Dövizin çıkması, sonrasında inmesiyle birlikte gündem değişiverdi.
Dış güçlerin arş-u alaya çıkardığı döviz, bize anlatıldığına göre Reis’in hamlesiyle ve de iç güçlerin vatanperver savunmalarıyla düşüverdi.
.
Bir çıktı, bir düştü…
.
Aklıma Aziz Nesin’in bir öyküsü geldi.
Hatta biz bunu sahnede oynamıştık bile.
Ne alkış almıştık ama…
.
Köyün ağası traktörüne binmiş, kasabaya pazara gidiyormuş.
Yolda köyün çobanı Mehmet’e rastlamış... Mehmet köyün garibanı, yürüyerek gidiyor kasabaya...
Ağa Mehmet’i traktöre çağırmış…
Bir süre sonra, ağanın aklına bir muzırlık gelmiş, “biraz eğlence olur” diye düşünerek, traktörü durdurmuş ve Mehmet’e dönmüş:
“Ula Mehmet” demiş, “şu yolun kenarındaki mayısı gördün mü?” (Malum, köylük yerde hayvan pisliğine ‘mayıs’ denir)
“He gördüm ağam” demiş Mehmet…
Ağa devam etmiş:
“Ula Mehmet, şu mayısı yersen aha bu traktörü sana veririm…”
Mehmet şaşırmış, afallamış…
İçinden: “Ömrü hayatımda böyle bir şeye sahip olamam… Gözümü kapatıp yersem, bu traktörün sahibi olurum…” diye düşünerek “Olur ağam essah mı dediğin?” diye ağanın teklifini de garantiledikten sonra, traktörden inmiş ve yolun kenarındaki mayısı bir çırpıda yutmuş…
Ağanın maksadı aslında Mehmet’le dalga geçmekmiş; ama olanı biteni görünce o da şaşırmış ve sözünde durarak direksiyondan kalkıp traktörü Mehmet’e teslim etmiş…
Akşama doğru pazarda işleri bitince köye dönerken traktörün yeni sahibi Mehmet, ağayı da alıp köye doğru yola çıkmış...
Ama ağanında canı sıkkın…
Çünkü biraz eğleneyim derken gül gibi traktörü çoban Mehmet’e kaptırmış;
Mehmet’in de canı sıkkın:
Çünkü mayısı yediği köyde duyulunca nasıl aşağılanacağını düşünmüş…
Bu düşüncelerle giderlerken, birden traktörü durdurmuş Mehmet ve ağaya dönerek
“Ağam” demiş, “bilirim ki senin de canın sıkkın benim de… Bak şu yolun kenarında ki mayısı görürsün ya... O mayısı yersen, traktörü geri sana veririm” demiş…
Ağa zaten büyük pişmanlık içinde, içine oturmuş traktör…
Hemen atlamış yola ve gözlerini kapatarak bir çırpıda yemiş mayısı…
Sonra Mehmet direksiyondan kalkmış, ağa oturmuş…
Köye yaklaşırlarken Mehmet, ağaya dönüp:
“Ağam, bu traktör pazara giderken senindi değil mi?”
“Evet, benimdi…”
Mehmet devam etmiş:
“Şimdi kasabadan dönerken de senin değil mi?”
Ağa: “Evet benim…”
Mehmet derin bir iç çektikten sonra:
“Peki o zaman biz bu b.ku niye yedik be ağam…” demiş.
.
Nasıl bir savaş bu?
.
Erdoğan’ın dediği “Ekonomik savaş” bu olsa gerek…
“Önce kuru çıkarıyorsun, sonra da düşürüyorsun ve savaşı kazanmış oluyorsun…”
.
İyi de:
Biz bu savaşın neresindeyiz onu anlamadım?
.
Marketlerdeki artan fiyatlarla mücadele ederken, cebimizdeki paraları ay sonuna getirmeye çalışırken harcadığımız çaba eğer savaş ise, bize hiç güvenmesinler biz bu taraftaki savaşı kaybettik.
.
Olayların hala devam ediyor olmasıyla birlikte iktidar kanadından sürekli bir zafer naralarıyla beraber açıklamalar geliyor.
.
“Heyyooo… Kuru düşürdük…”
.
“Hedefimiz, Türk lirasının güçlendirilmesi…”
.
“Çoklu swap anlaşmaları yapılacak…”
.
“İhracatçılarla ilgili yeni düzenlemeler yapılacak…”
.
“Kamuda tasarruf paketi uygulanacak…”
.
“Bütünü kapsayan bir tarım politikası hazırlanıyor…”
.
Hep örnekleri filmlerden veririm, bilirsiniz.
.
Bu sefer ki filim:
2004 yılında Levent Kazak’ın senaryosunu yazdığı, Ezel Akay’ın yönettiği ve Cem Özer, Haluk Bilginer, Şebnem Dönmez, Ata Demirer, Demet Akbağ, Özcan Deniz ve Ahu Türkpençe’nin rol aldığı film şu:
“Neredesin Firuze…”
.
Adama sokak ağzı ile sorarlar;
“Şimdiye kadar neredesiniz birader?”
.
“Siz ki 2002’den beri iktidarda değil misiniz?”
“Siz ki doları 1,25 ten teslim almadınız mı?”
.
“Ne kur düşürmesi?
Ne tarım politikası?
Ne kamuda tasarrufu?
Ne ihracat düzenlemesi?...”
.
Muhalefet size söylemediğini bırakmıyor.
Eee!
İnsanlar haklı, söyletmeyin siz de…
.
20 seneden beri ülke yönetiyorsunuz,
Felaketler olunca “Dış güçler”,
İyi bir şey olduğunda da “Biz yaptık” oluyor nedense.
Sizin hiç suçunuz yok maşallah…
.
