Dünyanın ve ülkemizin sorunlarının en başına “Kadına şiddet” i oturtmak hiç zor değil.
Dünyanın ve ülkemizin sorunlarının en başına “Kadına şiddet” i oturtmak hiç zor değil.
.
“Kadını aşağılama ve itibarsızlaştırma” anlayışının insan hayatına yaratıldığından beri girmiş olması ve bu ikincil davranışın uzay çağında da hala sürdürülüyor olması insanlık tarihi için utanç verici bir durumdur.
.
Din yaşamının başlamasıyla umut bekleyen kadınların tam tersi uygulamalrla dibe vurmasıyla, “İnanç faktörünün de ilaç olamayacağı” düşüncesi yayılmış oldu.
.
Günümüz toplumunda kadınlara hak veriyormuş gibi yapanlar hala var.
Onları sadece oy deposu olarak gören siyasetçiler olduğu müddetçe, sonuç alınamayacaktır.
.
İşin tek yolu var:
“Amazonlar Partisini kurmak…”
.
Pazartesi günü gazetelerde ilginç bir haber okudum.
Ancak sıra geldi.
.
Başlığı şuydu:
“Evlenmeyi düşünenler dikkat...
Uygunluk belgesi geliyor…”
.
Haberin devamı şöyle:
“Kadına yönelik şiddetle mücadelenin önlenmesi için milletvekillerinden, ‘Evlilik öncesi çiftlerin eğitime tabi tutulması ve kişilerin şiddet geçmişlerinin araştırılarak psikolojik rapor alması’ teklifi geldi.”
.
Son yıllardaki “Leblebi gibi boşanmalar” için nihayet baştan önlem almak düşünülmüş.
Meclisteki vekiller nihayet sosyal yaşamı düzenleyecek formüller peşine düşmüşler demek ki.
Bizim için en azından sevindirici.
.
Öyle ya,
Önüne gelen evlenirse,
Evliliğin değerini bilmeyenler yüzüğü takarsa olacağı buydu.
.
Haber devam ediyor:
“Kadına yönelik şiddetin araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla TBMM’de oluşturulan Araştırma Komisyonunda, milletvekilleri ilginç tespit ve önerilerde bulundu.”
.
Yapılan tespit ve önerilerin bazıları şöyle olmuş:
.
Çiğdem Erdoğan Atabek
(AKP Sakarya Milletvekili):
“İspanya’da olduğu gibi biz de ülkemizde bölgesel olarak stratejiler üretebiliriz. Çünkü Diyarbakır’da Gaziantep’te duyduğumuz hikâyeler, İstanbul ve Ankara’dan tamamıyla farklıydı. ‘Bölgesel mücadele yöntemleri’ belirlersek faydalı olur diye düşünüyorum.”
.
Yelda Erol Gökcan
(AKP Muğla Milletvekili):
“Kadın cinayetleri gerek dünyada gerek Türkiye’de almış başını gidiyor. Kadına yönelik şiddetle mücadelede sıfır toleransın, özellikle zihniyet dönüşümünün gerçekleşebilmesi için bu işe daha güçlü bakmalıyız. Belki ileride, ‘Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Bakanlığı’ olabilir ama en azından Bakanlık kuruluncaya kadar ‘Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Başkanlığı’ kurulabilir. Güçlü ve bütçesi olan bir başkanlık olmalı. Ayrıca TBMM’de daimi bir kadına yönelik şiddetle mücadele komisyonu ve bu konuda ‘Özel İhtisas Mahkemeleri’ kurulmalı.”
.
Öznur Çalık
(Komisyon Başkanı ve
AKP Malatya Milletvekili):
“İspanya’da kadına yönelik şiddetle mücadelede hem ceza, hem hukuk yargılaması yapan ihtisas mahkemeleri var. Cezayı veren mahkeme, nafaka, velayet gibi hususlara da karar verebiliyor. Bu durum daha hızlı karar alınmasını ve uygulanmasını sağlıyor.
