Dilde alışkanlık olduğu üzere, her ne kadar diğer günler ile aynı hayrı taşısa da yine de demeden geçmeyelim: “Hayırlı Cumalar…”
Dilde alışkanlık olduğu üzere, her ne kadar diğer günler ile aynı hayrı taşısa da yine de demeden geçmeyelim:
“Hayırlı Cumalar…”
.
Cuma hutbesi İslam’ın değerlerinden biridir.
Namazdan önce okunması, dinlenmesine olanak sağlanmasındandır.
Demek ki o kadar önemli dinlemek.
.
Hutbede anlatılacaklar da önceden seçilmeli ve en ince ayrıntılarına kadar düşünülmeli.
.
Cuma’ya gelenler içinde her türlü düşünce içinde olanlar vardır.
Vatana ve dine ihanet edenler hariç herkese eşit yaklaşmak zorundadır.
Ayırımcılık olmamalıdır.
.
Bu keşfedilmiş bir olgu değil, dinin bütünlüğü açısından en temelinden bilinen bir gerçektir.
.
Namaz kıldıracak olan hoca, çıktığı minberde insanların gönüllerini kıracak cümlelerden uzak durulmalı beklentilerine cevap vermelidir.
.
Günün mana ve önemi anlatılırken halkın beklediği, o güne ait katkıda bulunmuş kişilerden sitayiş ile bahsetmelidir.
.
Bu kul hakkıdır.
.
Cuma hutbesindeki hocanın “Kul hakkı” yemesi kadar abes bir şey olamaz, olmamalıdır da.
.
29 Ekim 2021 Cuma günü Diyanetin yayınladığı hutbenin konu başlığı şuydu:
“Yaşlılarımıza vefa, rahmet ve mağfiret vesilemizdir”
.
Mekke’nin kurtuluşundaki olaylarla başlayan hutbe büyüklere saygıyla devam ediyordu.
.
Son paragrafta ise şu cümleler vardı:
“Bugün Cumhuriyetimizin ilanının 98. yıl dönümü. Bu vesileyle şanlı Kurtuluş Mücadelemizde canlarıyla, kanlarıyla bu toprakları savunan ve vatanımızı bize emanet eden aziz şehitlerimizi, kahraman gazilerimizi ve devlet büyüklerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyoruz. Yüce Rabbimiz kıyamete kadar bu mukaddes vatanda birlik ve beraberliğimizi, huzur ve kardeşliğimizi daim eylesin.”
.
Hani Atatürk ve arkadaşları?
.
Şimdiye kadar ismini hep andığımız, cumhuriyeti borçlu olduğumuz değerimizin ismi 29 Ekimde nerede?
.
Atatürk’ün ismini anmamakla “Kul hakkı” yendiğini, son günlerde tartışmaların odağı haline gelen ve bizim vergilerimizle dini temsil eden makamlarda bulunup maaş alanlara bir kez daha hatırlatırım…
.
Sonra da birileri ortaya çıkıp:
“Cumaya gelmiyorlar, camiler boşaldı” gibi “Anlamsız ve saçma” bir cümle kurmasın.
Önce dönüp kendisine baksın.
Bunun da “Ahirette” verilecek bir hesabı olduğunu unutmasın.
***
Çarşamba günü Erdoğan ile ilgili olumsuz bir haber ile uyandık.
“Ne oluyor?” şeklinde bir şaşkınlık içine düştük.
.
Haberler, “Toplantıların iptaline” dayandırılmış, böyle bir sonuç çıkarılmıştı.
.
Sosyal medya, “Cumhurbaşkanının yavaş yürüyüşü ve sınırlı hareketleri” ile ilgili videolarla doldurulmuştu.
.
Sözcülerden ve yakın kanattan bir ses çıkmayınca, söylentiler ayyuka çıktı.
.
Ve sonunda yayınlanan bir video gerilimi sonlandırdı ve hayat normale döndü.
.
Tüm bunlar yaşanırken sosyal medyada “Ölüm” geldiğinde, en olumsuz düşüncelerin bile unutulduğu olguyu paylaşanlar oldu.
.
Bilinir ki:
İnsan yaşamında söylenecek en büyük ant şudur:
“Cenazeme bile gelme…”
Millet olarak değerlerimiz açısından bu kadar büyük saygı gerektiren sonuçtur.
Bunu suiistimal ederek, pay çıkarmak,
“Kul Hakkıdır…”
.
Levent Gültekin’in twitini okuduğumda kendisine aktarılan düşüncelerin hangi boyutta olduğunu anladım:
“Sandıkta yenemediğiniz adamın ölümünü istemek… Hem sorunlu bir yaklaşım hem de farkında mısınız bilmiyorum ama zayıflığı, çaresizliği, siyasi beceriksizliği kabul etmektir” diyordu.
