Meslek sahibi kişilere yaptıkları iş dolayısı ile isimlerinin önüne o meslekle anılan sıfat konulur. Sonuna getirilen “cı”, “cu”, “ci” gibi eklerle belirlenir.
Meslek sahibi kişilere yaptıkları iş dolayısı ile isimlerinin önüne o meslekle anılan sıfat konulur.
Sonuna getirilen “cı”, “cu”, “ci” gibi eklerle belirlenir.
.
Misal:
Tatlıcı,
Boyacı,
Taksici,
Korucu gibi…
.
Son yıllarda özellikle de bu iktidarla birlikte başımıza, “Fetvacı” adı verebileceğimiz, “meslek sahipleri” türedi.
.
Bunların işi gücü dinle ilgili bir takım sorulara cevap olarak kendilerine münhasır cevaplar verip buna da “Fetva” demek.
.
Nereden ve hangi kanaldan bilgi beslenmesine sahip oldduğu belli olmayan bu şahıslar, hiçbir ayette, hiçbir hadiste rastlanmamasına rağmen, “Vahiy” kaynaklara dayanarak, “Fetva” verme yarışına da giriyorlar.
.
Dinimizi en sade haliyle, “Ahlaklı insan olmak” şeklinde algılamamız bile yeterli olacakken, onu “anlaşılmaz ve bilinmezler” içinde “zorlaştıranlar” tarafından, her türlü numaralara da maruz kalıyoruz...
.
Günümüz Fetvacılarından olan biri, yine ulvi bilgilerini konuşturarak fetvasını vermiş.
.
Kendisine ait sitesinde, gelen soruya,
“Sünni bir kadının, Alevi bir genç ile evlenemeyeceği” fetvasını verivermiş.
.
Soru şöyleymiş:
“Benim 22 yaşında bir kızım var ve okul arkadaşları arasından bir gençle konuşuyor ve ciddi olarak neticelendirmeye niyetliler. Aileyi araştırdık, ailenin çok iyi bir aile olduğunu öğrendik ancak delikanlı ve ailesi Alevî mezhebinden. Bu durum karşısında ne yapacağımı şaşırmış vaziyetteyim, Alevi inançlı biriyle Sünni inançlı birisinin evlenmesi caiz midir?”
.
Öncelikle soruyu sorana şöyle demek lazım:
“Ahlaklı, namuslu bir kişiyi mi?”
Yoksa,
“Ahlaksız, namussuz bir kişiyi mi?” damat olarak istersin.
.
Çok iyi bir ailesi olduğunu öğrendiği birinin, “Alevi olup, olmaması neyi değiştirecek” anlamadım?
.
Kahraman’ın cevabı şöyle olmuş:
“Alevilik babadan oğula geçen bir soy, bir kan bağı değildir. İnsan bugün Alevi, yarın dönüp Sünni veya tersi olabilir. Bu gencin ailesi Alevi olmakla beraber gencin kendisi İslam’a Sünniler gibi inanıyorsa, Amentüyü bizler gibi kabul ediyorsa o makbul bir Müslüman’dır.”
.
“Eğer bilerek Aleviliğini koruyorsa, Alevilere ait olup İslam ile bağdaşması mümkün olmayan inançları ve uygulamaları muhafaza ediyorsa o genç ile Sünni bir kız evlenemez. Durumunuzu buna göre inceler kararı siz verirsiniz.”
.
Ey fetvacı!
Ben doğduğumdan beri gerek sosyal yaşamımda, gerek askerliğimde ve gerekse iş yaşamımda “Alevi” olarak nitelendirdiğin bir dolu insanlar tanıştım, çalıştım.
.
Hiç birinden zarar görmediğim gibi aksine bana en yakın olanlar da kendileriydi.
.
Senin söylediğin:
“Alevilere ait olup İslam ile bağdaşması mümkün olmayan inançları ve uygulamaları…” ne demek bir açıklasaydın bize.
.
Ben hiç böyle bir şey görmedim, duymadım...
.
Benim de içinde bulunduğum ‘Sünni!’ grupta “İslam ile bağdaşması mümkün olmayan binlerce örnek” gösterebilirim.
.
Etrafımızda Fetvacı bitmiyor ki,
Biri bırakıyor,
Diğeri başlıyor…
.
İşte bunlardan biri de,
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz…
.
Hatırlamayanlarınız için şu satırları yazayım:
Engin siyaset bilgisi ile zamanında söylediği, “Hiçbir şey olmasa bile kesin bir şey oldu” sözü ile hatırlarsınız.
.
Ulaşılmaz siyasi görüşüne ek olarak şimdi de Yüce dinimiz İslam’ı hatmetmiş biri olarak karşımıza şu Fetva ile çıktı:
“Recep Tayyip Erdoğan’ı iktidarda tutmak ve onun yaptıkları sebebiyle sevap hanemize bir şeylerin yazılıyor olması çok büyük bir şey. Oylarımız ile Tayyip Bey’e destek verdiğimiz için hanelerimize sevap yazılmaya devam ediyor…”
.
Ağrı’da “Genişletilmiş İl Danışma Meclisi Toplantısı” na katılan Yavuz, il protokol üyeleri ile beraber Kültür ve Kongre Merkezinde partililerle bir araya geldiğinde söylemiş bu cümleyi.
.
