.

Kibir hastalığı olarak tarif edilen vaka, aslında idarecilerin çoğunlukla çevresindekilerin şişirmesiyle oluşan psikolojik bir rahatsızlıktır. Çoğunlukla devlet yöneticilerinde uzun süreli yönetimlerde oluşan kısmen de biyolojik destekli bir hastalık.
İstikrar sayesinde yakalanan başarı sayesinde, uzun süren iktidar dönemi, kişiye kibir sendromunu yüklemektedir. Gelişmelere bakılacak olursa bu hastalık bütün belirtilerini göstermektedir. Bu hastalığa yakalananlar eleştirileri kesinlikle kabul etmemektedirler.
Muhalefet terörü şeklinde tanımlanan konulara bakın. Ne kadar garip. Üç gün önce Türkiye yol geçen hanı değil. Kimse elini kolunu sallayarak giremez demişti. Bugün de sınıra dayanan Afganlarla ilgili ayrı bir demeç verdi. Hem de tam tersi. Muhalefetin konuyu abarttığını ifade ediyordu ilk ifadesinde. İkincisinde muhalefetin dediğini haklı çıkardı.
Bakanlar da aynı durumda. Uzun süre bakanlık yapanlar hatalarını kabul etmiyorlar. Eleştirenleri terörist diye itham edebiliyorlar. Oysa hataları ayaklarına dolanıp duruyor. Yangın ve sel olaylarında bile hataları boylarını aşmış olduğu ortaya çıktı. Onlarca canımız gitti. Bozkurt ilçesini yerle bir eden selin kökeninde HES’in yattığı uzmanlar tarafından dile getirildi ama yetkililer yan çizmeye çalıştı.
İktidarda on yılı aşan sürelerde kalan yöneticilerde bu rahatsızlık daha önceleri de görülmüştür. Özellikle İngiltere’de Margaret Teatcher ve Tony Blair’de aynı sorunlar yaşanmıştır. Bu meyanda birçok ülkede üst ve alt yönetimlerde yöneticiler için süre kısıtlaması konmuştur.
Cumhurbaşkanının kibir sendromuna yakalandığı, benzeri olmayan ve kendi ayağına da dolanan başkanlık sisteminde ısrar etmesi kanıtlamaktadır. Görev süresini daha da uzatmak, yasama, yargı ve yürütmenin tamamını kendinde tutması, eğitim, sağlık, ekonomi gibi hiç alakası olmayan konularda ahkâm kesmesi kibir hastalığının ciddi boyutlarda olduğunu göstermektedir.
Kibir sendromu Osmanlı padişahlarında da çok görülmüştür. Tek olmak, dünyaya hükmetmek, gücünü gösterme duygusu en önemli hastalık belirtileridir. Çocuklarını dahi idam ettirebilen duygular, devletin bekası için olamaz elbette. İnsanın kendi çocuğuna kıyması hastalıktan başka bir şey değildir.
Kibir hastalığı eleştiriyi kabul etmez. Kibir hastalığının tedavisi yoktur. Çünkü bu hastalığa yakalananlar, tedaviyi kesinlikle kabul etmezler. Yakın çevresindeki ego besleyicilerinin de etkisiyle daha iyisi olmadığına dair düşünceleri nettir. Zaten eleştirel duran hiç kimse bu kimliklerin çevresinde bulunamaz.
Üst yönetimlerde başka kimliklerde de bu hastalığı görmek mümkündür. Çağdaş ülkeler bunun önüne geçmek için süre kısıtlaması getirmişler. Bizde ise tam tersine işliyor. Aşağıda eleştirilenler, yetki ele geçtikten sonra daha da güçlendirilmeye çalışılıyor.
Kibir hastalığının yönetim kademelerinde kifayetsiz muhterislerde daha fazla tezahür ettiğine dair iddialar da bulunuyor. Uzmanlar ikisi arasında önemli ilişkilerin bulunduğunu belirtiyorlar. Hak etmediği koltuklarda oturan liyakati zayıf kimlikler, kibir hastalığının pençesine daha kolay düşüyor demek ki. Yoksa erdemli olmak için çok okumak gerekiyor.