Bizim evde çok kullanılmayan bir köşede örümcek var. Küçüklükten beri aslında haşerat kısmını pek sevmesem de insan yaşlanınca daha animal lover mi oluyor ne? Benim o örümceğe kanım kaynadı.
Bizim evde çok kullanılmayan bir köşede örümcek var.
Küçüklükten beri aslında haşerat kısmını pek sevmesem de insan yaşlanınca daha animal lover mi oluyor ne?
Benim o örümceğe kanım kaynadı.
.
Bırakın öldürmeyi, yuvasını bile bozdurtmuyorum eşime.
“Yahu bir gören olur, kadın ne kadar pis derler” şeklinde ısrar etse de ben itiraz ediyor ve karşı çıkıyorum.
Eve gelen temizlikçilere de özellikle tembih ediyorum:
“Sakın ha…”
.
Öyle ya, evlerdeki örümcek ağları ev sahibinin temizlik göstergesi:
Örümcek yoksa mesele yok.
.
Benim örümcek öylesine şirin gözüküyor ki, anlatamam.
Yakın gözlüğümü takıp baktığımda resmen gözlerini görüyorum.
Bana dikip, öyle bakıyor.
Tahminim içinden öyle diyor:
“Acaba yuvamı yıkacak mı?”
.
Allah korusun.
Böyle bir şey mümkün değil…
Ne yuvası, ne yıkması?
.
Günümüzde bir deyim vardır:
“Yuvayı dişi kuş yapar” diye.
“Gerçekten örümcekte de böyle mi?” diyerek açtım interneti.
Erkekleri kısa bir dönem yapsa da genellikle dişiler yaparmış yuvayı.
.
Örümcekler hakkındaki araştırmaları okudukça hayran olmamak mümkün değil.
Misal:
Kurdukları ağda iki türlü ipliksi madde varmış.
Biri yapışkanlı, diğeri yapışkansızmış.
.
Kendisi yapışkansız olanların üzerinde geziyormuş meğer köftehor.
Ben de hep merak ederdim;
“Bu örümceklerin avları ağa yapıştığı halde, kendileri neden yapışmıyor” diye.
.
Bir kez daha gidip kendisine “Nebati’nin gözlerinin içine bakar gibi” baktım hayranlıkla.
Çipil çipil bakıyordu yüzüme, selam verdim sesi çıkmadı, öylece baktı bana…
.
Şimdi siz bu yazıyı okuduktan sonra içinizden veya yanınızdaki birine şunu diyebilirsiniz:
“Yazacak konu bulamadı da sabah sabah bizimle kafa buluyor…”
.
Hayır, öyle düşündüğünüz gibi değil.
.
Bunun elbette bir sebebi var.
O da şu:
Sabah sabah okuduğum bir haber beni bu yazıyı yazmaya itti.
.
Benim torun maşallah 11 yaşına geldi.
Hoş kendisi “12 yaşındayım” dese de bakmayın ona.
.
“Oğlum” diyorum, “Sen 2010 doğumlusun, biz ise 2021 yılındayız. Çıkar birbirinden, geriye kaç kalıyor?”
Cevap geliyor: “11”
“Peki bu durumda sen nasıl 12 oluyorsun? Bizim bilmediğimiz ve siz yeni neslin bildiği yeni bir hesap yöntemi gelişti de benim mi haberim yok?”
“Olsun ben 12’yim” diyor hala…
.
Çocukların hep “büyük gözükme” hayalleri hala devam ediyor demek ki.
.
Zira bizim zamanımızda da böyleydi.
“Sakalımız, bıyığımız çıktı mı?” diye ayna karşısında geçirirdik zamanımızı.
.
Şimdi görüyorum, minnacık kız çocukları “Büyüdüm imajı vermek için” makyaj adı altında suratlarını boyacı dükkânına çeviriyorlar.
.
Neyse, bizim torun, “Hafta sonu arkadaşlarımla sinemaya gideceğim” dedi.
“Ne güzel… Hangi film?” diye sordum.
“No Way Home…” dedi.
“Neymiş o?” diye tekrar sordum.
Öyle ya, kimin filmiydi acaba?
“Spider-Man” dedi.
“Haa! Şu bildiğimiz Örümcek Adam öyle mi?”
“Evet. Eve dönüş yok” dedi.
“Evladım neden eve dönüş olmasın? Nereden çıktı şimdi bu?”
“Öyle değil be dede, filmin ismi bu Örümcek-Adam: Eve Dönüş Yok…”
“Öyle desene çocuğum…”
.
Gittiler.
Çocuklar içeride, anneler dışarıda…
Anlayacağınız bu film hafta sonu vizyona girmiş.
Bütün millet ise sinemalardaymış bilet zor bulunmuş, haberimiz yok.
