Çok cimri bir aile vardır. Bu ailenin bütün fertleri cimridir. Çocuk okuldan eve soluk soluğa koşar ve doğru babasının yanına gelir.
Çok cimri bir aile vardır.
Bu ailenin bütün fertleri cimridir.
Çocuk okuldan eve soluk soluğa koşar ve doğru babasının yanına gelir.
Babasına iftiharla ve heyecanla anlatır.
-“Baba, ben bugün otobüse binmeyip otobüsün peşinden koştum. Böylece otobüse vereceğim para cebimde kalmış oldu” der.
Babasından yaptığı bu hareket sonucu iltifat beklemektedir fakat umduğunun tersini görür.
Suratına bir tokat yedikten sonra şu cevabı alır:
-“Ulan salak oğlum! Taksinin peşinden koşsaydın ya, daha fazla para kalırdı cebinde…”
…
Aşırı sinirli biri, havalimanında check-in bankosundaki ilgili memura hak etmediği yoğun bir hakaret bombardımanına tutmuş...
Müşterinin abartılı kabalığı karşısında, banko memuru sakin ve güler yüzlü bir şekilde davranıyor, hiç cevap vermeden işine devam ediyormuş…
Adam işi bitip gidince, bir arka sıradaki müşteri;
“Sizi tebrik ederim...!” demiş memura:
-“Hiç tahrike kapılmayıp nezaketinizi sürdürdünüz.. Ama bu kadarı da yanlış… Yapabileceğiniz bir şeyler olmalı…”
-“Olmaz olur mu, var efendim… Kendisi New York’a gidiyor, bavulları Berlin'e…”
***
Roma'da dünyaca ünlü San Pietro Kilisesi'nde büyük bir pazar ayini...
Görkemli bir dinsel tören.
Papa bile katılıyor.
Koskoca meydan mahşer yeri gibi...
Kilisenin içi de dışı da tıklım tıklım…
Bu arada kilise kapısında iki adam özellikle dikkati çekiyor...
İkisinin de boynunda kocaman birer levha asili..
Birinde, “Ben koyu bir Hristiyan im, lütfen bana yardım ediniz” yazılı.
Ötekinde ise sadece “Ben koyu bir Yahudi’yim” yazıyor.
Tabii ki Kiliseden çıkanlar Hıristiyan olduğunu ifade eden adama yanaşıyorlar ve ellerini ceplerine atıp cömertçe bir şeyler veriyorlar. Yahudi olduğunu ifade eden adamda ise siftah yok. Bu arada Kiliseden çıkan iyi niyetli biri “Yahudi’yim” yazısı taşıyana sokuluyor.
-“Bana bak kardeş, dürüstlük iyi bir şey, ama binlerce Hıristiyan kiliseden çıkarken, senin Yahudi olduğunu böyle aleni olarak ifade etmen kanımca hiç de akıllıca bir hareket değil. Bak kimse sana para da! Vermiyor zaten. Bence çıkar o yazıyı boynundan sen de şu Hıristiyan gibi...” deyince,
Boynunda “Yahudi’yim” yazılı adam, boynunda “Hristiyan’ım” yazılı olana dönüp sesleniyor:
-“Heey ! Salamon! Herife bak be! Gelmiş bize ticaret öğretiyor…”
***
Aşk gemisinde, Temel ve Amerikalı John şezlonglara oturmuş, batan güneşi seyrediyor ve sohbet ediyorlardı.
Temel: -“Böyle bir gezi aklımdan bile geçmezdi. Bir yangın fabrikamı kül etti. Sigorta paramı ödeyince ‘Oğlum Temel, bunca yıl eşek gibi çalıştın. Şimdi tatil zamanı’ dedim kendi kendime ve geziye çıktım.”
“Tesadüfe bak” dedi John;
-“Benim de çok iyi iş yapan bir restoranım vardı. Bir kasırga, taş üstünde taş bırakmadı. Sigortadan paramı alınca, bu tatile karar verdim.”
Uzun bir sessizlik oldu.
