.
Bir Hadis-i Şerifte şöyle der:
“Kıyamet kopacağı zaman bile elinizde bir fidan bulunursa, onu hemen dikin…”
.
Bu sözün üzerine söz söylemek ayıp olur ama ben başka örneklerle İslamiyet’in ağaca verdiği önemi desteklemek istedim.
.
Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet şöyle diyor:
“Kim ormanımdan bilgim dışında bir ağaç keserse, ben de onun kellesini keserim!” .
Atalarımız, bizlere geçmişten seslenmiş, ağaç ile ilgili hata yapmayalım diye:
“Yaş kesen, baş keser”,
“Yaş ağaca balta vuran el onmaz”,
“Yaş kesen, baş kesen, taş kesen iflah olmaz”
.
Atalarımız, ağaçlara ve meyvelerine bakarak geleceğe ait tahminlerde de bulunmuşlardır:
“Kavak, yaprağını tepeden dökerse kış çok olur”,
“Ayva bol olursa kış şiddetli geçer”,
“Dut yaprağını açtı, soyun; döktü, giyin” .
.
Başka bir hadis;
“Herhangi bir Müslüman bir ağaç diker de ondan insan, hayvan veya kuş yerse, yenen şey kıyamete kadar o Müslüman için sadaka (iyilik, sevap) olur.”
.
Osmanlı hükümdarlarından biri kıyafet değiştirip İstanbul surları civarında dolaşırken, bir ihtiyarın bahçesinde, büyük bir gayrette çalıştığını görür.
O dönemde, İstanbul surlarının çevresi bağ ve bahçelerle çevrilmiştir ihtiyara:
“Baba, kendini bu kadar niçin yoruyorsun? Artık senin dinlenme zamanındır” der.
İhtiyar ise:
“Efendi bu bağı bana mamur halde teslim ettiler. Ben de aldığım gibi, belki daha iyi olarak bırakmalıyım ki, insandan sayılmış olayım…”
.
Müslümanlar büyük ordularıyla hareket ederken bile bitkilere ve ağaçlara zarar vermemek için gayret sarf ediyorlardı.
Halife Hazret-i Ebubekir sefere çıkmaya hazırlanan ordusuna şu emirleri vermişti:
“Hainlik yapmayınız.
Ganimet malına ihanet etmeyiniz.
Zulmetmeyiniz, müsle yapmayınız (kulak, burun gibi azaları keserek işkence etmeyiniz)
Çocukları, yaşlıları ve kadınları öldürmeyiniz!
Hurma ağaçlarını kökünden kesmeyiniz ve yakmayınız, meyveli ağaçları kesmeyiniz
Koyun, sığır ve develeri -yiyeceğiniz hâriç- kesmeyiniz!
Manastırlara kapanıp kendilerini ibadete vermiş kimselerle karşılaşacaksınız, onları ibadetleriyle baş başa bırakınız…”
***
EDİRNE VE İSTANBUL’DAKİ BÜYÜK YANGINLAR
Tarihte stratejik savaşlar çerçevesinde yangınlar şöyle değerlendirilirmiş:
-“İktisadi çöküntü de, bahsi geçen zararlı işlerin tabii bir neticesidir.
Mahsulleri çürütmek,
Ticaret gemilerini batırmak,
Çarşıları yakmak,
Bentleri, barajları yıkıp ziraat sahalarını ve sanayi merkezlerini su altında bırakmak ve
İçme suyu şebekelerine zehir katmak suretiyle tahribatı arttırmalıdır.”
.
-“İktisatları tahrip edilecek,
Gelir kaynakları,
Ziraat sahaları bozdurulacak,
Su bentleri yıktırılacak,
Irmaklar kurutulacak,
Tembellik yaygınlaştırılacak,
Tembeller için oyun yerleri açılacak.
Uyuşturucu madde, içki, yaygın bir hâle getirilecektir.”
Yukarıdaki iki maddeyi okuyunca, tarihte bilinen meşhur, “Edirne, İstanbul ve Babıali yangınları” nasıl olmuş.
.
Bu kadar yangın tesadüf mü, yoksa casuslar mı yaptı?
