Bizler meslek lisesine imtihanla girmiş öğrencilerdik. En iyi dereceyi yapmak üzere birbirimizle yarıştık.

Bizler meslek lisesine imtihanla girmiş öğrencilerdik.
En iyi dereceyi yapmak üzere birbirimizle yarıştık.
.
Girdiğimiz okulda “iş disiplini, takım çalışma ruhu, iş planlaması, zamanı kullanma” gibi kişisel kaynaklı birçok özellik edindik.
.
Belki çoğumuz mesleğimizi de yapmadık.
Ancak yaptığımız her işte başarılı olduk.
.
Zamanımızın meslek liseleri, ülke için gurur kaynağıydı.
Mezunların ülkeye katkısı inanılmazdı.
.
Geçmiş zaman diliyle anlatmamın sebebi var elbet.
.
Şimdilerde mesleki eğitim yerlere yeksan bir şekilde sürüyor.
Lise giriş sınavında eleğin altında kalanlar gidiyor bu liselere.
.
İktidar ise, şimdiye kadar pek önem vermediği mesleki eğitimi ön plana çıkarmak için çabalıyor.
.
Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen mesleki eğitim stajına devlet katkısını da içeren düzenleme ile mesleki eğitimde yeni bir dönemin başlayacağını ve iş gücü piyasasında artık “Aradığım elemanı bulamıyorum.” mazeretinin olmayacağını söyleyerek bu yazdıklarımı teyit etti adeta.
.
“Öğrenciler açısından bildiğiniz gibi 3 yıllık eğitimin sonunda başarılı olanlar “kalfa”, dört yılın sonunda başarılı olanlar da “usta” olarak mesleki eğitim merkezlerinden mezun oluyorlar ve bu öğrenciler, “dört yıllık eğitim boyunca her ay asgari ücretin üçte biri kadar ücret” alıyorlar.
3. sınıfın sonunda kalfa olan öğrenciler de “asgari ücretin üçte biri kadar ücret” almaya devam ediyorlardı. Bu durum iyileştirildi.
Yani artık kalfalar, asgari ücretin üçte birini değil, yarısı kadar ücret alacak.
Bu, mesleki eğitim merkezlerine öğrencilerin yönelimi açısından çok önemli bir teşvik oluşturacak.”
.
Eğitim sisteminin sürekli olarak oynanması ile piyasada çırak bulamayan esnaf için bir umut olabilir mi?
Bilemem.
.
Bakan devam ediyor açıklamasına:
“Burada en büyük avantajın ortaokul mezunu herkesin mesleki eğitim merkezinde eğitim alabileceği ve dolayısıyla bir yaş sınırlamasının bulunmadığıdır.”
.
“Türkiye'de mesleki eğitim merkezlerini genç işsizlik oranını düşürmek için en önemli enstrüman olarak kullanmak istiyoruz.” demiş.
.
Her zaman dediğim gibi:
“20 senedir nerelerdeydiniz?”
.
Eğitim-Sen mesleki eğitimle ilgili yayınladığı raporda şöyle diyor:
“Eğitim programları ve mesleki yönlendirmede yaşanan eksiklikler,
Öğretmen yetiştirmeden kaynaklı sorunlar,
İşgücü ihtiyaç ve beceri analizinin yapılmaması,
Beceri ve staj eğitiminde yaşanan yetersizlikler,
Öğretim programlarındaki eksiklikler,
İşletmelere verilen düzenli teşvikler,
Yetersiz rehberlik hizmetleri ile
Yaygın ve örgün eğitimde uygulanan programlarla uyumsuzluk gibi sorunlar ön plana çıkmaktadır.”
.
Tüm bu yapılanlar kan kaybeden meslek liselerini yeniden toparlama hareketi olarak biliniyor.
.
Yapılanlar doğru mu?
Elbette doğru.
.
Ama Barış Manço’nun şarkısındaki gibi sesleneyim size:
“Daha önceleri nerelerdeydiniz?”
 
