesiniz”
Papaz bunu kabul eder ve zangoç ile papaz yer değiştirince zangoç aşağıdan bağırır papaza;
-“Papaz efendi, kiliseye yapılan yardım paralarını kim alıyoorr?”
Papaz cevap verir;
-“Buradan duyulmuyooor”
***
Bir matematikçi, bir muhasebeci ve bir ekonomist aynı işe başvururlar.
Mülakatı yapan kişi matematikçiye sorar:
-“İki kere iki kaç eder?”
Matematikçi cevap verir:
-“Dört!”
Görüşmeci sorar:
-“Kesin dört mü?”
Matematikçi kendinden emin cevaplar:
-“Evet, kesin dört!”
Matematikçi odadan çıkar ve ekonomist odaya girer.
Aynı soru ekonomiste yöneltilir.
Ekonomist yanıtlar:
-“Ortalama dört eder, yüzde 10 aşağı veya yukarı oynayabilir, ama ortalama dört eder.”
Ekonomist çıkar, muhasebeci girer.
Aynı soruyu ona da sorarlar:
-“İki kere iki kaç eder?”
Muhasebeci ayağa kalkar, kapıyı kilitler, panjurları indirir ve sorar:
-“Kaç etsin istersiniz?”
***
Ziraat mühendisi bilgi vermek için gittiği köyün birinde köylüleri kahveye toplayarak konuşma yapıyormuş.
“Sizin toprağınızı tahlil ettirdim. O kadar verimli toprağınız var ki ne ekseniz bire yirmi verir...”
Bir an sessizlik olmuş.
Köylülerden biri telaşla ayağa fırlamış;
-“Aman mühendis bey yapma, etme. Geçen hafta bizim kayınvalideyi gömdük de.”
…
Eski yıllarda köylere radyo pazarlayan satıcı, kahvenin birinde sandalyenin üzerine çıkmış satacağı radyoyu övüyormuş
-“Ey vatandaş, bunlardan her eve lazım... Düşünsenize Başbakanımızın taa başkentte söylediği her şeyi köyünüzde anında duyabileceksiniz.”
Köylüler;
-“Bize ne? O bizim burada söylediklerimizi anında duyabilecek mi? O çok daha önemli bizim için!”
***
Öğrencinin biri ağlayarak gelmiş öğretmeninin yanına.
Öğretmeni telaşla karşılamış ve merakla sormuş;
-“Ne oldu oğlum”
-“Arı soktu öğretmenim”
-“Arı nereni soktu?”
-“Söyleyemem.”
Öğretmen bu cevaba bakarak, “Otur!" diye bağırınca, öğrenci boynunu bükerek cevaplamış;
-“Ama ben oturamam!”
***
Tanrı Obama, Putin ve Hüsnü Mübarek’i karşısına çağırmış ve onlara;
-“Ben sizi, iki gün sonra dünyanın sonunun geleceğini bildirmek için çağırttım. Gidip halklarınıza haber verin bunu” demiş.
Üç lider başkentlerine geri dönmüş ve televizyonlardan halklarına seslenmiş.
Beyaz Saray'dan halkına seslenen Obama;
-“Sevgili Amerikalılar. Size bir iyi bir kötü haberim var. İyi haber Tanrı'nın varlığını sizin için doğruladım. Kötü haber ise Tanrı bana iki gün sonra dünyanın sonunun geleceğini söyledi…”
Putin televizyona çıkmış:
-“Rus Halkı. Çok üzgünüm size iki kötü haberim var. Birincisi Tanrı var, yani geçen yüzyıl inandığınız her şey yanlış. İkincisi dünyanın iki günlük ömrü var.”
Hüsnü Mübarek televizyona gülümseyerek çıkmış ve Mısırlılara seslenmiş:
-“Ey! Mısırlılar… Size iki harika haberi vermek için televizyona çıktım. İlk olarak Tanrı ile çok önemli bir buluşmadan geliyorum. İkinci iyi haber, Tanrı bana dünyanın sonuna kadar sizin başkanınız olarak kalacağımı söyledi….”
***
Delikanlı bir süredir çıktığı kız arkadaşını, arabasıyla şehirden ve gözlerden uzak bir yere götürmüş.
