Bugün elbette fıkra günü ancak aynı zamanda 30 Ağustos olduğundan bahsetmeden geçemeyeceğim.

Bugün elbette fıkra günü ancak aynı zamanda 30 Ağustos olduğundan bahsetmeden geçemeyeceğim.
.
Öncelikle siz okuyucularıma 26 Ağustos - 9 Eylül 1922 arasında gerçekleştirilen “Büyük Taarruz”u başlıklar halinde anlatmak istedim.
.
Bizler yarınlarımıza aktarmak adına tarihimizi iyi bilmeli, vatanımıza göz diken düşmanlara nasıl ders verildiğini unutmamamız gerekir.
.
Türk ordusu, Yunan ordusunu 13 Eylül 1921’deki Sakarya Zaferinde büyük bir bozguna uğratsa da, Yunan kuvvetlerini, Eskişehir-Afyon hattına kadar takip edebildi.
.
Çünkü, o dönemdeki Türk ordusu hem sayı hem de lojistik imkanlar bakımından Yunan ordusuna kesin darbeyi indirebilecek güçte değildi.
.
Zaten mevsim de kışa yaklaşmakta olduğundan, “Büyük Taarruz”un ciddi bir hazırlığın ardından gerçekleştirilmesi uygun görüldü.
.
Diğer taraftan, Sevr‘i gerçekleştirebilmek için taşeron olarak kullandıkları Yunan Ordusundan ümitlerini kesen İtilaf Devletleri ise sözde barış planları yaparak Türkiye’yi anlaşma zeminine çekmek istiyorlardı.
.
Bu amaçla 22 ve 26 Mart 1922’de her iki tarafa da mütareke teklifinde bulundular.
.
Kendilerine toparlanma fırsatı verecek olan bu teklifi Yunanlar hemen kabul etse de, Türkiye prensip olarak barıştan yana olmakla birlikte, mütareke için öncelikle Anadolu’nun boşaltılmasını şart koştu.
.
Bilinçaltlarında “Sevr hedefi yer alan İtilaf Devletleri” ise bu şartı elbette kabul etmedi.
.
Bu sırada Türk ordusunun taarruz hazırlıkları tüm hızıyla devam etmekteydi.
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 15 Ağustos‘a kadar taarruz hazırlıklarının tamamlanmasını istedi.
.
Dikkat çekmemek için 28 Temmuz günü yapılacak bir futbol maçı vesilesiyle diğer komutanlar da Akşehir’e çağırıldı.
Burada Taarruzun bütün ayrıntıları görüşülerek karara bağlandı.
.
Nihayet Büyük Taarruz, 26 Ağustos 1922 sabahı Türk ordusunun topçu ateşiyle başladı.
.
Yunan cephesi, taarruzun ilk günü yarıldı ve ertesi gün Afyon kurtarıldı.
.
Düşman kuvvetlerinin büyük bir bölümü 30 Ağustos’ta kuşatıldı ve burada gerçekleşen “Dumlupınar Meydan Muharebesi” sonucunda düşmanın ana kuvvetleri imha edilerek pek çok esir alındı.
.
Daha sonra Yunan ordusu 5 gün gibi kısa bir sürede bozguna uğratılmıştı.
.
Perişan olan düşmanın toparlanmasına fırsat vermek istemeyen Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 1 Eylül 1922’de tarihe geçecek olan o emri verdi:
“Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, İleri!...”
(Osmanlı döneminde bugün Ege dediğimiz coğrafya için de Akdeniz ifadesi kullanılmaktaydı)
.
Böylece Türk ordusu, İzmir’e doğru hızla çekilen Yunan ordusunu takip etmeye başladı.
Yunan kuvvetleri, geri çekilme sırasında geçtiği bütün yerleri yakıp yıktı ve sivil halkı katletti.
Hatta sırf bu amaçla, yerli Rum ve Ermenilerden oluşan ve tahrip taburları kurdu.
.
Yunan ordusunu takip eden Türk kuvvetleri, 1 Eylül 1922 de Uşak’a girdi.
Arkasından sırasıyla;
Eskişehir (2 Eylül),
Nazilli Simav,
Salihli, Alaşehir,
Gördes (3 Eylül),
Kula (4 Eylül),
Balıkesir, Bilecik (6 Eylü),
Aydın (7 Eylül) ve
Manisa (8 Eylül)
Yunan işgalinden kurtarıldı.
.
Nihayet Türk süvarileri, 9 Eylül sabahında İzmir’e girdi.
.
Bir gün sonra 10 Eylül’de Bursa kurtarıldı.
.
Büyük Taarruz’un başarıyla sonuçlanmasının ardından Anadolu’da Yunan askeri kalmadı.
Ancak, Trakya hâlen işgal altındaydı.
.
İtilaf Devletleri’nin araya girmesi ile ateşkes görüşmeleri 3 Ekim 1922’de Mudanya’da başladı.
.
Yoğun tartışmaların yaşandığı görüşmelerin ardından 11 Ekim günü Mudanya Mütarekesi imzalandı.
.
Ateşkes Antlaşması’na göre;
15 Ekim’den itibaren çatışmalar duracak,
Yunanlılar 15 gün içinde Doğu Trakya’yı boşaltacaklar ve
30 gün zarfında Trakya Türk memurlarına devredilecekti…
.
30 Ağustos Zafer Bayramınız kutlu olsun.
 
