Rusya’da Perestroika ve Glasnot öncesi dönemde seçim yapılıyormuş.
Seçmenin biri eline verilen zarfı açmak isteyince, sandık başındaki görevli memur müdahale etmiş:
“Hey ne yapıyorsun?”
“Bir şey yaptığım yok.” demiş, “Sadece kimi seçtiğimizi bilmek istedim de...”
Memur gülerek başını sallamış:
“Olmaz öyle şey. Seçimin gizli olduğunu bilmiyor musun?”
.
Bunca yaşanandan sonra iktidar seçime giderek nasıl oy isteyecek, kestiremiyorum.
.
İnsanlar ekmek bulamazken,
Neredeyse sürünürken;
“Ama biz köprü, otoyol, tünel yaptık” diyerek oy isteyecek olmasına halkın “İyi yaptın” demesini beklemek iyi niyetin daniskası olur.
.
Dün akşam pazar dağılırken geçtim içinden.
Birçok kadın, çoluk çocuk yerlerden sebze, meyve topluyordu.
.
Daha önceleri de geçmiştim hiç bu kadar fazlasını görmemiştim.
.
Böylesi bir fotoğraf altında seçime gidilecek.
İktidar bize Perestroika ve Glasnot öncesi Rusya’da ki gibi “Çok gizli” bir seçim yaşatacaksa mesele yok.
.
Hani ipuçları da yok gibi değil.
.
Türkiye Bilimler Akademisi Asli Üyesi Prof. Dr. İzzet Özgenç ne demişti?
“Toplum ağır ekonomik bunalım sebebiyle OHAL ilanına hazırlıklı olması gerekiyor…”
.
Buyrun.
Ekonomik buhran olduğunu sadece biz değil, herkes söylüyor.
Hatta sonucunda OHAL ilan edilebileceği de söylenmeye başlandı.
.
İyi ama ekonomi ile OHAL ne alaka?
.
Olağanüstü hal (OHAL):
Olağanüstü yönetim usullerinin uygulanmasını gerektiren “Doğal afet, tehlikeli salgın hastalık, ağır ekonomik bunalım, kamu düzenini ciddi biçimde bozan yaygın şiddet olayları” gibi durumlar.
.
Anayasada şöyle diyor:
“Anayasanın tanıdığı hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelen ve olağanüstü hal ilanını gerektiren hallerden daha vahim olarak;
Şiddet hareketlerinin yaygınlaşması veya savaş hali,
Savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi,
Ayaklanma olması veya
Vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışmanın veya ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten veya dıştan tehlikeye düşüren şiddet hareketlerinin yaygınlaşması sebepleriyle,
Cumhurbaşkanı Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik Kurulunun da görüşünü aldıktan sonra, süresi altı ayı aşmamak üzere yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde sıkıyönetim ilan edebilir.”
.
Kastedilen şurası:
“Ağır ekonomik bunalım…”
.
Bu memlekette OHAL ilan edilmesi demek, “Ağır ekonomik bunalımı kabul etmek” demektir.
.
“Ortada bir şey yok, dış güçler, iç güçler” filan deniliyor ya…
.
Hani tüm bunların sorumlusu “Muhalefet” deniliyor ya…”
.
“Faizler düşünce ortalık düzelecek zaten” deniliyor ya…
.
Anlaşılan ortaya “Ağır ekonomik şartlara” dayanacak, “OHAL ilan edilebilir” şeklinde bir taş atıldı.
Uzmanlar da bunu, “Genel seçimin OHAL altında yapılabileceğinin işareti olarak” gördüler…
.
16 Nisan 2017’de “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” nin kabul edildiği “Anayasa Referandumu” da “OHAL” altında yapılmıştı.
.
O tarihte “Hukuki olup olmadığı” tartışılmış, ama aksi bir sonuç çıkmamıştı.
.
Ancak referandum süresince;
OHAL’in tanıdığı yetki ile çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle (KHK’larla) yaklaşık 150 basın kuruluşunun yayınına son verildi.
.
Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) belirlediği esaslar ve kurallar arasında özel yayın kuruluşlarının taraflara eşit süre verme zorunluluğu da bulunurken;
Çıkarılan bir KHK ile özel televizyonların referandum ve seçim dönemlerinde Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) belirlediği esaslara aykırı yayın yapanlara verilecek yayın durdurma ve para cezaları yürürlükten kaldırıldı.
.
“OHAL ilan edilip seçime gidilir mi?” bilemem, ancak birçok iktidarın daha önceki uygulamalarına bakılınca kesin olarak “Olmaz” demek çok zor…
.
Rusya eski devlet başkanlarından Brejnev yoksul bir ailenin çocuğuymuş.
Yüksele yüksele devlet başkanlığı makamına gelmiş.
Bir gün annesini başkent Moskova’ya çağırmış.