Bölgesel çalışmalarla ilgili de biz hem yerel bazlı, hem de bölge bazlı çalışmaları yapıyoruz ama bunu da artırmamız gerekiyor. ‘Evlenmeye aday olan çiftlerin mutlaka ön eğitimden, bilgilendirmeden geçirilmesi ve bu eğitim sonrası aldıkları ehliyetle evliliklerine başlamaları’ gerekir.”
.
Esin Kara
(MHP Konya Milletvekili):
“’Nüfusu 100 bin üzerinde olan belediyelerin konukevi açması gerekiyor.’ Açmayan belediyelerle ilgili bir yaptırım, zorlama getirebilir. Ayrıca uzmanlık mahkemelerinin yetkisinin artırılması, daha hızlı karar alınması sağlayacaktır.
Kadın konukevinde kalanlara mesleki eğitim verilerek, istihdam edilmeleri sağlanabilir. ‘Kötü yola düşmüş ve o yoldan kurtulmak isteyen kadınlara yönelik de çalışma yapılabilir. Belki onların rehabilite edilmesi, topluma kazandırılması için elimizden geleni yapabiliriz.’
Evlilik öncesinde eşlere şu hakkın da sunulması, yani ‘eşinizin önceden bir sabıka kaydı, şiddet meyli var mı? Bu tarzda bir bilgiyi evlenecek olan iki tarafa da verilmesi ya da ‘Hani nasıl sürücü belgesi alırken, psikolojik raporları alıyoruz ya, belki gerekirse bir psikologdan rapor alınması’ da önemli olabilir.
Çocuklarımızın da küçük yaşta öfke kontrolü eğitimi alması gerektiğini düşünüyorum.
Okullardaki rehber öğretmenlerin her çocukla 10-15 dakika sohbet ederek çocuktan aile içerisindeki diyaloğu ya da şiddet olup olmadığı bilgisi alınabilir. Aile hekimleri olduğu gibi aile rehberleri de olabilir. ‘Ayrıca, şiddet mağduru kadınların ulaşabileceği şekilde 7/24 sistemine göre psikolog ve sosyologlar çalışmalı.’
İhtiyaç olduğu anda kadın telefonla çağırabilir, nöbetçi psikolog şeklinde olabilir.”
.
Tuba Vural Çokal
(AKP Antalya Milletvekili):
“Bu psikolojik rapor konusu çok önemli gerçekten. Evlilik öncesi insanlardan Hepatit-B testi isteniyor, kan testi isteniyor. Gerçekten bu işi evlenirken bir tık daha zorlaştırmak, ama boşanmaları kolaylaştırmak gerektiğine inanıyorum.
Yani özellikle Aile Sağlığı Merkezlerinde bir psikoloğun bulunması gerektiğine inanıyorum.”
.
Durum bu.
Kadın Milletvekillerimizin bu önerileri sadece konuşmakla mı kalacak, yoksa kanunlaşıp hayata geçecek mi?
***
ATATÜRK OLSAYDI
Atatürk ile ilgili o kadar çok anektot var ki.
Hepsi birbirinden değerli.
.
10 Kasımda bana ayrılan köşenin yetmesi mümkün değildi, dün de yazdım.
Yine yetmedi haliyle.
.
Ama bunu muhakkak yazarak, O’nun değerini bir kere daha perçinlememiz lazım.
.
Yazarı belli değildi, ismi yazmıyordu ancak, Prof. Oktay Sinanoğlu’ndan aktarılmış bir yazıydı.
.
“Trakai, bir göl köyüdür.
Nerede olduğunu biliyor musunuz?
İnanın bu yazıyı yazana kadar nerede olduğunu ben de bilmiyordum; daha da ilginci hiç duymamıştım.
Tesadüfen bir watsapp grubunda okumasam duyacak da değildim.
.
İşte bizim, geçmişimizle ilgili bilgi dağarcığımız bu kadar!
Bu gibi yazıları yazarken yüzümün kızarmadığı an hiç olmadı!