***
PAZARTESİLİK
Şimdi fıkralara geldi sıra:
Temel yanındakine sormuş;
-“Ula hemşerim sen Japon misun?”
Adam;
-“Yok!” demiş.
5 dakika sonra gene sormuş;
-“Hemşerim sen Japon misun?”
-“Yok kardeşim!.. Ne Japonu?” demiş adam.
Temel dayanamamış biraz sonra yine sormuş; -“Hemşerim sen Japon misun?”
Adam bu kez Temel’den kurtulmak için kızarak:
-“He lan!.. Japon’um... Ne olacak?”
deyince Temel,
-“Vallahi hiç benzemeysun...”
 
***
Temel, mezun olduğu liseye beş yıl aradan sonra gitmiş.
Spor salonunu gezerken duvarlarda eskiden oyuncusu olduğu basketbol takımının fotoğraflarını görmüş.
Fotoğrafları dikkatle inceledikten sonra,
-“Tüh be, yazuk olmuş. Bütün maçları bir sayı farkla kaybetmişuz. 96-97, 97-98, 98-99!..”
 
***
Temel fırınından ekmek almak üzere kafasını fırından içeri uzatır:
-“Ha oradan bi ekmek vermeni rica edeyrum!”
-“Ula parasını verecek misun?”
-“Elbette vereceğum.”
-“Ula, parasını vereceksen niye rica edeyisun?”
 
***
SORULAR-CEVAPLAR
Soru: En iyi gören tepe?
Cevap: Göztepe
Soru: En dindar tepe?
Cevap: Duatepe
Soru: En siyah tepe?
Cevap: Karatepe
Soru: En iç açıcı tepe?
Cevap: Seyrantepe
Soru: En güzel kokan tepe?
Cevap: Gültepe
Soru: En kırmızı tepe?
Cevap: Kızıltepe
Soru: Sayılı tepe?
Cevap: Beştepe
Soru: Sayılı tepe?
Cevap: Yeditepe
Soru: En kıraç tepe?
Cevap: Boztepe
Soru: En korkulacak tepe?
Cevap: Kurttepe
Soru: En yanmış tepe?
Cevap: Kültepe
Soru: En düşünen tepe?
Cevap: Fikirtepe
Soru: En kırmızı kent
Cevap: Alkent
Soru: En Efendi kent
Cevap: Beykent
Soru: En sert kent
Cevap: Taşkent
Soru: En yöneten kent?
Cevap: Vezirkent
Soru: En barışçı kent?
Cevap: Yeşilkent
Soru: En güzel yamaç kent?
Cevap: Senirkent
Soru: En gizli kent?
Cevap: Saklıkent
Soru: En sevgili kent?
Cevap: Yarkent
Soru: En korunaklı kent?
Cevap: Hisarkent
Soru: En atak kent?
Cevap: Acarkent
 
