Artık kanıksadık sanki.
Artık kanıksadık sanki.
Haberlerde her gün açıklanan test sayısı,
Pozitif sayısı ve
Vefat sayısı bizi korkutmuyor.
.
“Aaa! Pek artmamış sanki…”
“Vefatlarda artış olmuş biraz.”
Gibi kelimeler bizi hiç düşündürmüyor.
.
Dün mesela 188 kişi ölmüş.
“Neden?” diye soran yok.
.
Çıkın çarşıya
Maskesiz,
Mesafesiz yüzlerce insan.
.
Ben maske takıyorum, bana “Hortlak görmüş” gibi bakıyorlar.
.
Anlaşılan herkes “İpin ucunu koyuvermiş…”
.
Aşılamada önde giden iller sıralaması yapıldı,
Allah’tan bizim yerimiz iyi.
.
Haberlere bakıyorum:
“Artan vakalar ve aşılama oranına değinen Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, ‘Toplumsal bağışıklık sağlamanın mümkün olmadığını görüp, devletin ek önlemler alma zamanı geldi, umarım geçmez’ dedi.”
.
Buyurun bakalım.
Eski pandemi kısıtlamaları günlerine geri döneceğiz anlaşılan.
.
Hafta sonu içeride,
Akşam saatleri içeride,
Seyahat yok,
Bakkala gitmek yok…
.
Bu kabusu yaşamak istemiyorsak “Haydi aşıya…”
.
Neden mi?
.
Haber şöyle devam ediyor çünkü:
“Aşılama oranıyla ilgili bir grafik yayımlayan Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, “Aşı ile korunan kişi sayısı, yani toplumsal bağışıklık artmıyor, her gün giderek azalıyor. 1. doz sayısı 100 binin altında. Önce inaktif aşıyla aşılanıp, şimdi bağışıklığını kaybedenlerin günlük sayısı daha fazla. % 80 aşıyla korunan hedefinden giderek uzaklaşıyoruz” dedi.”
.
Sonuç mu?
Başka bir haberde özetlenmiş:
“Son dönemde özellikle gençler virüsü dışarıdan eve taşırken 65 yaş üstü yaş grubundan hastaneye başvurular artıyor. Yoğun bakımlarda yatanlar,
Üçüncü dozunu yaptırmayan 6 milyon ile
Hiç aşı olmayan 7.5 milyonluk kesimden. Son 90 gün içinde:
16 bin kişi koronavirüs nedeniyle öldü…”
.
Aşılama konusundaki veriler şöyle açıklanmış:
Aşısını tamamlamış nüfus:
Yüzde 55
Üçüncü dozunu yaptırmayan:
6 milyon
Hiç aşı olmamış nüfus:
7.5 milyon
Günlük aşı yaptırma seyri:
200 bin
Test pozitif oranı:
Yüzde 8
.
Bir de başımıza “Grip” çıktı.
Haberi şöyle:
“Uzmanlar kış aylarında koronavirüsle mücadele ederken, diğer yandan grip salgınıyla ilgili uyarıların dikkate alınması gerektiğini de belirtiyorlar.
Geçen yıl neredeyse herkesin hayatından çıkan gribin toplumsal hareketliliğin artması ve okulların açılmasıyla birlikte geri döneceği ve ölümcül olabileceği uyarıları yapılıyor.
İngiltere’de bu konuda yapılan araştırma, grip vakalarının artacağı ve sadece bu ülkede 60 bin ölümün beklendiği yönünde.
Ortalama grip ölüm sayısı geçtiğimiz yıllarda Türkiye’de 15 bin,
Dünyada ise 500 bin civarındaydı.
65 yaş üstü kronik hastalığı olan kişilerin grip aşısı olması, maske ve mesafenin korunması gerektiği dile getiriliyor…”
.
İnsanlara Korona aşısını vurduramazken, “Grip aşısı vurdur” demek
“Abes ile iştigal…”
***
HASTA YAPAN BAKICI
Son yılların dertlerinden biri de hastabakıcılar.
Yanlış anlaşılmasın hemen.
Ben hastanelerimizde,
Kliniklerimizde canla, başla hizmet vermeye çalışan kesimden bahsetmiyorum.
Onlara saygım sonsuz.
.
Benim bahsettiklerim, “Evde hasta bakmaya gelen yabancılarla ilgili…”
.
Bu yabancı hasta bakıcıların hepsi, cuma günleri izin alırlarmış.
Aralarında toplanırlar,
Herkes çalıştığı işi,
Aldığı parayı anlatırmış.
