“Balık sever misiniz?” diye sorsam ayıp olur.
“Balık sever misiniz?” diye sorsam ayıp olur.
Çanakkale gibi bir şehirde balık sevmiyorsanız çok ayıp.
Boğaz çocuğu olarak size hiç yakışmaz.
.
Ama “Hangi balıkları seversiniz?” diye sorsam çeşitli cevaplar alabilirim.
.
Lüfer balıkların şahı diyen de olur,
“Yok yahu Mercan’ı hiçbir bir şeye değişmem” diyen de.
.
Balık çorbası için “Trakonya” bile özleyen vardır.
Hani şu meşhur çarpan zehirli balık.
.
Ammaaa…!
Çanakkale denilince akla gelen tek balık var:
“Sardalya…”
.
Boğazda fazla olarak bulunması dolayısı ile fiyatı oldukça düşük olan Sardalya, sanki değersizmiş gibi muamele görüyordu.
“Amaaannn sardalya işte ne olacak?” şeklinde hayıflanarak anılırdı.
.
Bu müsilaj sayesinde hak ettiği değeri bularak kilosu “80 liraya” çıktı.
.
Halde:
Çipura 60,
Levrek 80,
Turna 60,
Kupa 20,
Melanur 30 lirayken
Sardalya 80 lira.
.
Buyurun buradan yakın.
İşte gerçek değeri.
.
Yok, artık öyle,
Akşama 20 kişi çağırıp mangalda:
“Boklu Sardalya” yapmak,
Veya
“Asma Yaprağında Sardalya” yapmak.
Geride kaldı o günler.
.
Dardanos’taki yazlığında kalıp, şehre pek inmeyen Çanakkaleli bir ağabeyim sordu:
“Çanakkale’de ne var, ne yok?”
“Ne olsun be ağabey bildiğin gibi. Sadece tek bir haber var?”
“Nedir o?”
“Sardalya 80 lira olmuş…”
.
Neredeyse balkondan düşecekti.
.
Adam haklı.
Biz bu balığı yem diyerek oltaya takardık,
Şimdi Levreği, Sardalya tutmak için takacağız neredeyse?
.
Bir müddet nefesi kesildikten sonra zorla konuşarak:
“Olsun be, ben yarım kilo alıp yerim vallahi…” dedi.
.
Elbette yasakların da etkisi var.
Eylül ayından itibaren kalkacak yasakları:
Mangaldaki kömürle,
Elimizdeki yelpaze ile bekliyoruz.
***
DOMATİS
Çanakkale Domatesi de artık fazla ilgi görmüyor.
.
Türkiye’nin tüm Pazar tezgâhlarında “Çanakkale Domatisi geldiii…” şeklinde duyulan ses artık duyulmuyor.
Çünkü rağbet görmüyor.
.
Sebebi ise diğer bölgelerdeki benzer ürün sahiplerinin kendi satışlarını artırmak için ürettiklerini, “Ezine Peyniri” veya “Çanakkale Domatesi” diye satmaları.
.
İstanbul’da “Çanakkale domatesi bunlar…!” diye bağıran bir pazarcı esnafına yaklaşıp sormuştum zamanında:
“Bu Çanakkale domatesi değil” diye,
Cevabı içler acısıydı:
“Başka domates satamıyoruz. Biz de mecburen hepsine Çanakkale Domatesi diyoruz…”
.
İşte bu olaydan dolayı dejenere edilen markalarımız dış pazarlarda artık pek rağbet görmüyor sanki.
.
Bu sebeple ziraat odalarımıza ve tarım il müdürlüklerine çok iş düşüyor.
“Marka zararı” kapsamında bu kişilere ceza uygulaması yapılması gerekir.
***
ATA SPORU
Olimpiyatlar bitti.
.
Türkiye 13 madalya aldı.
Bunlardan:
2’si Altın,
2’si Gümüş ve
9’u Bronz oldu.
.
Tarihimizde en çok madalya aldığımız olimpiyat oldu.
.
Görünüşte mükemmel gibi gözükse de, durum aslında öyle değil.
.
Mesela sonuçlar açıklandığında tabloya baktım:
Uzakdoğu sporu olarak bilinen “Karate ve Tekvando”da aldığımız madalya sayısı, ata sporumuz “Güreş”i geçmiş.
.
108 sporcuyla katıldığımız oyunlarda 13 madalya oldukça az.
.
Nüfusu bizden daha az olan diğer ülkelere baktığımızda, çoğu önümüzde yarışı bitirmiş.
.
Tarihe baktığımızda belki başarılı gözüktük ama
Nüfusa göre baktığımızda gerçekler öyle demiyor…
***
BÖLÜCÜLER
Ülkemiz 40 senedir terörle mücadele ediyor.
Bu hükümet de geldiğinden beri (zaman zaman büyük hatalar yapsa da) son zamanlarda oldukça etkin bir şekilde mücadelesini sürdürüyor.
.
Hatta en son olarak ilgili bakan açıklamasında:
“Terör örgütünü boğuyoruz, bitiriyoruz, tüketiyoruz” demişti.
.