Güneş ufukta kaybolurken, sessizliği Temel bozdu:
-“Kasırgayı nasıl başlattın, Allah aşkına?”
***
Adamın biri Eyfel Kulesi'nin en üstündeki restorana çıkmış barda içmeye başlamış.
O arada biri gelerek bir Eyfel İçkisi istemiş.
Adam hemen sormuş:
-“Nedir bu içki?”
Diğeri cevaplamış:
-“Ha… Bu mu? Eğer bunu içip bu kuleden aşağı atlarsan, yere çakılmana çok az kala tekrar yukarı çıkarsın…”
Adam de hayretle;
-“Hadi ya. Bir göstersene” demiş.
Diğeri içkisinden bir yudum almış ve aşağı atlamış.
Gerçekten de yere çok az kala tekrar yukarı çıkmış.
Adam “Ben de yaparım” diyerek içkiden bir yudum almış aşağı atlamış…
Ancak işler beklediği gibi olmamış.
Büyük bir gürültüyle yere çakılmış.
O sırada barmen diğer adama dönerek;
-“Çok adisin lan Süpermen…”
***
Mafya babası haraçlarını toplaması için yeni bir tetikçi buldu.
Seçtiği adam sağır ve dilsizdi.
Çünkü baba, bu tetikçi yakalanırsa polise fazla bir şey anlatması mümkün olamaz diye düşünüyordu.
Baba, bir gün ödemelerin geciktiğini fark etti ve tetikçiyi odasına aldırttı, bir de işaret dilini bilen tercüman buldular.
Tercüman işaretle sordu:
“Para nerede?”
Sağır dilsiz işaretle tercümana anlattı:
“Ne parası? Benim paradan maradan haberim yok. Neden bahsettiğinizi anlamıyorum.”
Tercüman tercüme etti:
“Neden bahsettiğinizi anlamıyormuş.”
Baba 38'liği koltuk altından çekip sağır dilsizin beynine dayadı:
“Şimdi sor bakalım, para nerede?”
Tercüman işaretle sordu:
“Para nerede?”
Sağır-dilsiz kan ter içinde, işaretle yanıt verdi:
“Şehir merkezindeki parkta, büyük heykelin olduğu kapıdan girince soldan 3. ağacın kovuğunda iki yüz bin dolar var.”
“Ne söyledi?” diye sordu baba.
Tercüman yanıtladı:
“Dedi ki, hala neden bahsettiğinizi anlamıyormuş, ayrıca o tetiği çekmek biraz cesaret istermiş.”
***
Temel bir yarışmaya katılır ve kazanır.
Kendisine bir kitap hediye edilir.
Kitabın adı da “Düz Mantık” tır.
Temel hediyeyi alırken sorar;
-“Bu kitapta ne yazıyor?”
-“Okuyunca öğrenirsin...”
-“Ben onunla uğraşamam, anlat bakayım sen bana.”
-“Pekâlâ. Bak şimdi; senin evinde akvaryum var mi mesela?”
-“Evet var...”
-“O zaman içinde su da vardır?”
-“Evet var...”
-“İçinde su varsa balık da vardır?”
-“Evet var...”
-“Balık varsa hayvanları da seviyorsundur sen?”
-“Evet...”
-“Hayvanları seviyorsan insanları da seversin herhalde?”
-“Evet...”
-“O zaman senin sevgilin de vardır?”
-“Evet var.”
-“Yaşlı görünüyorsun o zaman sen evlisindir?”
-“Evet.”
-“E karın olduğuna göre de, homoseksüel değilsindir?”
-“Evet.”
-“Bak gördün mü? Düz mantık buna denir işte...”
Temel çok etkilenir. Kitabı alır koltuğunun altına eve doğru giderken Dursun'u görür...
Dursun sorar;
-“Temel o ne?”
-“Düz mantık kitabı!”
-“Nasıl bir şey bu anlat bakayım...”
-“Bak şimdi; sizin evde akvaryum var mı?”
-“Yook!”
-“O zaman sen eşcinselsin…”
***
Bir akşam vakti cimriliği ile ün salmış Salamon ile dostu Mişon, dükkanlarının önünde oturuyorlardı.
