Aslında her şey köylerdeki okulların kapatılıp, şehre veya ilçelere taşınmasıyla başladı.


Aslında her şey köylerdeki okulların kapatılıp, şehre veya ilçelere taşınmasıyla başladı.
Sorsalar “En kötü icraat nedir?” diye:
“Taşımalı sistem” derim.
.
Köyde insanların akıl danıştığı öğretmenler yok edildi.
Muhtar, imam ve jandarma kaldı.
.
Çocuklar kayboldu köylerden.
Onların masumiyetleri ile yaşanan köy hayatları bitirildi.
Hepsi şehir karmaşasında kayboldu gitti…
.
Anneler, babalar, “Çocuk okutma” derdiyle şehirlere göç etti.
Bilmediği mesleklerden,
Anlamadığı işlerden medet umdular.
Köydeki tarlasını, traktörünü sattılar.
Ürün üretemez oldular ve tarım üretimi dip yaptı.
.
Köyden şehre taşınmak moda oldu.
Köydeki kızlar, şehirde oturmayan talipliye verilmedi.
Damadın şehirde evi olması, zenginlik sayıldı.
.
Şehre giden çiftçiler ne yapsındı?
İşe girebilmek için iktidar partisinin, belediyelerin kapısına dayandılar.
Kullanıldılar.
Köylerde geçinebildikleri para, şehirde yetmez olmuştu.
Ekonomik sorunlar ailelerini dağıttı.
Boşanmalar, tartışmalar…
Sonunda hayat yolculuğunda süründüler, yok oldular.
.
Son haliyle şehirler işsiz dolu,
Çırpınan aileler çoğaldı,
Tarlalar boş kaldı,
Traktörler çalışamaz oldu,
Üretim dibe vurdu…
.
Köylerde sadece ihtiyarlar kaldı.
Onlar da yavaş yavaş kayboldu…
.
“Başladı” dedim ya,
“Taşımalı Sistem” başımıza gelenlerin sebebi.
.
Sistem geriye işlemeli,
“Köylü tekrar milletin efendisi” yapılmalıdır.
Yoksa durum ortada.
Kimse de “Lagaluga” yapmasın…
 
***
KAYBET-KAYBET
Gündem her dakika değişiyor ancak, genel anlamda “Seçim lafı” var ortada.
Erken mi olur?
Geç mi olur?
Bilemeyiz.
.
Cumhur İttifakı’nın başkanları bir araya gelir de karar mı alır?
Yoksa
Bir tanesi ortağından habersiz ansızın ortaya çıkıverir de:
“Bu ülke seçimsiz yapamaz. En kısa sürede seçime gidiyoruz” diyerek bize sürpriz mi yapar?
Onu da bilemeyiz…
.
Kısaca tartışmalar sürüp gidiyor.
.
İşin kanuni yolu 2023’de seçimin yapılması.
Bu yoldan kaçış yok.
Ya olacak,
Ya olacak…
.
Tamam olacak da nasıl olacak?
.
İşte buna bir cevap sevgili meslektaşımız Nagehan Alçı’dan geldi.
.
Bir süredir yazdığı yazılarla: “Cumhurbaşkanlığı sistemi değişmeli”, “Cumhurbaşkanı yetkisiz ve bütçesiz olmalı”,
“Cumhurbaşkanı Çankaya’ya taşınmalı ve bütçesi çok kısıtlı olmalı” gibi çağrılar yaptı.
.
“Türkiye’nin parlamenter sisteme geçmesi gerektiğini” de dile getiren Habertürk yazarı, Haber Global’da yayınlanan “Buket Aydın’la Tarafını Seç” programına katılarak şöyle dedi:
“2023 seçimleri ‘kazan-kaybet’ seçimi olmayacak.
Kim kazanırsa kazansın.
Bana diyorlar ki: ‘Muhalefet kazanacak onun için dönüyorsun’ diyorlar.
2023 seçimleri ‘kaybet-kaybet’ seçimi olacak.
Kan akabilir, tansiyon çok yükselir, sokaklardaki gerilimi kontrol edemezsiniz.
Bunun sorumlusu hepimiz oluruz.
Onun için iktidar ve muhalefete seçimler öncesinde bir orta yol bulup sistemi değiştirmeleri çağrısında bulunuyorum, hatta yalvarıyorum.” dedi.
.
Bu konuşmaya İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Durmuş Yılmaz’dan şöyle bir cevap gelmiş:
“Olacak olanı mı, olması istediğini mi söylüyor; bilmiyorum.
Bildiğim şey İstanbul örneğinde de olduğu gibi her şey sandıkta uhuletle ve suhuletle yurttaşlar tarafından çözümlenecektir.
Demokrasiye inan yeter, lüzumsuz söylemlerle yurttaşları germe.”
.
Gerçekten insanın inanası gelmiyor.
“Kaybet-kaybet” seçimi nedir yahu?
.
İktidardakiler “Ben kaybedersem, herkes kaybetsin” mantığı ile seçimlere mi gidecek yani?
.
Seçim günü yaklaştıkça ortalığı gerip, seçim şartlarını zorlaştırıp, insanları korkutup, yandaşlarını sokaklara döküp oylama mı yapacaklar yani?
.
Kolluk kuvvetleriyle baskılar yaparak oy kullanılmasını mı önleyecekler yani?
.
Ülkenin birçok yerinde terör eylemleri icat edip, üzerine olağanüstü hal ilan ederek, seçimi provoke mi edecekler yani?
.
Böyle olacağına inanmak gerçekten akıl karı değil.
.
“Kaybet-kaybet” ne demek?
.
Şimdiden böylesine bir şeyi dillendirerek karpuz kabuğunu akıllara düşürmek ne demek?
.
21. yüzyılda, medeniyete meyilli bir ülke olarak, böylesi vahşet bir hazırlığın olabileceğini düşünmek, resmen insanlık dışı…
.
Peki Nagehan Alçı’yı bu düşünceye gark eden olaylar, sözler, haberler, duyumlar ne ola ki?
Neden böyle bir açıklama yaptı?
Nereden aklına geldi?
Bir duyumu mu var?
.
Ancak haberlere baktığımızda bazı ipuçları da görmüyor değiliz…
.
Misal:
Gazeteci Cem Küçük diyor ki:
“Erdoğan dışında biri seçilirse hepimiz yargılanırız.”
.
“Bunun anlamı nedir?” diye sorsam “Bizimle dalga mı geçiyorsun? Apaçık söylemiş adam. Lafın tamamı deliye söylenir…” diye bana kızarsınız.
.
Başka bir örnek:
Geçtiğimiz günlerde Reis, muhalefete dönüp dedi ki:
“Yönetime talip olmaktan vazgeçmelerinin kendileri için iyi olacağını hatırlatmak istiyoruz...”
.
Yine size sorsam:
“Reis bu cümlede ne demek istemiştir?” diye bana dersiniz ki:
“Dalga geçmeyi bırak, ağzına kürekle vururuz…”
.
Hepsini toplarsak,
Başa dönüp Nagehan Alçı’ya hak vermemek de mümkün değil.
“…iktidar ve muhalefet, seçimler öncesinde bir orta yol bulup sistemi değiştirmeleri gerekir…”
Aksine ortalık yangın yerine dönecek gibi...
 