Sonra,
Oturup piyasayı belirlerlermiş…
Hasta Bakıcı Cumhuriyeti gibi bir şey.
Bildiğin borsaları var.
.
Kim fazla para verirse ona giderler,
Ayda beş mekân değiştirene rastlanırmış.
.
Birbirlerine iş bulurlar, sözleşmeleri olmadığından da istediği zaman işe başlar, istedikleri zaman işi bırakır rahat rahat hareket ederlermiş.
.
Bu yabancı kadınlar seçici olmuşlar.
Hangisi daha az yorucuysa ona gidiyormuş, ya da fazla ücret verene…
.
Hatta şirketleri olan da varmış.
Bakmışlar talep çok,
Çalışma izni almışlar,
İşi resmiyete dökmüşler.
.
Tabi bu resmi olmayanları:
Denetleyen yok,
Arayan yok,
Soran yok.
Ne ala memleket…
.
Şimdilerde moda oldu zaten
Herkes,
“Yaşlı anne veya babasına” bakıcı arıyor.
Fiyatlar 500 dolardan başlıyor.
.
Arayanlar içinde:
Yatalağı olan var,
Ayakta olanı var.
.
Bu konu günümüzde gerçekten kanayan yara oldu.
Etrafımdakilerin çoğu bu bakıcıdan yana muztarip…
Devlet derhal bir şeyler yapmalı,
Belki de kapanan hastaneleri açıp, bakım yurdu yapmalı.
İş bulamayan hemşire, hasta bakıcı dolu.
Bunları gerekirse istihdam etmeli.
.
Zaten var olan hastaneleri kapatıp, milyarlarca lira harcayıp yeni yeni “Şehir hastaneleri açtık” diye övünmekle olmuyor, insanların ihtiyaçlarına cevap verilmeli.
.
Devlet vatandaşına sahip çıkalı.
İnsanların çoğunun kendi maaşları var zaten.
Çocukları da yardım ediyor.
Geriye, devletin bu işe el atması kalıyor.
.
Bir tanıdığım var öğretmen.
Babası bakıma muhtaç, 90 yaşında.
Yatalak değilse de akıl yönünden biraz problem var.
Şimdilerde “Demans” deniyor,
“Alzheimer” deniyor,
Ne derseniz deyin.
.
Kız, bakıcı arıyor ne zamandan beri,
Gelen fazla durmuyor, fazla para bulunca da kayboluyor ortadan.
Babasını evde yalnız bırakıp, okuluna gidiyor ancak, aklı evde.
.
“Düştü mü?”
“Kalktı mı?”
Öğle tatilinde koşa koşa eve gidiyor,
Yemek yediriyor babacığına...
Evi de okula uzak, zor yetişiyor.
.
Kız harap vaziyette.
İşte o hasta bakıcılardan arıyor şimdi.
Başvurmadığı yer,
İlan vermediği medya kanalı kalmadı.
.
Diyeceğim o dur ki:
“Devlet derhal bu işe el atsın…”
Yoksa bu başıboş hastabakıcılar bizleri iyileştireceği yerde, hasta etmeye devam edecek.
***
VALLAHİ DOĞRU
Binali Yıldırım Erzurum’da yaptığı bir konuşmada şöyle demiş:
“Sadece kendi vatandaşlarımıza değil, ihtiyacı olan dünyanın çok çeşitli yönlerindeki 156 ülkeye de yardım elini uzatan bir Türkiye var. İşte Türkiye, böyle bir büyük ülke.”
.
Vallahi haklı, billahi haklı.
Zira,
Kendi vatandaşlarımız hariç, herkese yardım ettiler...
***
ALMAN AĞLADI DA?
Pek futbol yazmak istemiyorum ama geçen akşam oynanan Letonya maçı çok özel.
Adamları 1924’ten beri yenemiyormuşuz.
.
Yine yenemeyecektik de “VAR” sayesinde hakkımız olarak kazandığımız penaltı sayesinde 1-2 ile geçtik.
.
Bizdeki VAR tartışılırken, el âlemin “VAR”ı bizi kurtardı demek doğru olur.
.
Benim dikkatimi çeken şu nokta aslında.
Elin Almanı’nı ağlattık ya, bu bize yeter.
.
Stefan Kuntz kazandığımız için mi, yoksa oynanan kötü futbola mı ağladığını kesin dille açıklamalıdır.
.
Yoksa böyle oynadığımız takdirde gruptan çıksak ne olur, çıkmasak ne olur?