.
İşte sabah sabah okuduğum haber de bunula ilgiliydi.
Haber şöyle:
“Merakla beklenen ‘Örümcek-Adam: Eve Dönüş Yok’ filmi 2019’dan bu yana ilk kez endüstriye bir dönüm noktası yaşattı ve dünya çapında şu ana kadar 1,05 milyar dolar hasılat elde etti…”
.
Benim evde köşede kendi halinde av bekleyen gariban örümcek, verdiği ilham sayesinde yapımcılara (şimdilik tabi) tam 1 milyar dolar kazandırmış.
.
İlk örümcek adam filmleri çıktığında torun daha küçüktü.
O zamanlar bana, “Kendimi örümceğe ısırtsam ben de örümcek adam olur muyum?” diye sormuştu.
Hiç denemedik.
Keşke deneseydik, belki…
.
Neyse efendim.
Film yapımcılarına diyelim ki:
“Allah daha çok versin…”
.
Haberin devamında filmin başrol oyuncusu Tom Holland ile 3 film için daha anlaşma imzalandığı yazıyordu...
Eh! Adamlar almışlar paranın kokusunu tabi…
.
Gelelim bizim örümceğe.
Bize pek faydası olmasa da, olsun varsın…
Herkes kedi, köpek besler ben de örümcek besliyorum ne var yani?
.
Zaman zaman gidip kendisiyle tek taraflı sohbet ediyorum, hal hatır soruyorum.
Özellikle tembih ediyor ve:
“Bak! Ben seni ziyarete geliyorum ama sen sakın beni yatarken filan sakın ziyarete gelme… Yengen çok korkar…” diyorum.
.
Aramızda duygusal bir bağ oluştu.
Bazen gidip kendisine memleket meseleleri filan anlatıyorum.
Her ne kadar: “Ağabey dükkânın önünü kapatma bak müşterileri kaçırıyorsun. Yemişim senin meseleni” der gibi baksa da ben pek aldırmıyorum.
…
Bu kadar geyikten sonra bir örümcek fıkrası gider değil mi?
.
Buyrun sabah sabah size terapi olsun,
Şifa olsun…
…
Adamın biri omzunda küçücük bir örümcekle bara gitmiş.
Bunu gören bardakiler onunla alay etmeye başlamışlar,
“Gülün… Gülün...” demiş adam “Siz hâlâ gülün, ama bu örümcek buradaki herkesten daha güçlüdür..!”
Bardakiler meraklanmışlar.
İçlerinden biri;
“Görmek isteriz marifetini...” demiş gülmesini sürdürerek…
“Tamam...” demiş adam, “Mesela örümceğim bu sandalyeyi kaldırabilir..”
“O ne ki?” demiş içlerinden biri alay ederek.
“Peki o zaman, şu masaya ne dersiniz?” Hiç kimse ilgilenmeyince
“Tamam beyler anlaşıldı… Küçük örümceğim bu barı kaldırsın mı?”
Bardakilerin şaşkın bakışları altında minik örümcek ellerini ovuşturmuş, minik adımlarla bara yaklaşmış ve hoooopp!
Bir çırpıda kaldırıvermiş havaya…
Herkes şaşırmış tabii ve hemen tüm gözler minik örümceğin üzerine toplanmış,
“Başka ne yapabilir?” diye sormuşlar biraz ciddileşerek.
“Şimdi hepiniz şu barın üzerine çıkın sizinle birlikte kaldırsın...!”
Tam 40 kişi barın üzerine tünemiş, örümcek bara doğru yürümüş…
O sırada içeri biri girmiş, bir bakmış ki barın tepesinde 40 kişi, yerde de onlara doğru yürüyen bir örümcek
“Yuh ulan ciğerinize ödlek herifler... 40 kişi şu kadarcık şeyden korkar mı?” dedikten sonra örümceği ayağıyla ezmiş…
…
Bu fıkrayı okuyunca hemen benim örümceğin yanına gittim.
Aklım sıra onu götürüp şov yaptırıp para kazanacağım.
“Yürü bara gidiyoruz” dedim.
Gözleriyle gözümün içine baktı.
Anladı benim bir “Hinlik” yapacağımı.
İşaretlerle cevap verdi:
“Ağabey ben içkiyi bıraktım. Zira içince sapıtıyorum. Sonrasında ‘S’ şeklinde ördüğüm ağı idare edemiyorum ve bu durum da işime yaramıyor, aç kalıyorum…” dedi.
Hafifçe güldüm…
“Hayrola ağabey” dedi.
Cevapladım meraklı bakışlarını:
“Yahu gel naz etme… Bizimkiler, içmedikleri halde memleketi idare edemiyorlar vatandaş olarak aç kalıyoruz… Senin ki de bahane mi şimdi?”