Ülkemizde yaşanan orman yangınlarının çıkmasında etken olarak da bu terör örgütü üyeleri gösterilmişti.
.
Bunun üzerine terör örgütünün sözde gazetelerindeki başlığı gündeme oturdu ve:
“Kürt’le barışmayan Kazdağları’nı kaybeder” diyerek, ormanlarımızı yakmakla tehdit ettiler.
İddia ettikleri sözün külliyesi yanlışken hem de.
.
Türk-Kürt ayrımını yapan kendileri,
Toprak parçası talep eden kendileri,
Eline silah alıp teröristlik yapan kendileri,
Doğu ve Güneydoğu’daki yatırımları sabote eden kendileri,
Öğretmenleri tehdit ederek öldüren kendileri,
Şimdi de “Kürt’le barışmayan” diyerek suçu devletimize atıyorlar.
.
Yahu,
Kürt ile kim küsmüş?
Beraber askerlik yapıyoruz,
Vergi veriyoruz,
İstediğimiz yere seyahat ediyoruz,
Nüfus kâğıtlarımız aynı…
.
Hiçbir şekilde ayırım yapılmadan, hatta kimsenin etnik kökeni bile merak edilmeden bu ülkede eşit bir şekilde yaşıyoruz.
.
İnsanları bölerek, parçalayarak kendi emellerini ortaya koymaya çalışanların yaptığı tehdit böyle olur zaten…
.
Hangi vatansever kendi ormanlarını yakar?
.
Aynı gemide olunduğunun bile farkında olmadan bunu bir tehdit unsuru olarak ortaya koymak bile vatan hainliğidir.
.
Vay be!
Düşünceye bakar mısınız?
***
VAMPİR YARASALAR
Dün sosyal medyadan paylaştım.
“Bizi virüsle öldüremediler, şimdi de yakmaya uğraşıyorlar galiba” diye.
.
Ama şu son haber “Virüs” kısmından pek vazgeçmemişler sanırım.
.
Bizler Korona ve varyantları ile uğraşırken Afrika’dan çok kötü bir haber gelmiş.
.
“Marburg Humması” adı verilen bu virüsün bırakın aşısını, tedavisi dahi bulunamamış.
.
Ölüm oranı oldukça yüksek olan bu virüsün bulaştığı yeri tahmin edin?
.
Evet bildiniz:
“Yarasa…”
.
Yayılma oranı oldukça yüksek olan bu virüs enfekte kişilerde, “Yüksek ateş, şiddetli baş ağrısı, halsizlik, kusma” gibi etkileri aniden ortaya çıkıyor ve birçok hastada 7 gün içinde şiddetli belirtiler gelişiyormuş.
.
Gençliğimizde birbirimize sorduğumuz “Bana bir uçan memeli söyle” şeklindeki sorumuzun cevabıydı “Yarasa…”
(Aslında başka cevabı da var. Ama ben buradan yazamayacağım…)
.
“Vampir” cinsi olanlar kan emdikleri için oldukça ünlü olduğundan, aslında yarasaların meyve ve böceklerle beslenmesine karşılık bu denli ölümcül virüs yaymaları da incelenecek bir durum.
.
En ağırı 1 buçuk kilo olan yarasaların biz insanlardan ne istedikleri de bilinmemektedir.
.
“Yarasa” denince aklıma bir “Vampir Yarasa” fıkrası geldi, yazmadan edemedim.
.
İngiliz, Fransız, bir de Laz Vampir Yarasa gecenin kör karanlığında uçmaktalardı.
Çok acıktığını sezinleyen İngiliz vampir yarasa pike yaptı ve aşağı doğru süzüldü.
Birkaç dakika sonra ağzı kan içinde geri döndü.
-“Aşağıda bir ağıl vardı. 20-30 ineğin kanını emdim, Nefisti…”
Bir süre sonra Fransız vampir yarasa da pike yaparak aşağı süzüldü.
Geri döndüğünde ağzı yüzü kan içindeydi. İngiliz’e bakarak,
-“Hani senin az önce girdiğin ağıl vardı ya...”
-“Evet…”
-“Onun yanında bir ahır vardı, gördün mü?”
-“Evet gördüm.”
-“İşte orada en azından 40 tane atın kanını emdim. Nefisti…”
Bu konuşmalar sonucunda tabii Laz vampir yarasanın da canı beslenmek istiyordu.
O da pike yaptı, süzüm, süzüm süzüldü.
Aradan 5 dakika geçti, Laz yarasa ağzı-burnu kan içinde geldi...
Onun bu hali diğerlerinin, müthiş bir ziyafet çektiğini düşünmelerine neden oldu.
Tabii oldukça meraklanmıştı İngiliz ve Fransız yarasalar sordular:
-“Eee? Nasıldı?”
-“Ula uşaklar, haçan aşağıda pir ağıl vardı daa, gördinuz mu?”
-“Evet, gördük.”
-“Haçan onun yanında da pir ahır vardı daa, oni da gördinuz mu?”
-“Evet, gördük.”
-“Haçan o ahurun yanında da pir elektruk direğü vardı daa, oni da gördinuz mu?”
-“Evet, gördük.”
-“Haçan pen oni görmedum daa…”