Bilgimiz çok az ve hiç de umursamıyoruz!
Cahilliğimizden artık utanmıyoruz ve utanç duygumuzu ne yazık ki kaybettik!
.
Neyse biz konumuza gelelim.
Trakai, 7-8 bin nüfusa sahip bir göl köyüdür. Bu yer Litvanya’da bulunmaktadır.
Bir şekilde haritada bir kez bakmanızı öneririm.
Baktığınızda Türk ve Müslüman dünyasıyla hiç ilgisi olmayan bir coğrafyada olduğunu göreceksiniz.
Bu coğrafyada yaklaşık altı yüz yıldır yaşayan, Musevi inancından olan (Yahudi değil) Karay Türkleri yaşamaktadır.
.
Büyük Litvanya Kralı Vytautas Kuman soyundan gelen Kırım Türklerine toprak vererek bu bölgeye yerleştirmiş.
Buraya yerleşen Karay halkı o günden bu güne kültürünü, dilini ve kendine has yaşantısını sürdürmeye ve o bölgede asırlarca yaşamaya devam etmişlerdir.
Tarihsel süreçte ne Osmanlı, ne de başkalarının bunlardan haberi olmuş.
Ufak bir topluluk, uzak bir coğrafya...
.
Eee, haliyle kimsenin umurunda değiller.
Ta ki Prof. Oktay Sinanoğlu 1970’lerde Atom fiziğiyle alakalı bir toplantı için Litvanya'ya gidene kadar!
.
Toplantı sonrası Sinanoğlu’nun arkadaşı olan Profesör Yutsis, kendisini ilgisini çeker diye Trakai’ye götürüyor.
Harika bir yer ve tarihi binalar...
Sinanoğlu hayran kalıyor oraya.
.
Orada köyün ihtiyar meclisinin başı olan aksakallı bir adamla tanışır ve köy hakkında konuşmaya başlarlar.
Uzun uzun konuşurlar; hem de Türkçe!
Aksakallı, bakın Sinanoğlu'na neler söylemiş:
“Atatürk’ümüz zamanında Türkiye’den O’nun gönderdiği elçiler gelir; bize Türkçe dergiler, kitaplar getirirdi.
Atatürk vefat etti, Türkiye’den ses seda kesildi. Size ne oldu?”
.
Düşünebiliyor musunuz?
O kadar savaşları yapacaksın.
Bir ülkeyi yeniden yaratacaksın,
Onu kalkındırmak için hızlı davranıp onca kurumu kuracaksın,
20. asrın gelişmiş medeniyetine bir an evvel ulaşabilmemiz için ileri hamlelerini zamanımızın hız kavramının üstünde yapmak için çaba sarf edeceksin ve bir de dünyanın neresinde olursa olsun, soydaşlarını yalnız bırakmamak için onlara da ulaşacaksın!
Bir an insanın içinden “Yok be!” demesi geliyor değil mi?
.
İşte onun için Mustafa Kemal Atatürk oluyor! Onun için yüz yılın lideri oluyor!
Onun için savaştığımız düşmanlar bile ona hayran oluyor!
Onun için önünde saygıyla eğiliyorlar!
Onun için dünyaya Kurtuluş Savaşı örnek oluyor!
.
İçimden şunları haykırmak geçiyor:
“Atatürk ölünce, Türkler uyudu.
Atatürk ölünce, Türkler kendini unuttu.
Atatürk ölünce, devşirmeler türedi.
Atatürk ölünce, ülke hızla geriye gitmeye başladı.
Atatürk ölünce, halk uyumayı seçti ve hala uyuyor!”
.
Şunu bir kez daha anladım ki Atatürk üstün zekâsı ve enerjisiyle Türk’ü en yüksek yere çıkarmayı kendine görev edinmiş, Türk’e ve Türklüğe âşık bir insandı!”
.
Bu yazıyı yorumlayacak bir durum yok.
Her şey ortada zaten…