Rebeka, parmağındaki nişan yüzüğünü çıkarıp nişanlısına uzattı:

Rebeka, parmağındaki nişan yüzüğünü çıkarıp nişanlısına uzattı:
-“Artık seni sevmoorum Salamon. Ayrilalim.”
-“Peki, kimi sevoorsun?”
-“Moiz’i...”
-“Ya... Nerede simdi o kerata?”
Rebeka ağlayarak Salamon’un ellerine sarılır:
-“Sakın ha!! Ona bir sey yaparsin?”
-“Yapıcaam!”
-“Yapma Salamon, ne olur!”
-“Yapıcaam Rebeka! Oyle bi yapacaam ki!”
-“Ne yapacaksin? Sen onu öldürecek?”
-“Yok be kuzum. Su nisan yüzüğni ona satıcaam!”
...
Adamın biri barda, önünde bir bardak olduğu halde otururken içeri kabadayı kılıklı iriyarı biri girmiş.
Bara yaklaşmış ve adamın önündeki bardağı bir dikişte içerek bitirmiş. Sonra da adama ters ters bakarak sormuş:
-“Sorun var mı moruk...!”
Adam “Hiç sorma ya!” dedikten sonra üzüntüyle anlatmaya başlamış:
-“Sabah karımla kavga ettik, dövecektim evden kovdu. Kendimi asacaktım ip koptu. Kendimi vuracaktım mermi bitmiş. Kendimi fare zehiriyle öldürecektim onu da sen içtin. Bendeki kısmete bak...”
 
***
Adamın biri tahlili için bir laboratuvara gitmiş ve;
-“Efendim ben bu konulara çok titizim, lütfen tahlilde bir yanlışlık olmasın” demiş.
Yetkili ise;
-“Aman efendim bizim makinemiz son teknoloji ürünüdür, kesinlikle hiçbir hata olmaz” diyerek makineyi uzun bir süre övmüş.
Bizimki sinirlenmiş;
-“Hadi bunu bulsun da göreyim” diyerek hanımının idrarını, kızının idrarını ve de arabasının motor yağını karıştırarak tahlile vermiş.
Tahlil sonucunu ise yetkili açıklamış:
-“Karınızın durumu iyi, kızınız hamile, arabanızın ise yağının değiştirilmesi gerekiyor”
 
***
İki kafadar uçaklar hakkında konuşuyorlardı.
Biri şöyle ahkam kesti:
-“Bugün en emin vasıta uçaktır. Korkacak hiç bir şey yok. Eğer zamanın gelmişse ve Azrail seni ararsa, yerde de olsan, gökte de olsan bulur...”
Öteki cevap verdi:
-“İyi ama ya Azrail canını almak için bir pilot arıyorsa, ben ne halt edeyim...”
 
***
Halk, valinin elinden kurtulmak için padişaha haber yollamış:
-“Aman padişahım, bizi bu adamın elinden kurtar, hepimizi soyup soğana çevirdi, rüşvetinden el aman, gözü doymuyor...”
Haber İstanbul'a gidinceye kadar vali tarafından duyulmuş ve şehrin ileri gelenleri vali konağına davet edilmiş...
Herkes telaş içinde “Yine ne isteyecek?” diye konağa gelmiş, ama korktukları başlarına gelmemiş.
Vali herkese ikram üzerine ikram, iltifat üzerine iltifat etmiş, sonra sofraya oturmuşlar, yemişler içmişler, kahveler gelince vali uşaklarına emretmiş:
-“Şu sandığı getirin...”
Sandık gelmiş, kapağı açılmış, içi altın, gümüş, pırlanta gibi değerli şeylerle dolu. Vali sandığı işaret ederek:
-“Bakın ağalar, beyler! Şu sandığın dolmasına bir karış kaldı. Sandık doldu mu benim işim tamam! Ama ben gidersem yerime gelecek olan vali boş sandıkla gelecek, haberiniz olsun, benden söylemesi!”
 
***
Şakacı taşralının biri Kayseriliye sorar:
-“Kayserililer eşek etinden pastırma yaparlarmış doğru mu?”
Kayserili cevap verir:
-“Kayseri'ye gidersen, hiç merak etme, sana dokunmazlar.”
 