Bazı kaynaklarda durum şöyle anlatılmış:
“İstanbul, 24 Temmuz 1660 Cumartesi günü tarihinin en büyük yangın felaketine uğradı. Öyle ki 49 saat içinde şehrin üçte biri kül oldu.
Yangın, Unkapanı semtinde başlayarak, Topkapı Sarayı yönüne, Aksaray’dan surlara doğru ve Fatih semtine yayıldı.
Deniz kenarındaki surların tepesinden aşarak, Marmara kıyılarında bulunanların üzerine kıvılcımlar sıçradı.
En az 4.000 kişinin öldüğü bu yangında 80.000 ev kül oldu.
Yangında suyolları kapandı ve fırınlar çalışmadığı için, halkın büyük bir kısmı aç ve susuz kaldı.
Sultan Dördüncü Mehmed Hanın büyük gayretleri ve yardımlarıyla iki ay içinde Anadolu’dan getirilen ustalarla yanan binaların yerlerine yenileri yaptırıldı.
Bu yangında:
360 cami ve mescit,
40 hamam,
100 han ve kervansaray,
100 depo ve
Yüzlerce konak, okul, medrese, tekke yandı…”
.
“5 Eylül 1693’de Ayazma Kapısında çıkan yangında;
18 cami,
19 mescit,
17 ilkokul,
10 medrese ve tekke,
11 hamam,
12 fırın,
2517 ev
1146 dükkân ve
Birçok han ve depo yandı…”
.
“1700 senesinde, Edirne 350 bin nüfusu ile dünyanın en büyük birkaç şehrinden biriydi. Bunlar; İstanbul, Paris, Londra ve Edirne idi. On sekizinci asırdan itibaren gerilemeye başladı. 1745 senesinde çıkan büyük bir yangınla 60 mahalle kül oldu. 1751 yangını da 1745’deki yangın şiddetindeydi…”
“28 Eylül 1755’de İstanbul’da Hocapaşa semtinde çıkan yangın, dört kola ayrılarak büyük bir afet hâline geldi.
Yaklaşık otuz altı saat süren yangın sonunda Paşakapısı da yandığından, sadaret dairesi bir müddet Kadırga Limanındaki Esma Sultan Sarayına nakledildi…”
.
“6 Temmuz 1756’da, Sultan Üçüncü Osman devrinin ikinci büyük yangını oldu. Bu yangın İstanbul’un dörtte üçünü kül hâline getirdi. Cibali taraflarında başlayan yangın, on üç kola ayrıldı. Unkapanı, Süleymaniye tarafları, Vefa’dan itibaren Şehzadebaşı, eski yeniçeri odaları, Langa tarafları, Zeyrek, Saraçhane, Etmeydanı, Aksaray, Davutpaşa İskelesi, Fatih, Sultan Selim, Ali Paşa Çarşısı, Aya Kapısı semtleri harabe hâline geldi…”
.
“7 Temmuz 1795 gecesi çıkan yangında İstanbul’un mal depoları büyük ticarethaneleri yandı. Uğranılan zarar tahmini olarak o zamanki Osmanlı Devletinin iki yıllık geliri kadardı…”
.
“1908, 1911, Mart ve 13 Haziran 1918’de çıkan dört yangın Sultanselim, Fatih, Halıcılarda büyük zararlara sebep oldu. Harp içinde olan devlet bunların yerine hemen yenisini yaptıramadığından uzun yıllar yanık yerler öyle kaldı…”
.
“Babıali Yangınları: Osmanlı Devletinin idari merkezi olan Babıali’nin; 1740, 1755, 1808, 1826 ve 1839 senelerinde tamamen, 1878 ve 1911 senelerinde ise kısmen yanmasına sebep olan yangınlardır…”
***
ATEŞİN ÇOCUKLARI
Son günlerde peş peşe çıkan orman yangınları canımızı epeyce yaktı...
.
Art arda başlayan bu yangınlar sonrası elbette sabotaj iddiası da araştırılıyordur.
.
