Aşısıydı, yangınıydı… Gündem kalabalık.

Aşısıydı, yangınıydı…
Gündem kalabalık.
.
İktidar ne yapıyor?
Uçakların neden olmadığını savunmakla meşgul.
Aşıların neden geciktiğini savunmakla meşgul.
.
Peki, biz ne yapıyoruz?
20 senedir aynı iktidarı başımızda tutuyoruz.
.
İtiraz etme hakkımız var mı?
Yok.
.
Öyleyse…
.
Uçak meselesi ise tam bir muamma.
Türk Hava Kurumu açıklama yapıyor,
Daha önce bu kurumda çalışanlar “Hayır öyle değil” diyor.
.
Bakan açıklama yapıyor,
“Yalanlanıyor.”
.
Biz e şaşırdık, zira teknik bilgimiz olmadığından kime inanacağımızı da şaşırdık doğrusu.
.
İktidar ayrı telden çalıyor,
Muhalefet ayrı telden çalıyor.
Ortada bilgi kirliliği var.
.
Bu arada yurt dışından yardım isteğinde bulunuldu.
“Vay sen misin isteyen?”
Neredeyse vatan haini ilan edildiler.
.
Efendim milli meseleymiş, bu bizim beceriksizliğimizi gösterirmiş.
.
Öyle zaten,
Beceri olsa yanmazdı.
Yanan yer de hemen sönerdi…
.
100’ün üzerinde yangın başlamasının tesadüf olması akıllara zarar.
Belli ki birileri kurcalamış.
.
Kimin çocuğu olduğu belli olmayan birileri kurcalamadıysa ve kendi kendine yandıysa Orman Bakanı tedbir almamakla bir numaralı sorumludur.
.
Dün yazmıştım, bu iktidarın veya yanlılarının her musibeti, “Dış güçlere veya muhalefete bağlama” geleneği var ya.
Yine aynısını yaptılar.
.
Sürekli olarak “Zor günlerden” geçtiğimizi söyleyen ve (20 yıldır ülkenin güllük gülistanlık olduğunu söyleyen ve Batı’nın bile bizi kıskandığını söyleyen, İMF’ye borç veren, Uzaya bile gideceğimizi söyleyen kendileri değilmiş gibi) yangınları döndürüp, dolaştırıp yine muhalefete yüklediler.
.
İşin acı tarafı ise bu laflara inanan hala birilerinin olması.
.
Bu kafayla bir daha çok yangınlar görürüz.
Ve hala uçakları tartışırız,
Ve hala suçu da (50 yıldır iktidar yüzü görmeyen) muhalefete atarız.
.
Sonuçta olan, bizim ormanlarımıza ve geleceğimize olur.
.
Zaman gelir;
Birileri aynı gemide olduğumuzu anlar,
Ama iş işten geçmiştir.
Sen sağ, ben selamet…
***
OSMANLI’DA DURUM
Bu yangınlar sadece günümüzde değil, geçmişte de oldukça sık görülürmüş.
Kendi kendine tutuştuğu gibi, kundaklama şeklinde de ormanlar yanmış.
.
Merak bu ya!
Acaba dedim:
“Osmanlı’da durum neydi?”
.
Bakın nasılmış?
.
Osmanlı hukuk sistemi, ormanların devlet ve millet için çok değerli alanlar olduklarını tespit edip ağaçları kesmenin, ormanları yakmanın el kesme cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiş.
.
İsmail Hakkı uzunçarşılı, Osmanlı tarihi adlı eserinde “Vaktiyle Osmanlı İmparatorluğu’nda kasten devlete yahut ahaliye zarar vermek niyetiyle ağaçları kesen yahut yakan kişilerin ellerinin kesilerek cezalandırıldıklarını” söyler.
.
Şüphesiz bu gayet caydırıcı bir cezadır.
O ormanlarda sadece ağaçları değil, diri diri yanan hayvanları düşününce az bile hatta.
.
Kaldı ki eskiden Türkler de ormanlara kasten zarar vermeyi suç olarak kabul etmişler ve dayak cezası uygulamışlar.
Fatih Sultan Mehmet, “Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim!” şeklindeki uyarısından sonra Belgrad Ormanı’nda ağaç hırsızlığı yapanların topluca elleri kesilmiştir. Ormanlara zarar veren köylüler topluca sürgün edilmişler.
.
Tanzimat devri ile birlikte bu cezanın uygulanmasına da son verilmiş; ağaç başına 200 akçe, dayak, sürgün ceza uygulamaları devam ettirilmiş...
 
