Bundan tam 43 yıl önceydi. Yıl 1979. Ocak’ın 17’si. Ben daha 21 yaşında delikanlı iken İstanbul’dan uçakla Suudi Arabistan’a gidiyordum. Çalışmaya…
Bundan tam 43 yıl önceydi.
Yıl 1979.
Ocak’ın 17’si.
Ben daha 21 yaşında delikanlı iken İstanbul’dan uçakla Suudi Arabistan’a gidiyordum.
Çalışmaya…
.
O zamanlar Türk Şirketleri yeni yeni yurt dışına açılmış, olağanüstü işler yapmaya başlamışlardı.
.
1972 yılında Libya’daki Trablus Limanı’nın inşaatı projesinin ihalesini Sezai Türkeş-Fevzi Akkaya (STFA) almıştı.
Bu aynı zamanda bir Türk müteahhitlik firmasının imzaladığı ilk uluslararası sözleşme olmuştu.
.
O zamanlarda duyumlarımıza göre birçok uluslararası firmanın yapmayı göze alamadığı büyük bir işti.
Şirket bunu özel yöntemler kullanarak başarmıştı.
Sonuçta o dönemin Libya Lideri Muammer Kaddafi tarafından ödüllendirilmişlerdi.
.
1978 yılında ise Suudi Arabistan’daki Kutsal Şehir Mekke’de yapılacak Muna Tünelleri için ihale açılmıştı.
Bir Türk şirketi olarak ilk defa Suudi Arabistan’da iş yapmak isteyen STFA bu ihaleye girmek istemiş ancak yine duyumlarımıza göre Suudi Arabistan makamları, TC Merkez Bankası’nın teminatını kabul etmemişti.
Çaresiz kalan STFA yöneticilerinin imdadına Kaddafi yetişmiş ve kefil olmuş, ihaleye giren STFA kazanmıştı.
.
Daha sonra KİSKA gibi Türk firmaları da bu ihalelere girerek Arabistan’da faaliyetlerini sürdürdüler…
.
İşte ben de STFA’da çalışmak üzere Suudi Arabistan’ın yolunu tutmuştum.
.
O zamanlar nişanlım olan şimdiki eşim ile rahmetli eniştem ve büyük ablam beni uğurlamaya gelmişlerdi.
.
Enişte, hediye olarak Edirne’nin meşhur 5 kiloluk teneke peynirini verdi bana, “Götür orada yersin” diye.
.
Ben kağıda sardığım peyniri yanıma alarak indim Arabistan’a.
Gümrükten geçeceğim Arap memur İngilizce sordu:
“What is?”
.
Türkçe cevap verdim.
Zira ben 8 yıl ortaokul, lise ve yüksekokulda Fransızca okumuşum.
Nasıl cevap vereyim o tarihte?
Hoş Fransızca sorsaydı da cevap veremezdim ya, neyse…
.
Dedim ona:
“Peynir…”
.
“What is Peynir?”
Herifin dediğini anlıyorum da cevap veremiyorum.
“Bildiğin peynir işte…”
.
Adam haklı.
Lehimli 5 kiloluk teneke bir kutuyu Arabistan’a sokmaya çalışıyorum.
.
Bana döndü:
“Open” dedi.
Onu anladım, “Aç” diyordu…
“Ne open’i birader, nasıl açayım bunu ben?”
Keser lazım, konserve açacağı lazım filan.
.
Bana eliyle tarif ediyor:
“open, open…”
.
O an bırakıp gideceğim peyniri de, hediye olduğundan kıyamıyorum.
.
Adama döndüm, pandomim yaparak kahvaltıyı ve peyniri anlatmaya çalışıyorum.
.
Nihayetinde bizim kafileyi karşılamaya gelen tercüman halimi görünce gülerek geldi yanıma:
“Ne yapıyorsun?” dedi.
“Peyniri anlatmaya çalışıyorum” dedim.
“Bırakıver gitsin” dedi.
“Olmaz” dedim, “Bana eniştemin emaneti o” diye cevap verdim.
Tercüman, “Ben deneyeyim ama bırakmazsa peynir kalır burada…” dedi.
Gitti yanına, hararetli bir şeyler konuştular ve yanıma geldi:
“Tamam hallettim yürü gidelim” dedi.
“Ne konuştun da saldı peyniri?”
“Senin Türk olduğunu söyledim, ‘tamam öyleyse’ dedi bıraktı…”
.
O tarihlerde Suudi Arabistan’da Türklere karşı sempati vardı.
Bizi hep saygıyla karşılamışlardı.
.
Misal,
Ben daha sonraları şirketten ayrılarak, Bir Filisinli ile iş yapmaya başamıştım.
Bir ara Yemen Hududu’na yakın o tarihlerde 80 bin nüfuslu Cizan’a elektrikli dekorasyon işi yapmaya gitmiştim.
“Türk gibi kuvvetli” sözünün deyim olduğu bu yerde, bütün mahalle “Türk gelmiş” diyerek beni görmeye iş yerine gelmişlerdi.
Allah’tan 185 boyunda, civan delikanlıydım.
Sarışındım ama olsun.
İş bitene kadar bana hediyelerle 15 gün bakmışlardı.
.
Şimdi Arabistan bizim Türk mallarımızı almıyor, ithalatını kapattı.
Daha yeni yeni görüşmeler başladı.
.
Suudi Arabistan defterim 1982 yılında kapandı.
Kesin dönüş yaparak geldim ve askere gittim.
.
O da başka bir macera zaten.
.
Ben 1979 yılında Arabistan’a giderken İstanbul’daki pasaport şube işlemler için benden, “1 yıl askerliği tehir” kâğıdı istedi.