***
Kadın, kılı kırk yararcasına inceledikten, çekişe çekişe pazarlık ettikten sonra kaplan kürkü mantoyu almaya karar verdi.
Yine de, parayı öderken sormadan edemedi: -“Yağmurda da giyilebilir, değil mi?”
Satıcı ilginç bir güvence verdi:
-“Aman hanımefendi, şimdiye kadar yağmur altında hiçbir kaplanın şemsiye ile dolaştığı görülmemiştir!”
 
***
Adam papağan satın almak üzere bir dükkâna girmişti.
Bir ayağına başka, ötekine başka kurdele bağlanmış bir papağan görerek, mağaza sahibine bunun nedenim sordu:
-“Sağ ayağındakini çekerseniz, ‘İngilizce’, sol ayağındakini çekerseniz ‘Türkçe’ konuşur.”
Müşteri sordu:
-“Ya ikisini de çekersem ne olur?”
Papağan kanatlarını çırparak lafa karıştı:
-“Ne olacak, düşerim salak...
 
***
Hans Müller, Orta Afrika'da avlanırken yamyamların eline düşmüş.
Götürüp kabile çadırlarının ortasındaki kazana atmışlar.
İçine biraz sebze, patates ve ot koyup, yavaş ateşte pişirmeye başlamışlar.
Başına da genç bir yamyamı dikmişler.
Yamyam aşçı yamağı elindeki kepçeyle ikide bir ‘tak’ diye Hans’ın kafasına vurup duruyormuş.
Bu durumu gören kabile reisi çadırından bağırmış:
-“Oğlum sen deli misin? Yazık değil mi adama! Ne diye kepçeyi kafasına vurup duruyorsun?”
Genç yamyam, kepçeyi kafaya taklatırken cevap vermiş:
-“Ne yapayım şefim, bu açgözlü herif kazandaki bütün patatesleri yiyip bitirecek!”
 
***
İş arayan bir adam gazino müdürünün odasına girdi:
-“Ben müthiş taklit yaparım efendim, gerçeğinden ayırt edemezsiniz... Bakın şimdi bir Demirel taklidi yapayım” der ve tıpkısının aynısı dedirtecek kadar Demirel taklidi yapar.
Daha başka taklitler de yapar, hünerini kanıtlar.
Haftada 1000 dolar üzerinden anlaşırlar.
Adam hafta boyunca hünerini gösterir ama hafta sonunda müdür sadece 100 dolar verir.
Taklitçi adam:
-“Aman patron şimdi ben ne yaparım? Otel kirası, yemek parası, karımın masrafları...”
Müdür:
-“Vallahi işler çok kötü gitti. O kadar iyi taklit yapıyorsun ki şimdi de biraz milyarder taklidi yap idare et...”
 
***
Kabadayı bara girdi, barmenin yanına giderek:
-“İlanınız üzerine geldim” dedi. “Burada hır çıkmasına engel olacak birisini arıyormuşsunuz.”
-“Evet arıyoruz. Siz daha önce böyle bir işte çalıştınız mı?”
-“Çalışmadım ama sizi ikna edebilirim. Bakın şimdi...” diyerek karşı masaya gitti, orada tek başına oturan adamı pataklayıp dışarı attıktan sonra geri geldi:
-“Nasıl buldunuz?”
-“Güzel. Ben çok beğendim. Ama patronla görüşmeniz gerekiyor.”
-“Nerde patron?”
-“Kapının önünde. Biraz önce patakladığınız adam…”
 
***
Bir resmî dairede iki müdür, birbirlerine odacılardan dert yanıyorlarmış, sonunda hangisinin odacısı daha aptal, diye iddiaya tutuşmuşlar...
Önce biri zile basmış, odacı girmiş.
Müdür:
-“Al şu ellibin lirayı, bana son model bir araba al gel!”
-“Baş üstüne efendim.” demiş çıkmış odacı.
Arkadan diğer müdür, kendi odacısını çağırtmış:
-“Git bizim eve, bak bakalım, ben evde miyim, değil miyim, öğren!”
-“Baş üstüne efendim.” demiş çıkmış odacı.
Bu iki odacı kapıda karşılaşmışlar; birbirlerine dert yanmaya başlamışlar:
-“Yahu benim müdürüm çok aptal, bana elli bin lira verdi, ‘Git bir araba al gel’ dedi. Bugün tatil, her yer kapalı, nereden alacağım?”
Diğer odacı başını üzüntülü şekilde başını sallamış:
-“Sorma birader, benimki seninkinden daha aptal! ‘Git eve bak bakalım, ben evde miyim, değil miyim, öğren’ diyor. Be aptal adam, önünde telefon var, aç sor!”