Hani dilimizde argo bir deyim vardır: “Bırak bu ayakları…”
Anlamı ise: “Bu yalanları, uydurmaları bırak” demektir.
.
Ancak bizler, Çinliler veya bazı ülkeler gibi ayağımızın değerini pek bilmiyoruz.
Bilsek gerçek anlamda, “Ayağımızı pek bırakmayız…”
.
Adamlar yüzyıllar önce ayakları keşfetmiş ve tedavi yöntemlerini bulmuşlar.
.
El yordamıyla basınç uygulayarak ayağa yapılan masaj sayesinde vücuttaki sinirler yoluyla belirli organlarda ve vücut sistemlerinde şifa bulunmuş.
.
Bu metoda refleksoloji denmiş.
.
Bir zamanlar gittiğimiz Tayland’da her sokak başında bu ayak masajını yapan yerler mevcuttu.
Kaldırımlarda kurulu şezlonglara uzanan halk, oldukça ucuz maliyetle sabah, akşam masaj yaptırıyorlardı.
.
Antik Çin'in inancına göre her insanda “Hayat Enerjisi” vardır ve sürekli akış halindeymiş.
Bir kişi stresli hissettiğinde, vücudu Hayat Enerjisi’nin akışını engelliyor demekmiş.
.
İnanca göre bu durum; vücutta hastalığa yol açan bir dengesizliğe neden olmakla kalmayıp sağlık sorunlarını da beraberinde getirmekte.
Böylece refleksoloji, Hayat Enerjisi’nin vücuttaki akışının daimi olmasını, dengeli ve sağlıklı kalmasını amaçlamaktaymış.
.
Bu işi yapan Refleksologlar da nereye baskı uygulayacaklarını belirleyebilmek için “Qi” noktası dedikleri yerleri kullanırlarmış.
Bu bölgelere masaj yaparken kendi enerjilerini, bu noktalardan rahatsız olan bölgeye göndererek tedavi ettiklerine inanırlarmış.
.
Ayakaltında bulunan sinir noktalarına yapılan baskı ile insan vücuduna enerji yollayarak tedavi süreci tamamlanmış oluyormuş.
.
Strese karşı oldukça etkili olduğu söylenen bu masajın, son günlerde stresli günler yaşayan vatandaşlarımıza pek gerekli olduğu kesin.
.
Her ne kadar bu sıkıntılar karşısında sürekli bahane üretenlere “Bırak bu ayakları” desek te, kendi sağlığımız için “Ayaklarımızı” bırakmamamız lazım…
.
Ayaklardan bu kadar bahsedince şu Pazar günü bir ayak fıkrası yazmadan olmaz değil mi?
.
Temel hayvanları araştırma konusuna oldukça ilgi duymaktaymış.
Bir gün bu merakını gidermek için laboratuvarını kurarak çalışmalara başlamış.
Örnek hayvan olarak bir pire almış.
Çok hassas aletler ile işe başlayan Temel, eline bir neşter alarak pirenin ayaklarının ucundan biraz kesmiş ve masanın üzerine bırakmış.
Sonra pireye “Zıpla bakalım” diye seslenmiş.
Doğal olarak zıplayarak dolaşan bir hayvan olan pire, yarım yamalak da olsa zıplamaya çalışmış.
Bunun üzerine Temel hemen pireyi yakalayıp ayaklarının tamamını kesmiş ve masanın üzerine tekrar bırakarak seslenmeye başlamış.
“Zıpla bakayım”
Fakat ayakları kesilen pirede hiçbir hareket yokmuş...
Temel hemen kalem kâğıdı alarak rapor yazmaya başlamış.
“Pire incelendi sonuç: Pire’nin ayakları kesilince kulakları duymamaktadır.”