Üretmek gelişmekte olan ülkelerin en önemli sorunudur.
Üretmek gelişmekte olan ülkelerin en önemli sorunudur. Zaten geri kalmışlığın temelinde insanın çalışması ve üretmesi yer alır. Çalışmayan toplumlar geri kalmaya mahkûmdur. Bir avuç adanın üzerinde, doğru dürüst doğal kaynakları bulunmayan Japonya ile petrol denizinin üzerinde yüzen Arap yarımadasını yan yana getirmek gelişmişliği anlamak için yeterlidir.
Atatürk’ün söylemlerinin pek çok yerinde çalışmak ve çalışkan olmakla ilgili ifadeler vardır. Hatta ‘Türk, öğün, çalış, güven’, ‘bir tek şeye ihtiyacınız var: Çalışkan olmak’ özdeyişlerini hemen her tarafa yazarız. Ancak hatırlar geçeriz. Çalışmadan kazanmanın yollarına daha çok kafa yorarız.
İşsizlik ülkemizde ne kadar ciddi bir sorun ise de, çalışmak ve üretmek de o derecede bir sorun. Bazı alanlarda çalışacak adam bulunmazken işsizlik çığ gibi büyüyor.
Üretimde verimliliğin düşmesi hangi sektörde olursa olsun gelirleri azaltmakta, yeni yatırımlardan ziyade işletmeleri tasfiyeye kadar götürmektedir.
Türkiye’de emeğe dayalı üretim sektörleri, çalışacak adam bulamadığından veya çalışandan yeterli verim alamadığından şikayet etmektedir. Otomasyona geçemeyenler ise işlerini tasfiye yolunu seçmektedir. Çalışkan, üretken, verimli, disiplinli personel bulmak zorlaşmaktadır. Neden çalışkan insan bulmak zorlaştı acaba?
Pek çok işi makinalar yapıyor ve işleri kolaylaştırıyor.
İş yapma, görev edinme ve sorumluluk duyguları zayıflıyor.
Kolay para kazanmayla ilgili baskılar sürekli artıyor.
Rahat yaşam felsefesi toplumun tüm kesimlerine yayılıyor.
Rahat yaşam için bütün fırsatlar değerlendiriliyor.
Buna benzer gelişmeleri daha da çoğaltmak mümkün. Çocuğun gelişimiyle ilgili yapılarda aslında çalışmak ve üretmekle ilgili sorunları bulmak ve çözmek gerekiyor. Eğitim sisteminin sürekli değiştirilmesi, sınav odaklı eğitim sistemi gençlerin hayata hazırlanmasında önemli sorunlar yaratmaktadır.
İlköğretimden sonra lise ve üniversiteye hazırlık gençliği bir anda onsekiz yaşına getiriyor. Çocuk genç oluncaya kadar endüstri meslek liseleri dışında üretimin içinde bulunmuyor. Anne ve babalar çocuklarına okusun da hayatını kurtarsın diye elini sıcak sudan soğuk suya sokturmuyorlar. Hiçbir işe sokulmayan çocuklar hep okuyorlar. Okuyacak ve hayatını kurtaracak. Peki, hayatını kurtarması için hayattan uzak tutulan çocuklar, hayata neresinden başlayacak? Bunun hesabı yapılmıyor ne yazık ki.
Hayatın içinde tutulan gençler zaten hayatı ve üretimi algılayabilmekte ve kendine daha gerçekçi ve doğru bir yol çizebilmektedir. Verilen işlerden yılmamakta, ertelemeden vaktinde yerine getirebilmektedir. Hiçbir iş zor değildir onlar için.
Her iki nesil de ebeveynlerinin elinde, toplumun içinde yetişmektedir. İş yapmayı, üretmeyi, ürettikçe mutlu olmayı becerebilen gençler de, işi zor gelen, daha kolayını arayan gençler de bizim gençlerimiz. Neticede bizim geleceğimiz.
Çalışmayı ve üretmeyi seven, üretmekten mutluluk duyan gençliği süratle çoğaltmak, ürettiğinden daha az tüketen bir toplum oluşturmak, ülkenin geleceği için zorunluluktur. Milletin varlığı, istikbali kadar önemlidir.
Nasıl olsa insanın elinden birileri tutar. İyi de milletin elinden kim tutacak?