Dinimiz adına konuşanlar, fetva verenler keşke İslam’ın “hoş görüsünden ve sevgi dilinden” bahsetseler.
Keşke İslam’ın “iyi insan, iyi ahlak” tarafını ön plana çıkarsalar.
.
Birileri,
Bölücü dilleri bıraksalar, “Dinimizi siyasete alet etmeseler” de artık kendi önümüze bakıp dinimizi tüm saflığı ile yaşayıp, muhasır medeniyetlere ulaşsak...
…
Medeniyete ulaşırken elbette taşlı, tozlu ve dikenli yollar olacaktır.
Bizler ülkemizde dini sağlam nesiller yetiştirdiğimizde, bu zararlı sayılan yolların bize zarar vermesi mümkün değildir.
.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Urfa’da yaptığı bir konuşmada şunları demiş:
“İnsanlar bilinçli olarak dinden uzaklaştırılıyor. Tarihte görülmediği kadar sosyal medya ve iletişim kanalları ile gençlerimize, çocuklarımıza sürekli dinsizlik aşılanıyor. Uyarıcılık görevimizi yapmamız lazım.”
.
Dinden uzaklaşması için temelinin bozuk olması lazım.
Bozuk olmaması için genç nesillere İslam’ın güzel ahlakıyla örnek olmak lazım.
.
Terörle anılan İslam’a engel olmak lazım.
.
Haram kavramının kötülüğünü beyinlere iyice çakmak lazım.
.
“Çalmamak lazım,
Yolsuzluk yapmamak lazım,
Devlet mallarını korumak lazım,
Yoksulluğa sahip çıkmak lazım,
Din ile bölücülük yapmamak lazım…”
.
Böylesi kavramlarla yetişmiş bir neslin değil sosyal medya kanalları, Cihanın tüm kötülükleri üzerine gelse dinden çıkmaları mümkün olamaz…
***
HERKESİN DERDİ BAŞKA
Türkçe literatürümüzde, “Kedinin ciğere baktığı gibi bakmak” şeklinde bir deyim vardır.
“İmrenerek ve iştahla ele geçirme isteği ile bakmak” manasını taşır.
.
Bu bakış sonunda ciğeri elde edeceğiniz belli değildir.
Bakmanıza veya icraatınıza göre değişir.
.
Derdim size bu konuda ders vermek filan değil tabi.
Ne haddime!
Benim derdim:
“Ciğer” ile.
.
Şu haberi görünce yazmadan geçemedim.
“Adana’da 42 yıldır kebapçılık yapan Yaşar Aydın, fiyat artışına rağmen ciğer bulunmadığına belirterek, ‘Ciğer fiyatı aldı başını gidiyor, durdurmak imkânsız. ‘Adana’ya gel, ciğerimi ye’ diyoruz ama ciğer yiyemez olduk.
Eskiden ciğer kullanılan bir şey değildi ama ciğer fiyatları aldı başını gidiyor. Şu anda 110 TL’ye kadar ulaştı. Ciğer fiyatları artmasına rağmen ciğer bulunmuyor, kısıtlı. Eskiden garibanın yemeğiydi ama şu anda zenginin yemeği oldu’ diye konuştu.”
.
Bu durumda insanlar da kedilerin yanında, “Ciğere ulaşamayıp, karşısına geçip bakacak…” anlaşılan.
.
Belki de deyim şöyle değişecek:
“İnsanın ciğere baktığı gibi bakmak…”
.
Böylece ülkemizde herkesin derdi başka başka olacak:
“Kimi ciğer peşine düşecek, kimisi de sevap…”
***
SOYADI KİMİN
Türkiye 2020 yılı evlenme ve boşanma istatistikleri açıklandı.
.
Evlenen çiftlerin sayısı,
2019 yılında 542 bin 314 iken,
2020 yılında %10,1 azalarak 487 bin 270 olmuş.
.
Boşanan çiftlerin sayısı,
2019 yılında 156 bin 587 iken
2020 yılında %13,8 azalarak 135 bin 22 olmuş.
.
Bu arada evlenme yaşı da yükselmiş.
.
Evlilik gibi kutsal müessese günümüzde pek ciddiye alınmıyor.
.
Bugün evlen, yarın boşan gibi bir gelenek söz konusu.
.
Nikâh dairesinden dönenler,
Düğünde kavga edip ayrılanlar,
Salona bile gelmeyenler…
.
Evlenme kısmı güzel olsa da, boşanma kısmı hiç hoş değil.
Hele arada bir de çocuk varsa…
.
Boşandıktan sonra bir dolu sıkıntı.
Çocuk arada kalıyor, zaten olan da ona oluyor.
.
Günümüz dünyasında çocuğun “erkeğe ait” olduğu kısmında uygulanan kanunla soyadını babasından alıyordu.
Ancak Yargıtay “Çocuk, soyadını babasından alır” kısmını değiştiren bir kanunu onadı.
.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, İzmir'de 14 yaşındaki “Çocuğun annesinin soyadını kullanmasına” ilişkin verilen karara babasının yaptığı itirazı reddederek kararı onadı.
.
Bundan böyle boşanan çiftler arasında velayeti anneye verilen çocuk, annesinin soyadını taşıyabilecek.
.
Kadınlar gözünüz aydın…
Bence kazanılmış büyük bir hak…