Küresel ısınma artık bağırıyor.
Küresel ısınma artık bağırıyor. Doğal felaketler yaşamın bir parçası haline gelecek gibi görünüyor. Önceden bilinse de insanoğlu felaketin boyutlarını tahmin edemiyor. Uzun kuraklıklar, kış kuraklıkları, boşalan barajlar, ardından gelen taşkınlar, göletlerin patlama ihtimalleri hepsi bir arada yaşanıyor.
Atmosferde karbon birikimi arttıkça küresel ısınmaya bağlı olarak, iklim düzensizliği sürekli artıyor. Yazın ortasındaki yağışlar hem can, hem de mal kaybına neden oluyor. Geçtiğimiz hafta sonu Kastamonu, Sinop ve Bartın illerinde meydana gelen sel felaketleri çok sayıda insanımızı aldı götürdü. Geçen sene de Giresun ve çevresinde meydana gelen sel felaketleri telafisi imkânsız kayıplar yaşatmıştı.
Sel felaketinin en çok zarar verdiği Bozkurt ilçesine yukarıdan bakıldığında felaket adeta geliyorum diyor. Sel felaketlerinin yaşandığı bütün yerleşim yerlerinde benzer yapıları görmek mümkün. 2018 yılı seçimleri öncesinde çıkarılan imar affından da ne yazık ki en fazla Karadeniz Bölgesinde bulunan iller yararlanmışlardı ve sel felaketleri en fazla bu coğrafyamızda can ve mal kayıplarına neden oluyor.
Nüfus arttıkça yeni yerleşim alanlarının yaratılması, yerleşim alanlarının planlanmasında, taşkın önleme tedbirlerinin alınmaması, daha doğrusu suyun adam gibi gideceği bir yatak olmaması, dere yataklarının yerleşim alanlarına tahsisi gibi nedenler, ne yazık ki insanımıza ceza kesiyor adeta.
Bir bölgede toprağı belirli bir süre için tamamen veya kısmen su altında bırakan, ani, büyük ve düzensiz su akıntıları sel olarak tanımlanmaktadır. Genellikle sağanak olarak nitelendirilen gün içerisinde metrekareye 30 milimetreden fazla yağışlar sele neden olabilmektedir. Akarsu, deniz veya göl gibi büyük su kitleleri bazen aşırı suyla yüklenir ve taşma meydana gelebilir. Sel adını verdiğimiz doğal felaket ortaya çıkar. Gerek sel, gerekse taşkınların oluşmasında, sağanak yağışlar, kar erimeleri, toprak yapısı, bitki örtüsü ve çarpık kentleşme gibi faktörler etkili olmaktadır.
Normal olarak kısa sürede 100 milimetrenin üzerinde düşen yağışlar her hâlükârda sele neden olabilmektedir. Yerleşim altyapısı, bitki örtüsü ne kadar düzenli olursa olsun, su yatakları yağan yağışla birlikte toplanan suyu taşıyamamaktadır. Yataktan taşan su doğal felakete neden olabilmektedir.
Taşkınlardan korunma önlemlerinin başında doğal bitki örtüsünün korunması ve akarsu havzalarında ağaçlandırma çalışmalarının yapılması gelmektedir. Açık alanlarda meydana gelen seller genellikle tarım ürünlerine zarar vermektedir. Ancak yerleşim alanlarında, can ve mal kaybına neden olmaktadır. Bu nedenle şehirleşme çalışmalarında, su tahliye sistemlerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Otuz kırk yılda bir yağacak yağmur için değmez diye düşünenler ne yazık ki felaketlere zemin hazırlamaktadır.
Yerleşim yerlerinde meydana gelen sel felaketleri her zaman imar arızalarını yetkililerin yüzüne vurmaktadır. Buna rağmen, yerleşim yeri planlamalarının konut ve imar affı ile geriden gelen bir zihniyetle yapılması, can ve mal kayıplarını artırmaktadır. Bu meyanda, imar izinlerinde mesullerin de artık mesuliyetlerinin olduğunun dikkate alınması gerekmektedir.