Çanakkale Cumhuriyet döneminden bu tarafa en sakin, en huzurlu şehir olarak hayatını sürdürüyor.

.
Modern hayata örnek olacak yaşamlar, Çanakkale için oldukça önemliydi ve insanlar bunu başardı.
.
Yakın tarihte gerek yurt içi, gerek yurt dışından huzurlu bir kent olan şehrimize gelmek için resmen yarışıldı.
.
“Emekli kenti, memur kenti” gibi yakıştırmalarla aksiyondan uzak yaşamayı tercih edenlerin şehri oldu.
.
Şehrimize gelen bürokratlar gitmek istemeyip, emekliliklerini burada yaşamak istiyorlardı.
.
Nüfus çoğunluğunun pek yaşanmadığı, üniversitenin hayat verdiği şehrimiz ile övünmek de bize yakışıyordu.
.
Sonra ne oldu?
Gele gele bu günlere geldik, insanın inanası gelmiyor.
.
Olay şu:
Saat 20.00 suları.
Genç bir kadın,
Halk Bahçesi ile Shell benzin istasyonu arasında eski devlet hastanesine doğru gidiyor.
.
Afganlı olduğu sonradan anlaşılan bir genç tarafından takip ediliyor ve sözlü tacize uğruyor.
Allah’tan o sıra bir taksinin gelmesi ve taksicinin olayı fark etmesiyle Afganlı genç uzaklaştırılıyor.
.
Şimdi soruyorum:
Göçmen,
Yasadışı göçmen,
Düzenli göçmen,
Düzensiz göçmen deyince kızıyorsunuz.
.
Bu delikanlı hangi sınıfa giriyor?
Bu ülkeye nasıl geldi?
Diyelim bir şekilde geldi.
Afganistan nire, Çanakkale nire?
Buralara kadar nasıl geldi?
.
Her Dardanos’tan dönüşümde, Toyota’nın ilerisinde kontrol noktasında durdurulup kontrol ediliyorum.
Her gün kimlik vermekten bıktım.
Ama “gerekli” diyorum.
Şehrin diğer tarafındaki girişinde ise kontrol noktasından giriyorum.
Kimseler yok!
Perhizle ilişkili, lahana turşusu misali…
.
Güzelim şehir ne hallere geldi?
Yazık!
Yazık!
Yazık!
.
Bu şehre yazık etmeyelim ne olur?
 
***
NEDEN BARAJ?
Haber şöyle:
“Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yeni yılın ilk görüşmesini yaptı.”
.
“Basına kapalı ziyarette ağırlıklı olarak ekonomi, enflasyonun düşürülmesine dönük adımlar, dövizdeki dalgalanmaya karşı önlemler ve İki parti arasında istişareleri devam eden Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu da görüşüldü.”
.
“Seçim barajının yüzde 7’ye düşürülmesini öngören çalışmalarla ilgili iki lider son değerlendirmeleri yaptı.
AK Parti ve MHP’nin üzerinde çalıştığı yeni Anayasa taslağının da görüşmede ana hatlarıyla gündeme geldiği öğrenildi.”
.
Biz haberciler olarak bu sürpriz görüşmenin duyurusunun hemen ardından, “Erken seçim görüşmesi” yorumunu yaptık.
.
Öyle ya, bu kadar acil görüşülecek başka ne olabilirdi ki?
.
Meclis çoğunluğunu elinde bulunduran partiler seçime giderken, barajı düşürmeyi hedefliyorlarsa bunu “Demokratik istek” olarak değerlendirmek pek akıllıca olmaz.
.
Barajı yüksek tutup, irili ufaklı partileri sistem dışına iterek, çoğunluğu elde etmek her iktidarın hayalidir.
.
Ama ortağınızın oy potansiyeli bu duruma müsaade etmiyorsa işte o zaman “Demokrasi” naraları eşliğinde “Seçim Barajını” düşürebilirsiniz.
Bu politikalara halk artık pek inanmıyor.
.
Düşünün!
Dünyada ve ülkemizde insanı canından edecek bir virüs dolaşırken, halkın tek gündemi ekonomi ise, yapılacak bir şey kalmamış demektir.
.
Aklıma bir fıkra geliverdi.
Yazmadan duramadım:
Adamı, vergi dairesine çağırmışlar…
Yanında bütün defterlerini ve hesaplarını da getirmesini istemişler…
Adam korku içinde, mali danışmanına gitmiş ve sormuş:
-“Vergi dairesine giderken nasıl giyineyim? Ne tür bir izlenim bırakırsam, bana daha az vergi cezası keserler?”
Mali danışman öğüt vermiş:
-“En eski elbiselerini giy... Yoksul, muhtaç bir görüntü ver ki, sana az ceza kessinler...”
Adam güvenemeyip, bir de avukatına danışmış...
Avukat, mali müşavirin tam tersi bir öğüt vermiş:
-“En yeni, en pahalı elbiseni giy... Güvenli, kendinden emin bir görüntü ver ki, az ceza kessinler vergiciler...”
Adamı bu öğütler tatmin etmemiş...
Aklına güvendiği, filozof bir arkadaşına aynı soruyu sormuş...
Bu akıllı arkadaş bir hikâye anlatmış...
Şöyle demiş:
-“Bir gelin, zifaf gecesi ne giymesi gerektiğini bir arkadaşına sorar... O da, gırtlağa kadar kapalı, koyu renk bir gecelik giymesini tavsiye eder... Bir başka arkadaşı ise, dekolte şeffaf bir gecelik giymesini söyler...”
Vergi dairesine giderken ne tür bir elbise giymesi için arkadaşından öğüt bekleyen adam, bu hikâyeyi dinledikten sonra, sorar:
-“Zifaf gecesi ne giyeceğini bilemeyen gelinle, vergi dairesine giderken ne giyileceğini soran benim aramda ne gibi bir ortak yan var ki?”
Adamın akıllı arkadaşı gülerek, izah eder:
-“Ne giyersen giy, başına gelecek şey aynıdır...”
 