.
Farkında mısınız?
Ulus olarak ne hale geldik?
Bunun sorumluları halimize bakıp, “Kahkahalarla” gülüyordur…
***
Cem Yılmaz geçtiğimiz günlerde Rüstem Batum’un sosyal medyada yayımlanan bir programına konuk olmuş.
.
Bu programda bir soru üzerine Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’la ilgili görüşlerini açıklayarak şöyle demiş:
“Evrensel standartlarda bir ülkede böyle şeylerin olmaması gerektiğini düşünüyorum…”
.
Eee?
Ne var bunda?
.
Ben de, “Hukuk neyse uygulanmasını, cezalarını dünya yok olana kadar çekmelerini” istiyorum.
.
Bu söylem sonrası Cem Yılmaz’a tepkiler gelmeye başlayınca Yılmaz, sosyal medyadaki hesabından şöyle cevap verdi:
“Yine canı isteyen mekanizma beni insanları kışkırtma aygıtı olarak kullanmaya çalışıyor. Bana aklına geliyor PKK’lı diyor. PKK’lı ne yahu...”
.
“Bana aklına geliyor bir anda Pkk’lı diyor mesela! Öbürü Aşı Lobisi der… Yahu nerden bu kadar rahat sallamak. Bir insanın bir eylemi olur bir bilinirliği vardır. Pkk’lı ne yahu… İnsan biraz çekinir bir dakika düşünür ya. Ben miyim Pkk’lı, valla hayret arkadaş. Kime hakkımızı soracağız meçhul.”
.
“Yine canı isteyen mekanizma beni insanları kışkırtma aygıtı olarak kullanmaya çalışıyor. Ne nezaketle söylerseniz söyleyin dediğinizin hiç bir anlamı olmayan linçin içine sokulmaktan artık yıldım. Yahu az biraz siyasetle uğraşsam yahu tamam diyeceğim. Çok sıkıldım bu oyundan.”
.
“Mehmetçik Vakfı yararına düzenlediğim geceyi duyurduğumda altına ‘Askerimizin senin parana mı ihtiyacı var ulan’ diye yazdırılıyor. Vakfın başkanı ‘siz üzülmeyin’ demişti! Nesine üzülmeyeyim arkadaş. Hak nerede hak? Oyun gibi oynuyorlar insanlarla!”
.
Görüldüğü gibi birileri kendilerini “İnsan sınıflandırma uzmanı” olarak görüyor ve arkasına bakmadan:
Ona “PKK’lı”, buna “FETÖ’cü”, şuna “Tarikatçı”, öbürüne “Atatürkçü” diyebiliyor.
Yarım akıllı birileri de buna “Sazan” gibi atlayıp olaya dahil olup safını belirtmeye çalışıyor…
.
“İnsanları yaftalamak” günümüzde ne kadar kolay.
Otur klavye başına,
Ona salla, buna salla,
Oh ne ala, Mualla…
.
Önceki yazılarımda da bahsediyorum ya, hepsi aynı:
“Kul Hakkı…”
***
Şu Cuma günü oldukça gergin yazmaktan da sıkıldım.
Konular hep sıkıcı.
.
Ancak gazetelere şöyle bir göz gezdirdiğimde magazin haberlerine de rastlıyorum tabi.
.
İşte benim ağıma takılıp bu köşeye günün mana ve önemine destek olacak bir magazin haberi:
Sekiz aylık hamile Özge Özpirinçci kızını kucağına alacağı günü iple çekerken, ilginç ve samimi açıklamalar yaptı.
“Hamile kalınca telefonuma bir aplikasyon yükledim. Orada dedi ki, ‘Sizin bebeğiniz şimdi bir üzüm tanesi kadar’. O an kızımın adı ‘Üzüm’ olsun istedim. Babasının soyadıyla da (Burak Yamantürk) uyumlu. Ama veto yedim. Burak istemedi. Şimdi 2-3 isim daha var aklımda. Çok zormuş meğer.”
.
“Berrak Tüzünataç ile ‘Akrep’ burcu olmasın diye el ele verip dua ediyoruz. Akrep kadınını çok seviyorum. Ne var ki kendine çok zarar verebilen bir burç. Karanlık yerleri çok. Yay olsun istiyorum.”
.
İşte tam burada ben devreye girmek istiyorum.
Bu bebişin Akrep burcu olmamasını engellemek da “Kul hakkın”a girer.
.
Ellemeyin çocuk istediği burçta doğsun, size ne?
.
“Bunu neden söylüyorum, sana ne?” diye kendi kendime dönüp baktım, cevap ortadaydı:
“Çünkü ben de bir akreptim…” ve biz akrepler birbirimizi kollarız…