Kremlin Sarayı'nı dolaştırmış ve:
-“İşte anneciğim, şimdi artık ben buralarda oturuyorum.”
Annesi hiç sesini çıkarmadan üzgün halde başını sallamış:
-“Vah vah oğluma...” demiş.
Brejnev içinden:
-“Annem burayı beğenmedi galiba…” diyerek, alıp onu dağ evine götürmüş.
Bir dağın tepesinde karlar içinde nefis bir saray yavrusu...
-“Bak anne burası da benim...”
Yaşlı kadın yine içini çekerek:
-“Vah vah oğluma...” demiş.
Brejnev annesinin bu haline bir anlam verememiş ve biraz bozulmuş.
Annesini alıp Karadeniz kıyısındaki yazlık köşküne götürmüş:
-“Bak anne burası da benim yazlık sarayım.”
-“Vah vah oğluma, çok acıyorum sana...” deyivermiş.
Brejnev bu sefer iyice kızmış:
-“Ne oluyor sana anne? Benim bu halime sevineceğine üzülüp sürekli ‘vah vah’ diyorsun. Neden?”
Kadıncağız yine üzgün bir şekilde cevaplamış:
-“Ben üzülmeyeyim de, kim üzülsün oğlum... Bir gün komünistler gelirse, ne olacak senin bu halin?”
***
BU KURUFASULYE
Şu kuru fasulyenin ne kadar mübarek bir sebze olduğunu ülke olarak hepimiz biliyoruz.
.
İsmini yazarken şöyle güveçte olanını düşünüyorum da resmen ağzım sulanıyor
.
Zamanında yedi buçuk lira olunca pahalılığına inanamayanlar onun hakkında şarkı bile yazmışlardı.
.
“Bu fasulye yedi buçuk lira… Hem kaynasın, hem oynasın…”
.
Yedikçe yiyesiniz gelir, doymak bilmezsiniz tadına.
.
Bu kadar güzelliğin bir kusuru da var tabi.
Nedir o?
Gaz…
Yani bildiğiniz “O.uruk…”
.
Evet bilimsel açıklamasını internette buldum.
“Kuru fasulye vücudumuzda simbiyont bakteriler tarafından parçalanırken ise hidrojen, nitrojen ve karbondioksit gibi gazlar ortaya çıkıyor. Kısacası oligosakkaritlerin sindirimi için enzimlerimiz yetersiz kalıyor ve kuru fasulye gibi baklagiller yendiğinde bağırsaklarda normalden daha fazla gaz oluşuyor…”
.
Çok açıklayıcı olduğunu sanmıyorum ama bize ne.
Bildiğimiz şu;
“Kurufasulye yiyice gaz çıkıyor…”
.
Bu gaz çıkışına çoğumuz “Öfff”, “Ne pis şey!” diyerek kokusuna tepki gösterip iğreniyoruz, ancak elin oğlu öyle değil.
.
“Oh ne güzel”, “Mis gibi” diyenler de var.
.
İnanmadınız değil mi?
.
İşte haber şöyle:
“ABD’de yayınlanan ‘90 Day Fiance’ın dizisinde birkaç kez rol alan Stephanie Matto isimli bir genç kadın, müthiş bir girişimcilik örneği göstererek vücudundan çıkardığı gazı kavanoza koyup satmaya başlamış.”
.
Normalde tanıdığınız birisi size yanaşıp;
“Çok iyi bir fikrim var. Çıkardığımız gazı satalım” şeklinde bir öneri yapsa, ağzına kürekle vurursunuz ‘Dalga geçiyor’ diye.
.
Ama durum hiç öyle düşündüğünüz gibi değil.
.
Stephanie Matto, çıkardığı gazı kavanoza koyup satmaya başladığın dan beri haftada 70 bin Dolar (1 milyon Türk Lirası) kazanıyormuş.
.
Gaz çıkarmak için gaz yapan yiyecekler yediğini söyleyen Stephanie Matto, yaptığı işi normal bir iş olarak adlandırırken, paketlemesini kendisine özgü yöntemlerle yaptığını açıklamış.
.
Matto yaptığı açıklamada:
“Kavanozun içine çiçek yaprağı da koyuyorum. Bu aslında kokuyu tutuyor ve daha uzun süre dayanmasını sağlıyor.” Demiş.
.
“Kavanozla işim bittiğinde içine kişisel bir not ekliyorum” diye sözlerine eklemiş.
.
Çıkardığı gaza oldukça rağbet olduğunu açıklayan Matto, “Satın alan insanların kendisini çekici bulduğu için çıkardığı gazı satın almak istediklerini” söylemiş.
.
Eskiden şöyle bir söz vardı halkın arasında:
“İstanbul’un taşı toprağı altın…” diye.
.
Bu laf şimdilerde değişti sanırım:
“Amerika’nın gazı bile altın…”