Bu esnada, akşam gazeteleri satan bir çocuk bağırarak yanlarından geçti:
-“Yazıyooor! Yazıyooor! Bugünkü vapur kazasını yazıyooor!”
Salamon dükkân komşusuna:
-“Gördün mü şimdi aksiliği? Benim kadın Raşel’de bu sabah Ada'ya gittiydi!”
-“Öyleyse bir gazete al da, kazanın tafsilatını öğrenelim.”
-“Yarın sabahki gazeteyi alırım daha iyi. Onda boğulanların isimleri de yazılıdır.
***
Uzaya gönderilecek kişinin seçimi yapılacaktı.
Uzay Araştırmaları Merkezi'ne başvuranlardan en fazla bir Alman, bir Fransız ve Temel üzerinde duruldu.
Adaylar tıbbi muayeneden geçirildikten sonra, başkanın karşısına çıkarıldılar ve açıktan açığa pazarlığa başladılar.
Alman:
-“Ben, dedi, bu iş için 20.000 dolar isterim. Gidip dönmemek de var. Onun için 10.000 doları yolculuktan önce çocuklarımla birlikte dünya turuna çıkıp yiyeceğim. 10.000'ini de karıma bırakacağım, benden sonra hayatta bir dayanağı olsun.”
Fransız:
-“Ben 30.000 dolar isterim. 10.000 dolar kendime lâzım. 10.000'ini karıma bırakacağım. Geri kalan 10.000'ini de metresime vereceğim!”
Temel bir kenarda küçük bir kâğıdın üzerinde harıl harıl bir takım hesaplar yapıyordu.
Neden sonra:
-“Ben 40.000 dolar isterim. 10.000 doları önce siz sayın başkana rüşvet olarak bırakacağım. 20.000 dolarını fezaya gitmesi için Alman'a vereceğim. Eh, Allah bin bereket versin, kısa günün kârı 10.000 dolar da bana yeter!”
***
Sultan III. Murad zamanında, padişahın hoşuna giden bir, dalkavuk varmış... Padişahın huzurunda yapmadığını koymaz, Sultan'ı eğlendirir, çıkarken de parasını alır gidermiş...
Yine bir gün huzurda mesleğim icra edip çıkarken, verilen altın kesesini almamış:
-“Hayır padişahım, bu sefer altın değil, yüz sopa vurulmasını isterim!”
Herkes şaşırmış, ama padişah:
-“Vurun bakalım 100 sopayı... Herhalde bir bildiği vardır, görelim hele...”
Dalkavuğu yere yıkmışlar, falakaya yatırmışlar, başlamışlar tabanlarına vurmaya...
“Bir, iki, üç... On... Yirmi... Otuz... Kırkdokuz, elli” derken dalkavuk bağırmış:
-“Durun, benim bir ortağım var, yarısını da ona vurun, hakkı geçmesin...”
-“Kim senin ortağın?”
-“Sizin bostancıbaşınızdır padişahım. Ne zaman sizin ihsanınıza nail olsam, saraydan çıkarken kesedeki altınların yarısını alır. Mademki ortağım, sopanın yarısı da ona vurulsun...”
***
Eski başbakan Yıldırım Akbulut ile zamanın Bakırköy belediye başkanı Yıldırım Aktuna, bir gün ortak toto oynamışlar.
İki Yıldırım, kolonları özenle ve dikkatle doldurduktan sonra sıra isim adres yazmaya gelmiş.
Aktuna, hemen kendi adını adresini yazıp basmış imzayı...
Yıldırım Akbulut itiraz etmiş:
-“Olmaz! Ya 13+1 tutarsa, ben nasıl hak iddia edeceğim? Sen kendi adını adresini yazdın.”
Aktuna:
-“Haklısın, ama kolayı var. Senin ismini benim soy ismimi yazalım. Ortak olduğumuz anlaşılır.”
Biraz durduktan sonra cevap vermiş Akbulut:
-“Tamam öyle olsun!...”