***
CEHALET BAŞKA BİR ŞEY
Sosyal medyada gezinirken bir video geldi önüme.
Videoda kendisine uzatılan mikrofona iktidarı övüp duran bir adam var.
Hani vekilleri bile bu kadar çok övmemiştir partiyi.
.
Anlatıyor da anlatıyor.
“Lozan’ı biliyor musun?” diye başlıyor önce, “100 yılı dolunca 2023’de bitecek. İşte o zaman biz bor madenlerimizi ve petrollerimizi çıkarıp zengin olacağız…”
.
Peki, bu anlaşmanın iktidarla ne alakası var?
.
Adam ısrarla savunuyor:
“Bu gizli maddeler ortaya çıkarmasın diye mevcut iktidarı yıkmak istiyorlar. Ama biz iktidara desteğimize devam ederek, bu dış güçlerin oyununu yıkacağız…”
.
Ah şu dış güçler, ah!
.
Lozan Barış Antlaşması’nın son maddesi:
“İmzalanan ve onaylanan belgelerin aslı Fransa Cumhuriyeti Hükümeti’nin arşivinde saklanacak ve onaylı birer örneği taraflara verilecektir…”
.
Yani?
Örneği bizde.
.
Böyle bir gizlilik söz konusu olabilir mi?
Mikrofona konuşan vatandaşa göre var.
2023’de ortaya çıkacak…
.
Allah öncelikle akıl sağlığı,
Sonrasında ruh sağlığı,
Sonrasında vücut sağlığı versin.
.
Cehaletin üç türü varmış meğer:
Cehl-i basît: Bilmeyen; ama bilmediğini bilen; öğrenme imkânı vardır.
.
Cehl-i mürekkeb:
Bilmeyen; ama bilmediğini de bilmeyen; bilmediğinin bilincine ermedikçe öğrenme imkânı yoktur.
Cehl-i mik’ab:
Bilmeyen, bilmediğini de bilmeyen ama en doğru bildiğini iddia eden. Katmerli cahil.
.
Atatürk’ün bir sözü vardır:
“Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okuma bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek âlimler çıkabilir.”
.
Başka bir sözü ise şudur:
“Cehalet; Yenilmesi gereken en büyük düşmandır!”
.
Cehaletle ilgili o kadar çok söz var ki aslında…
.
Bertrand Russel:
“Ne kadar az bilirseniz, onu o kadar şiddetle savunursunuz.”
.
İmam Gazali:
“Cahillerle tartışmaya girmeyin, zira ben hiç yenemedim!”
.
Mevlana:
“Kırk âlimi bir delille yendim de,
Bir cahili kırk delille yenemedim...”
.
Sadi Şirazi:
“Cahil insanlar davul gibidir. Sesi çok çıkar ama içi boştur.”
.
Hz. Ali:
“Cahilin cahilliğini kanıtlamak kolaydır fakat ona itiraf ettirmek güçtür.”
.
Cahillik gerçekten zor iş.
Ama her işin cahili de ayrı.
.
Bizim Temel’de o işin cahiliymiş.
.
Bir gün köye sağlık uzmanları gelmiş. Erkekleri ve kadınları ayırdıktan sonra, doğum kontrolü ve diğer bazı konularda onlara bilgi vermişler.
Akşam eve erken gelen Temel, Fadime’ye ısrarla uzmanların neler anlattığını sormuş. Fadime biraz utangaç bir tavırla, doğum kontrol yöntemlerini anlattıklarını söyleyip kestirip, atmış.
Temel biraz daha ısrarlı bir biçimde, “Başka hiçbir şeyden bahsetmediler mi?” diye sormuş.
Fadime dayatmalara dayanamamış:
“Bir de ön sevişme diye bir şey anlattılar.” demiş.
Bilmediği konuyu duyunca oldukça sinirlenen Temel, “O ne demek?” diye hiddetlenmiş.
Fadime, “Seks öncesi partnerini uyarmak için yapılan şeylermiş” diye olayı kapatmaya çalışmış.
Ertesi sabah Temel evden çıkarken, mutfakta yemek yapan Fadime’ye bağırmış:
“Fadime, akşam için seni şimdiden uyarıyorum…” diyerek kapıdan çıkmış.