Bu arada ben dış güçleri buldum “Haber vereyim” dedim.
İşte onlar:
Bulgar vatandaşının biri Edirne’ye gelmiş.
Elindeki 1000 doları bozdurmuş ve karşılığında 18.000 lira almış.
O gece yemiş, içmiş, eğlenmiş ve 4000 lirasını yemiş.
Karısı kendisini telefonla aramış ve:
“Kör olmayasıca herif, ben seni oraya ‘alışveriş yapasın’ diye yolladım, sen ise paraları pavyonlarda yedin değil mi?” deyince adam korkusundan hemen döviz bürosuna yanaşmış.
Elindeki 14.000 lira ile dolar almak istediğini söylemiş.
Kendisine 1000 dolar vermişler.
Adam şaşırmış.
“Bu işte bir yanlışlık var” diyerek fazla ss çıkarmadan hemen almış dolarını ve doğruca Bulgaristan’a gitmiş.
Karısının karşısına çıkmış ve:
“Ben para filan yemedim, al işte 1000 dolar” demiş.
.
Soru şu:
Bu adam bildiğimiz “Dış minnak…”
Harcadığı 4000 lirayı kim ödedi?
.
Tam seçim arifesinde hala sürekli olarak, “Şunu yapacağız, bunu yapacağız” kelimelerini duymak istemiyorlar…
“Yaptıklarınız, yapacaklarınızın teminatı” olacağı için fazla söze gerek yok.
Zira;
“Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz…”
.
Sizden icraat bekleyen vatandaş çarşı-pazarda alışveriş yaptığında anlayacağını anladı…
Zamanı geldiğinde de gerekeni yapacaktır, hiç merak etmeyin…
.
Bunları yazdıktan sonra aklıma buna uygun bir fıkra geldi ve yazmadan geçemedim.
.
Kumkapı’nın çiçeği burnunda18’lik Ayganuş’unu, yetmişini aşmış ama cebi oldukça para dolu Kirkor Efendiyle zoraki evlendirmişler.
Düğün, dernek, zifaf gecesi ve heyhat!...
Kocamış damat tam zevc görevini ifa edecekken, sekte-i kalpten sizlere ömür olmuş.
‘Ne oldu ne bitti’ diye karakolda ifadesi alınırken Ayganuş, olayı şöyle anlatıyor:
“Aman komser bey hiç sorma. O üste ben altta… Derken birden basladi titremeğe… Ben sandım adam geloor… Meğersem benim Kirkor gidoormuş…”
.
Hani siz “Memleket düzeldi” sanırsınız da, meğerse “Memleket batıyormuş” ya.
O misal…
***
LAMBAYI SÖNDÜRÜN
Son günlerde ülke olarak geçirdiğimiz travmalar karşısında “Omikron” denilen varyantı bile unuttuk.
.
Açıklamalarını nefes almadan izlediğimiz Sağlık Bakanı bile haber-ilgi diziliminde 5. Sıraya düşmüş.
.
İnsanın canı ile ilgili olmasına rağmen virüs ilgisinin kaybedilmesi, “Mal canın yongasıdır” atasözünü bize doğrulattı neredeyse…
Döviz kuru, Omikron’u geçti…
.
Cimriliği ile meşhur Salamon bir gün oğluyla sinemaya gitmişti.
Daha ucuz olduğundan üst kata çıkıp balkondaki yerlerine oturdular.
Salamon oğluna sinema balkonundan aşağıyı gösterip nasihatte bulundu:
-“Buradan aşağıya sarkmak tehlikelidir Moiz.”
-“Basım mı döner baba?”
-“Hayır oğlum.”
-“Şapkam mı düşer?”
-“Hayır.”
-“Asaği düşer ölür müyüm?”
-“Allah yöstermesin! O nasıl söz Moiz? Asağisi birinci mevkidir... Bosuna para harcamayalım…”
.
BioNTech kurucusu Prof. Uğur Şahin yeni açıklamalar yapmış.
“Zamanla Omicron’a karşı bir etkinlik kaybı olacak, bu çok muhtemel” diyen Şahin, “3 kez aşılanmış kişiler bile hastalığı bulaştırabilirler” demiş.
.
“Şahin ayrıca Omicron’a özel bir aşı geliştirildiğini hatırlattı ve BioNTech’in düzenleyici onayına tabi olarak Mart ayına kadar bu aşıyı hazır hale getirmeyi hedeflediğini belirtti…”
.
“Omicron’un beş yeni belirtisi ve yeni varyantın orijinal virüsten farkı” başlıklı habere göre, yeni varyantta dikkat edilmesi gereken 5 belirti şöyle:
En belirgin olan “Boğaz da kaşıntı hissi” iken,
“Kuru öksürük”,
“Aşırı yorgunluk”,
“Hafif kas ağrıları”,
“Gece terlemeleri…”
.
Bize gelen son haber ise şu:
“Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz, tüm dünyada panik yaratan ve kapanmaları yeniden gündeme getiren Omicron varyantının bu kez yeni bir dalga değil, tsunamiye yol açacağını söyledi.”
.
Siz dikkatli olun yeter…
.
Hani en başta dedim ya “Bizim mal düşkünlüğümüz Omikron’un önüne geçmiş” diye.
.
Yazımı bitirirken size bir fıkra daha yazmak istedim:
Virüsten dolayı hasta yatağında yatan parasına düşkün bir adam için doktor çağırdılar.
Doktor gelmiş, sıkı bir muayeneden sonra ümitsizce kaşlarını kaldırmış:
-“Maalesef ümit yok. Hastanızı kurtaramayız...”
Adam yataktan hafifçe doğrulmuş ve:
-“Öyleyse ışıkları söndürün. Boşuna yanıp masraf olmasın!”