***
DEMOKRASİNİN TARİFİ
Kemal Kılıçdaroğlu diyor ki:
“Demokrasinin olmadığı ülkelerde otoriter yönetimler, toplumu baskılamak için yasa dışı yollarla delil üretmek isterler. Toplumun duyarlı kesimlerini dinleyip oradan elde ettikleri gayri resmi bilgilerle onların üzerinde baskı kurmak isterler. Demokrasilerde bu kabul edilemez…”
.
İtiraz eden var mı?
.
Devam ediyor:
“Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçerken hangi adımların atılması gerekiyor, bu konuda çalışmak, çaba göstermek gerekiyor.
Toplumun karamsar olmasına hiç gerek yok.
Bütün bu sorunlar akılcı yöntemlerle uygarca konuşarak tartışarak çözülür.”
.
“Ben güçlendirilmiş parlamenter sistem istemiyorum” diyen varsa çıksın ortaya avazı çıktığı kadar bağırsın.
Demokrasi temeli olan bu sistemi kimin isteyip, kimin istemediğini bir görelim…
.
Kılıçdaroğlu devam ediyor:
“Bozulan hukuk düzenini yeniden inşa etmek istiyorsanız,
Devletin yaşadığı çürümeyi sonlandırmak ve yeniden inşa etmek istiyorsanız,
Devleti bilen,
Sağduyulu,
İttifakın bileşenlerine güven veren ve
Ortak hareket etmeyi temel ilke olarak kabul etmiş birisini cumhurbaşkanı adayı olarak belirlersiniz.
Çünkü bu bir geçiş süreci.
Böyle bir cumhurbaşkanı Türkiye’yi inşa konusunda elbirliğiyle bir güç olarak ortaya çıkabilir…”
.
Devlet yönetmek bir akıl işi.
Şahsi menfaatler bir kenara bırakılıp, devlet menfaatleri göz önüne alınır.
Alınmazsa çürüme başlar ve geri dönüş haliyle zor olur.
Demokratik ilkelerle yönetilmeyi hak eden ülkemiz, kaybettiği değerlerini özlüyor…
.
Devam ediyor Kılıçdaroğlu:
“Seçim sandıklarının başındaki görevlilere kadar çalışma yapıyoruz.
Bu konuda çok iddialıyız.
‘Erdoğan seçim yapar mı, kaybetse de gitmez...’
Bunlar hayal, halkın moralini bozmak için bazı arkadaşların yazdıkları, televizyonlarda söyledikleri.
Seçim olacak ve Erdoğan’ı demokratik yollarla göndereceğiz.
Türkiye coğrafyasının neresinde yaşarsa yaşasın vatandaşların bunu bilmesini isterim. ‘Efendim acaba seçim olur mu?’ diye soruyorlar.
Bu özellikle AK Parti kanadının pompaladığı bir şey, insanların sandığa gitmemesini sağlamak için yürütülen bir çaba.
Hiç kimsenin hele hiçbir aydının bunu söylemeye hakkı yok.
Seçim olacak ya zamanında ya erken.
Sandığa gideceğiz, sandıklara sahip çıkacağız, oyumuzu kullanacağız ve bir kâbus dönemini sonlandıracağız, herkesin buna inanması lazım…”
.
Elbette seçimle gelen seçimle kalır veya gider.
Bunun başka bir alternatifi yoktur.
“Gitmez” şeklindeki bir söylem demokrasiye olan inancın kaybolmasıdır.
.
İnsanımızın artık demokrasi dışında bir sisteme entegre olamayacağı ve tek adam sisteminin ilk seçimde tarihe gömüleceği gerçeği ortadadır…
.
Muhalefet Partisinin Genel Başkanı bu söylemleri ile halkın nabzını tutmak istiyor belli.
İktidarın ise bu söylemlere karşılık ortaya koyacağı bir tezi muhakkak olmalı.
.
Yoksa durum anketlerdeki gibiyse, işleri zor…
 
***
TAVŞAN MI? KÖPEK Mİ?
Sosyal medyada şöyle bir fotoğrafa rastladım.
Üzerinde şu yazıyordu:
“Eğer bu görselde:
Köpek görüyorsanız beyninizin sağ lobu baskındır,
Zürafa görüyorsanız sol lobu baskındır…”
.
Sonra soruyor:
“Siz ne görüyorsunuz?”
.
Resme dikkatlice bakıyorum.
.
Mesela tavşan görüyorum,
Karga görüyorum,
Ama ne zürafayı,
Ne de köpeği görüyorum.
Evirdim, çevirdim…
I ıh…
Yok…
.
Allah, Allah…!
Acaba benim beynimin lobları düştü de haberim mi yok?
.
Çünkü adam iddialı.
Köpek sağ lob,
Zürafa sol lob…
.
Kesin benim loblarda kayma oldu.
Gördüğümü başka formatta algılıyordum anlaşılan.
Eğer böyle bir durum varsa,
Şu anda gerçek olarak gördüğümü zannettiğim her şey aslında başka bir şey de olabilir.
.
Bak şimdi gördün mü?
Başıma bin türlü iş açtım…
.
Torunu çağırdım.
“Oğlum Allah aşkına bak şu resme… Ne görüyorsun?”
Baktı, baktı ve:
“Tavşan ile karga…” demesin mi?
Aman ya Rabbim!
Demek ki bu lob işi kalıtsal.
.
Çocuğa da bulaşmış “lob kayma durumu.”
.
Ancak eşimin de aynı cevapları vermesiyle rahatladım.
.
Onunla bir kan bağım olmadığından demek ki biz doğru teşhis koyuyormuşuz.
Anlaşılan adam yanlış resim koymuş, biz de atladık “Sazan” gibi.
.
Buradan şunu çıkarabilirim…
.
Yaşamımızda da “tavşan ile kargayı” görmeyip,
“Zürafa ve köpek” gördüğünü sanan oldukça fazla insan var demek ki…
.
Biz ne kadar anlatsak ta,
Ne kadar yalvarsak ta,
Her ne kadar “Yanlış resim” desek te,
Onlar “Kaymış loblarıyla”,
Kendilerine sürekli “Yanlış resim gösterenlere” inanıp,
İnatla “Zürafa ve köpek” görmeye devam ediyorlar…
.
Anladım ki bu tamamen:
“Beyinle ilgili…”