Zira askerliğimi okuldan dolayı henüz yapamamıştım.
Buradaki askerlik şubesine gittim.
Yüzbaşı, “Aslında 1 yıl veremeyiz ama madem yurtdışına çalışmaya gidiyorsun o zaman vereyim” dedi.
Adli sicil kâğıdıma baktıktan sonra verdi…
.
Ben “Tehir” kâğıdımı alıp doğru İstanbul’a döndüm.
.
Pasaport şubedeki komiser erteleme (tehir) kâğıdını görünce mührü inceledi ve şaşırarak sordu:
“Sen bunu nasıl aldın?”
“Ne bileyim komiserim, verdiler işte…”
.
Komiser babacan adamdı.
“Oğlum sen bu kâğıdı şuradaki notere götür ve noter onaylı fotokopisini çıkar. Onu bana ver, sen de bu orijinalini ömür boyu sakla. İleride çok lazım olacak” dedi.
Dediğini yaptım, kendisi noter onaylı fotokopisini aldı ve benim pasaport çıkardı.
.
Ben Arabistan’dayken askerlik için eve celp gelmiş ve Babam “Kendisi yurt dışında” diye cevap vermiş.
.
Kesin dönüş yaptıktan sonra bana Erzincan Askeri Mahkeme’sinden bir kâğıt geldi.
Suçum:
“Bakaya kalmak…”
Yani:
“Askerlik döneminin gelmesine karşılık, görevi yapmak için girişimde bulunmamış olmak…”
.
Duruşma gününde gittim Erzincan’a.
Savcı dedi ki:
“Neredesin sen? Neden tebliğlerimize cevap vermedin?”
“Efendim ben yurt dışındayım. Haberim bile yok…”
“Sen askerliğini yapmadan yurt dışına nasıl çıktın?”
“Askerlik şubesinden 1 yıl erteleme kâğıdı verdiler.”
“Kim verdi? Nasıl verdi? Torpilli miydin yoksa?”
“Hayır efendim ne torpili? Askerlik şubesindeki yüzbaşı verdi. İşte aslı burada.”
Savcı kâğıdı aldı, okudu…
Evirdi, çevirdi…
İnanamadı.
Sonra bir asker çağırdı ve ona:
“Bu kâğıdın mührünün sahte olup olmadığını inceleyin” dedi.
Sonra bana dönerek:
“Oradaki Konsolosluk pasaportunun gününü uzatmaya gittiğinde, askerlik için arandığını bildirmedi mi?”
“Hayır, bildirmedi…”
“Peki, Türkiye’nin Sesi Radyo’su da mı yok?”
“Bilmiyorum, Türk radyoları çıkmıyordu, dinleyemiyorduk.”
“Anlaşıldı. Yaz kızım TRT’ye… Suudi Arabistan’a yayınlarının ulaşıp ulaşmadığı konusunun TRT’ye sorulmasına… Konsolosluğa yaz, tebliğ edip etmediğine…”
“Neden radyo efendim?”
“Biz TRT radyolarında askerliği gelenler için tebliğ yayınlıyoruz. Eğer yayın varsa tebliği aldın sayılacak ve sen suçlu konumuna düşeceksin…”
.
O tarihlerde bizim gibi askerliğini yedek subay olarak yapacaklar için, kısa dönem çıkmıştı.
Eğer suçsuz bulunursam askerliğimi 4 ay yapacaktım.
Suçlu bulunursam bu hakkım yanacak ve er olarak askere gidecektim.
.
Ben oradan hemen Ankara’ya TRT’ye gittim.
Dış Yayınlar Dairesi Başkanlığı’na gittim ve yetkilisine sordum:
“Sizin Suudi Arabistan’a yayınınız var mı?” diye.
Yetkili: “Var” demesin mi?
“Yahu ben 3 senedir oradayım hiç duymadım” diye itiraz ettim.
Adam yüzüme acıyarak baktı:
“Alıcınız kuvvetli ise yayını duyabilirsiniz…”
.
Dedim ki: “Size böyle bir kâğıt gelecek mahkemeden… Bari ‘alıcısı kuvvetliler dinleyebilir’ şeklinde açıklama ile belirtin. Yoksa beni yakacaksınız…”
Adam: “Olur yazarız” dedi.
.
Sonrası mı?
Allah razı olsun… Adam hakikaten dediğini yapmış ve yazmış.
Ben “Bakaya” suçundan beraat ettim.
Erzincan’da 4 ay askerlik yaptım.
.
O da ayrı mesele.
.
Babamın memuriyeti sebebiyle Erzincan’da görev yaparken orada doğmuşum.
Nüfus kâğıdımda doğum yeri:
“Erzincan” yazıyor.
.
Erzincan’a gidip askeri birliğe müracaat ettiğimde bizi karşılayan komutan doğum yerimi görünce:
“Sen torpillisin anlaşılan, söyle bakalım torpilin kim?” dedi.
Ben anlamadım tabi.
“Ne torpili efendim?” diye sorunca,
“Evladım neden anlamıyorsun? Burada doğum yerin Erzincan yazıyor ve sen Erzincan’da askere gelmişsin…”
“Haklısınız…” dedim, “Babam bundan 25 sene önce burada görev yaparken doğmuşum. Şimdi Çanakkale’deyiz. O sebeple burası benim için torpil değil, sürgün sayılır…” dedim.
Komutan ne diyeceğini şaşırdı.
Azıcık hiddetle:
“Seni gözüme kestirdim Çanakkaleli” dedi.
Allah’tan askerlik süresince hiç karşılaşmadık kendisiyle…
.
Anlayacağınız dün 17 Ocak’tı.
Ve ben 43 yıl önce Suudi Arabistan’a uçuyordum…