***
BİZ İNSANLAR
Türkiye’nin durumunu özetleyen bir hikâyeyi paylaşmış, hikâye şöyle:
“Tiyatronun kulisinde bir gün yangın çıkmış. Palyaço haber vermek için sahneye gelmiş.
Herkes bunun bir şaka olduğunu sanıp alkışlamaya başlamış.
Palyaço uyarmaya devam ettikçe alkışlar daha da hızlanmış.
Pek çok kişi yanarak can vermiş.”
.
Bir başka örneği ise şöyle:
“Fransız tiyatro yazarı ve oyuncusu Moliere son yazdığı ‘Hastalık Hastası’ oyununu oynarken sahnede kan kusmaya başlar, yere yığılır.
Herkes bunu oyunun bir parçası zannederek ayakta alkışlamaya başlar.
Moliere ölüme alkışlar içinde gider.
Aynı gece saat 04.00’de veremden ölür”
.
Kierkagaard “Meseller” kitabında şöyle diyordu;
“Sanırım dünyanın sonu, her şeyin bir şaka olduğunu sananların yükselen alkışları arasında gelecek...”
.
Savaşlar,
Açlıklar,
Salgınlar,
Ölümler,
Katledilen hayvanlar.
Yanan bir dünya,
Kan kusan bir doğa…
.
Ve bir tiyatro gibi:
Sanki olup bitenden habersiz seyreden biz insanlar.
 
***
3. AŞIMI HANGİSİNDEN OLACAĞIM?
Aşı hakkında tartışmalar alevleniyor.
“Olsak mı?
Olmasak mı?” şeklinde.
.
Ben olma taraftarıyım.
.
2 tane Çin aşısından çaktırdım.
Üçüncüyü de “Hangisinden olsam?” diye düşünüp duruyorum.
.
İktidar yetkilileri bizlere doğru dürüst bir açıklama yapmadığından, “Vitrinden seçer gibi” aşı seçmek zorunda kalıyoruz.
.
Neden açıklama bekliyoruz?
.
Çünkü:
Çin aşısı ile Alman aşısının çalışma prensipleri aynı değil.
.
Sinovac, çocukluğumuzdan beri bildiğimiz “Ölü mikropların vücuda zerk edilmesi…”
BionTech’in ise, bizim anlayamayacağımız bir dolu “Bilimsel açıklaması” var.
.
Bu biyoloji bilgimizle anlamamız ise beklenemez zaten.
.
Aşıların vurulmasından sonra meydana gelebilecek olumsuzluklarla ilgili (olacaksa tabi) bir açıklama yapılmıyor.
.
Garanti durumu yok belli.
.
Peki, biz aşıyı nasıl seçeceğiz?
Neye göre seçeceğiz?
.
Yangının “Tekbir” ile söndürüleceğini söyleyen molla takımına inanmaktansa, bilim adamlarımıza sonsuz güven ile inanırız daha iyi.
.
Aşıların piyasaya “Acil” koduyla sürülmesi ve yeterli denemelerde bulunulmaması sebebi ile “Net” bir şey söyleyemiyorlar belli.
.
Öyleyse ben 3. aşı hakkımı “Sinovac” olarak seçeceğim...
.
Neden mi?
Zira ben, “Gelenekçiyim.”
Bildiğim yoldan devam etmek istiyorum.
.
Bu arada 3. Aşıların “Sinovac” olarak vurulmadığı yönünde bir söylenti var.
.
Bu söylenti kesinlikle yalan.
Zira Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca şu açıklamayı yaptı:
“50 yaşından büyüklerin ve sağlık çalışanlarının üçüncü doz aşı olmasına karar verdik. Vatandaşlar ilk iki dozda hangi aşıyı yaptırmış olursa olsunlar 3. dozda ister Sinovac isterse de Biontech yaptırabilecek.”
İşte cevabı burada…
.
Toplum olarak bize düşen ise:
Aşı olmak,
Maskeye devam etmek,
Mesafeyi korumak ve
Hijyeni hayatımızın sonuna kadar bırakmamak…
.
Aslında sürekli bizden istenen maske, mesafe ve hijyeni tam uygulasak aşıya bile gerek yok.
Neden mi?
“Grip” bunun ispatı.
Bakın etrafınıza “Gripli biri var mı?”
Pandeminin yoğun uygulamaları sayesinde Grip yok olup gitti.
.
Aslında yapılacak iş basit de,
Bizde iş yok…