***
Zehra, Müjgân’a Emine’yi çekiştiriyormuş.
“Acaip pasaklı kadın, felaket dağınık. Üstelik bir de yalancı.”
“Aaa! Nereden anladın yalancı olduğunu?”
“Geçen gün bana senin ne kadar güzel olduğunu anlattı…”
 
***
Temel ile Dursun’un bindiği gemi batmış.
İki arkadaş canlarını zor kurtarmışlar, kıyıya ulaşmışlar.
Temel: “Uy Tursun uşağum yanduk da.”
Dursun şaşkınlıkla bakınca devam etmiş konuşmasına:
“Ha böyle şans olmaz olsun da. Bavullar gemude kaldu da...”
 
***
Dursun ile Temel hastaneye gitmişler. Temel’in gözlerinden şikâyeti varmış.
Bir türlü sıraları gelmek bilmemiş.
Dursun’un gözü o sırada duvarda asılı ve işaret parmağı dudaklarında olan hemşire fotoğrafına takılmış ve Temel’e sormuş:
“Uy uşağum, ha bu duvardaki kız ne anlatayi?”
Uzun süre doktor beklmekten sıkılan Temel cevaplamış:
“Susun da.. Doktorlar uyiyi.”
 
***
Emre Mehmet’e: “Benim babam senin babanı döver.” demiş.
Mehmet hiç istifini bozmamış: “Doğru, ne var bunda. Senin babanın şampiyon bir boksör olduğunu bilmeyen mi var?”
Dedikten sonra eklemiş:
“Ama unutma. Benim babam biliyorsun avukat. İyi düşünsün bence.”
 
***
Temel otobüse binmiş, oturacak yer yok. Kapıya yakın direkte duruyormuş, bir yazı ilişmiş gözüne:
“İnmek için basınız”
Her durağa yaklaştıklarında, Temel yazının altındaki düğmeye basıyormuş, otobüs durunca kapı açılıyormuş ancak inen olmuyormuş tabi.
Bir, iki, üç.
Etraftan yolcular tuhaf tuhaf bakmaya başlamışlar Temel’e.
Temel kendini savunma ihtiyacı duymuş:
“Deneyrum oni, bakalum ne zaman açmayı unutacak da!”
 
***
Pitilikleriyle ünlü İskoçlardan üç tanesi bir bara gitmiş.
Birer viski söylemişler.
“Güzelmiş.” demiş içlerinden biri.
“Birer kadeh daha içer miyiz?”
“Tabii.”
İki, üç, dört.
Barmen sabırla beklemiş ve sonunda “Hesabı rica edeyim.” demiş.
Bizimkilerde para yok.
Başlamışlar kıvırmaya:
“Hık, mık, gecikmeyiz, altı aya varmaz öderiz.”
İri yarı barmen tutmuş bunları kollarından güzelce bir patakladıktan sonra dışarı atmış.
İskoçlardan biri gözünü zar-zor açarak:
“Şu adama söyleyin, bu sinirle barmenlik yapmasın arkadaşlar.”
 
***
Taksi şöförü kendisini her araba solladığında korna çalıyormuş.
Müşteri dayanamayıp sormuş:
“Bunu neden yapıyorsunuz?”
“Siz bunu boş verin. Bir de içimden söylediklerimi duysanız.”
 
***
Temel askere gitmeden arkadaşları uyarmış. “Mutfağa kapağı atmaya çalış, patates soyarsın, ama rahat edersin…”
Taburda dağıtım yapılmış, Temel tankçı bölüğüne düşmüş.
Tankın yanına gelmişler, Temel komutana sormuş:
“Komitanum, ben patates soymak isteyrum ama tankta yeterli yer var midur?”