Türkiye’de 1990’lardan itibaren orman sabotajlarını bir terör eylemi olarak benimseyen PKK, yıllar içinde çok sayıda yangın çıkarttı.
Terör örgütü PKK bağlantılı grup 2019, 2020 yılında birçok yangının da sorumluluğunu üstlenmişti.
.
1990 yılından beri sistematik olarak ormanları yakan ve Yunanistan’daki kamplarda eğitim gören PKK’lı teröristler, özellikle turistik bölgeleri hedef aldılar. Sadece 1995’te 950 hektar orman PKK tarafından yakılmıştı.
.
PKK orman sabotajlarını 2000’li yıllarda da sürdürdü.
2006 Ağustos’ta Bodrum, Kaş, Nazilli, Kuşadası, Selçuk ve Adana’da art arda yangınlar çıktı.
Bu yangınlarda 4 milyon ağaç yok oldu, 2 bin hektarlık ormanlık alan zarar gördü.
.
2019 yılında ise PKK terör örgütünün yayınlarından ‘Raperina-Gel’de ‘Ateşin Çocukları İnisiyatifinin’ kurulduğu belirtildi.
Terör örgütünün üst düzey yöneticilerine dayandırılarak verilen bilgide, örgütlü ve eğitimli olmaya gerek olmadan Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı ‘Çakmak’ veya ‘Kibritle’ mücadeleye başlandığı ilan ediliyordu...
.
2019 ve 2020’de Ankara’da bir kargo şirketi, Ümraniye’de bir geri dönüşüm deposu ile Kozan, Kocaeli, Edirne ve Bağcılar’da çıkan otomobil yangınlarını ‘Ateşin Çocukları İnisiyatifi’ adlı terör grubu üstlendi.
***
ORMANLIK ALANLARIMIZ
Türkiye 78 milyon hektarlık alanıyla, zengin bir çeşitliliğe sahiptir.
Bu zenginlik içerisinde ormanlarımız önemli bir yer tutmaktadır.
2020 yılı itibarıyla yapılan tespitlere göre ağaçlı ormanlık alanlar, ülke alanının %29,4’ünü kapIıyor.
.
Ormanlık alanların büyüklüğü ve değişimleri bugüne kadar gerçekleştirilen orman envanter değerlendirme sonuçlarına ve yıllara göre şöyle;
• 1973:
20.199.296 hektar alan
(Ülke genelinin%26,1’i),
• 1999:
20.763.248 hektar alan
(Ülke genelinin%26,7’si),
• 2004:
21.188.747 hektar alan
(Ülke genelinin%27,2’si)
• 2012:
21.678.134 hektar alan
(Ülke genelinin%27,7’si),
• 2015:
22.342.935 hektar alan
(Ülke genelinin%28,6’sı),
• 2020:
22.933.000 hektar alan
(Ülke genelinin%29,4’ü) olarak tespit edilmiş.
Bu sonuçlara göre; ormanlık alanda 47 yılda yaklaşık 2,7 milyon hektarlık artış olduğu görüldü.
.
Türkiye’de sanılanın aksine her dönem orman varlığımız artmış, son 20 yılda bu artış hızı pik yapmış.
.
Türkiye; BM’ye bağlı FAO’nun (Gıda ve Tarım Örgütü) hazırladığı, FRA 2020 (Küresel Orman Kaynakları Değerlendirmesi) raporuna göre;
Ormanlık alan bakımında 2015 yılında dünyada 46. sırada yer alırken, 2020 yılında 27. sıraya yükselmiş.
Ayrıca FRA 2020 raporunda; 2010-2020 yılları arasında ormanlık alanda yıllık net kazanç bakımından ülkemiz “Yıllık ortalama 114.000 hektar alan ormanlık alan artımı” ile dünyada 6. Sıradaymış.
.
Türkiye, FRA 2020 raporuna göre:
2015-2020 yılları arasında “Bir yeri sıfırdan yerine orman dışı alanlarda yapılan ağaçlandırma” sıralamasında dünyada 4. Sırada,
“Yeniden ağaçlandırma çalışmaları kapsamında” ise dünyada 12. Sıradaymış.