***
USTAYA SAYGI GEREKİR
Neresinden yazayım bilemedim.
.
Antalya Altın Portakal Film Festivali Ödül Töreni yapıldı.
Kazananlar ödüllerine kavuştu.
“En İyi Kadın Oyuncu” ödülü ise Nihal Yalçın’a verildi.
.
Ödül verme işinde kural şudur:
Önce ödülü verecek kişi (genelde kıdemli, işinin ehli, oldukça popüler olan) sahneye davet edilir.
Sonrasında ödülü alacak kişi açıklanır ve alkışlar arasında sahneye gelir.
.
Ödül kendisine verilir ve ödülü veren sahneden ayrılır, ödülü alan bir teşekkür konuşması yapar.
.
O gece “Zuhal” karakteri ile ortaya koyduğu performansıyla ödülünü almak için sahneye gelen sanatçı Nihal Yalçın, Tamer Karadağlı’dan ödülünü almadan konuşmaya başladı.
Uzun bir konuşma yapan Yalçın’ın arkasında bekleyen Karadağlı oldukça sıkıldı ve mimikleri ile bunu anlattı resmen.
.
Sonuçta uzayan konuşma arasına girerek ödülü Yalçın’ın eline tutuşturdu.
Yalçın ise “Kim verdi bu ödülü?” diyerek arkasına baktı.
.
Nihal Yalçın sahneye çıkınca önce ödül alacağını heyecandan şaşırmış belli.
Ama sunucular onu ikaz edebilirdi.
.
Ayrıca sahneye geldiğinde orada kendisinden yaşlıca ve daha tecrübeli bir ağabeyi var.
Onu görmezlikten gelmesi pek uygun değildi.
.
Bizim sahne geleneğimizde “Ustaya saygı” önde gelir ve bu çok önemlidir.
.
Nihal Yalçın’ın bunu atlaması ve heyecana bağlaması da pek inandırıcı değil...
Nihayetinde tiyatro sahnesi ve film seti tecrübesi olan sanatçıların “Aşırı heyecan” duygularını bastırması gerekir.
.
Tamer Karadağlı’nın psikolojisi şuydu, “Kendisine göre daha genç olan bir sanatçının arkasında tuzluk gibi durmayı kaldıramamıştı…”
.
Sonuçta herkes söyleyeceğini söyledi, konu kapandı…
Ama sanatçılara yakıştı mı?
Koskocaman bir “Hayırrr…”
 
***
“Ben hayatımda haramın bu kadar helal olduğu bir dönem görmedim…”
Atilla Taş