Ona sarılmak isteyince kız:
-“Bunu sana daha önce söylemek isterdim ama olmadı. Ben aslında bir hayat kadınıyım. Devam etmek istersen 20 dolarını alırım”
Bu sözler üzerine yıkılan delikanlı arkasına yaslanıp bir süre kımıldamadan durunca kız:
-“Teklifim hoşuna gitmedi galiba... Haydi o zaman şehre dönelim…”
Delikanlı:
-“Benim de sana söylemediğim bir şey var. Ben aslında hayatımı taksi şoförlüğü yaparak kazanıyorum, buradan şehre 25 dolar alırım.. Hem de nakit..!”
***
Dursun canı sıkkın bir şekilde tarladan gelen Temel’i görür ve hemen sorar:
-“Hayrola Temel ne oldu?”
-“Hiç sorma Dursun derdim büyüktür”
-“Hayrola uşağum neymiş derdin?”
-“Tarlada iken canım Fadime’yi çekiyor, ama eve gelince keyfim kaçıyor…”
-“Kolayı var, Fadime sana gelsin.”
-“Nasıl olacak bu?”
-“Al tüfeği yanına, canın çekince patlat. Fadime anlar koşar gelir.”
Temel; “Hay aklınla bin yaşa emi” diyerek bunu hemen uygulamaya koyar.
Canı çekince hemen tüfeği patlatıveriyor, Fadime hemen yanında.
Aradan bir kaç hafta geçmiş.
Dursun yine Temel’i tarladan gelirken üzgün görmüş.
-“Hayrola Temel nasıl gidiyor verdiğim taktik?”
Temel: -“Valla Dursun ilk başta çok iyiydi, ama av sezonu açıldı açılalı Fadime’nin yüzünü göremez oldum.”
***
Bir bilim adamı Nataşalar ile ilgili bir araştırma yapıyormuş.
Nataşalara karşı oldukça ilgili olan yardımcısı Temel’i yanına çağırmış:
-“Temel, karını aldatmak nasıl bir duygu. Suçluluk duymuyor musun?”
Temel hemen cevaplamış;
-“Sevgili Porofesörüm. Onlar da ‘karıyuz’ diye yıllarca bizi aldatmuşlardur da!”
***
Karadeniz’in bir kasabasına yeni atanan bir doktor, kansızlık şikayeti ile kendisine gelen bir hastasını muayene etmekteymiş.
Bunun en kolay metodu ise “Konjoktiva” denilen alt göz kapağının içine bakmakmış.
Doktor göz kapağına baktıktan sonra yaşlı hastasına sorar:
-“Amca sende basur mu var?”
Çünkü kansızlığın baş sebeplerinden biri de basurmuş ve Karadeniz’de ise bu duruma sık sık rastlanırmış.
Amca dışarı çıkar çıkmaz yanındaki arkadaşına şunu söylemiş;
-“Ne kadar iyi doktormuş be… Helal olsun..! Gözümden baktı, k.çımdakini gördü”
***
Adamın canı kuru fasulye çekmiş.
Fakat aynı zamanda o akşam karısına sinema sözü vermiştir.
“Gaz sıkıştırırsa sıkıştırsın. Ne yapalım, idare ederim artık” diyerek hiç umursamadan kuru fasulyeyi yemiş. Yemeklerini yer yemez sinemanın yolunu tutan çift, yerlerine yerleşmişler ve sinema başlamış.
Daha onbeş dakika olmadan gaz, adamı sıkıştırmaya başlamış.
Adam iyice rahatsız olunca karısının kulağına eğilmiş ve:
-“Hanım bir kuş uçurabilir miyim?”
Karısı kızmasına rağmen:
-“Hadi uçur bakalım” demiş.
Bir süre sonra yine kuru, sıkıştırmış ve adam biraz sallandıktan sonra karısının kulağına eğilmiş;
-“Hanım bir kuş daha uçurabilir miyim?”
Karısı:
-“Hadi uçur bakalım” demiş.
Filmin yarısına gelindiğinde kuru yine sıkıştırmış.
Adam biraz sabretmiş fakat nafile.
Karısına eğilmiş ve:
-“Hanım bir kuş daha uçursam?”
Karısı, “Neyse!!, hadi uçur bakalım” der demez arkadaki iriyarı adam elini adamın omzuna koymuş ve:
-“Eğer bir kuş daha uçur, anam avradım olsun o yuvayı dağıtmazsam!”