1915 Çanakkale Köprüsü yakında açılacak ama tartışmaları bitmedi.
İhale şartları, geçiş ücreti gibi konular hep gündemde kaldı ve kalacak.
Bu tartışmalara bir de Ertuğrul Özkök eklendi.
.
Sebebi ise şu:
Geçtiğimiz günlerde “Köprüden yürüyerek geçen ilk gazeteciyim” diyerek bir yazı paylaştı ve köprüyle ilgili şimdiye kadar bilinmeyen detaylı bilgiler verdi.
.
Yazısında Köprünün adının yanlış olduğu vurgusunu da yaptı ve “Köprü projesinin açıklanmasından beri hep aynı şeyi söylüyorum ve ömrümün sonuna kadar da söyleyeceğim. Bu köprünün adı yanlış…” dedi.
.
Şimdi bu nereden çıkmıştı?
.
Ayak açıklıkları bile 1915 metreye ayarlanan köprünü adı hakkında neden böyle yazmıştı?
.
Yazısında şöyle açıklamış:
“Bir kere 1915 tarihi bütün dünyanın aklına Çanakkale Savaşı’nı değil Ermeni dramını getiriyor.
İkincisi;
Bu savaş yapılırken oranın adı Çanakkale değildi.
Bu savaş bütün dünyada ‘Gelibolu Savaşı’ olarak biliniyor.
Üçüncüsü;
Bu köprü dünyanın en önemli marka isimlerinden birinin toprakları üzerinde…
Troya’nın…
Yani dünyanın en kuvvetli en bilinen hikâyelerinden biri.
Dünyanın ortak hafızası…
Bu köprü, bütün dünyanın iyi bildiği, tarih kitaplarına girmiş Troya Savaşının yapıldığı kıyı ile yine çok iyi bildiği, tarih kitaplarına girmiş Gelibolu Savaşının yapıldığı yer arasında kurulu” dedikten sonra kendisi bir tavsiyede bulunmuş:
“Adı; ‘Gelibolu-Troya Köprüsü’ olmalıydı.
Bence bir kere daha düşünmekte yarar var.
Bu isim bu köprüyü daha açıldığı gün dünyaca bilinir hale getirir ve farklılaştırır.”
.
Düşününce, “Adam mantıklı söylüyor” diyorsun.
.
Ama cevap olarak şöyle denilebilir:
“Yemişim senin dünyanı, ben kendi maneviyatıma bakarım…”
Ona da eyvallah…
.
Belki isim konusu “Anket yapılarak” çözülebilirdi.
.
Öneriler ile ortaya konan seçenekler halka sorulur, hangisi çok oy alırsa o isim konurdu.
.
İleri demokrasilerde böyle bir şey olabilirdi belki ama…
***
HAVAN NASIL?
Günlerden beri hava tahminlerinde müthiş bir tahminsizlik yaşanıyor.
.
Geçenlerde uyarı zinciriyle karşılaştık:
“Kar geliyor”, “Dikkatli olun”, “Buzlanmaya dikkat”, “Trafiğe çıkmayın”, “Mecbur olmadıkça arabanızı kullanmayın”, “Okullar tatil”, “Hamileler izinli…”
.
Gözümüz bulutlarda “Kar” bekler hale geldik.
“Nasıl yağacaktı acaba?”
.
Uyarılara bakınca “Afat” bekliyor insan.
Sonra ne oldu?
Stokladıkları tuzlar belediyelerin elinde kaldı…
.
Yine bu hafta:
“Sel geliyor”, “Su baskınları olabilir”, “Savaklar açılabilir”, “Cuma pazarına park etmeyin”, “Dikkat, dikkat, dikkat!”
.
Ne oldu?
Ertesi gün hava günlük güneşlik…
Havada tek bulut yok…
.
Yahu insaf…
Amacınız bizleri korku filmlerindeki gibi strese sokmaksa başardınız.
Ama gerçekten tahmin konusunda bocalıyorsanız, komşu ülkelere “Havan nasıl?” diye sorup onlardan öğrenin…
***
ONUR ANITI
Provokatörler işbaşına geçti ve Samsun’daki Atatürk Heykelini (Onur Anıtını) yıkmak istediler.
.
Düşündüm:
“Ya yıkılsaydı?”
.
Ülkemizdeki hassasiyetleri bilmemek mümkün değil.
Birincisi “Atatürk” ise,
Diğeri de “Din” dir.
.
Bir tanesi “Allah ile kendisi” arasındadır,
Diğeri “Cumhuriyet ile Devlet” arasındadır.
.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ikisine de sahip çıkar, laf söyletmez.
.
Ancak son yıllarda bu iki hassasiyet arasına nifak sokulmak isteniyor.
.
“Dindarlar Atatürkçü,
Atatürkçüler dindar olamaz” şeklinde ayrışmalar yapılıyor ve bu planlar işleme konulmaya çalışılıyor.
.
Camiye giden, dindar,
Rakı içen, Atatürkçü sayılıyor…
.
İşte bu dolduruşların doruk noktası şu oluyor ve:
Atatürk Heykeli yıkılmak isteniyor…
.
Heykelleri “Put” olarak tasvir edenler, heykel yıkılınca murada ereceğini zannediyor.
Onun “Fikir” olduğu gerçeğini bir türlü kafasına yerleştiremiyor.
.
“O heykele, o ipi bağlama cesaretini kimden aldığını bilmiyor.”
“O inancına bağlıyor” ama bilmiyor ki sürekli olarak kendisini “Dine alet eden dolduruşçuların” oyuncağı olduğunu…
.
“İlim Çin’de bile olsa gidip alınız” sözcüğünün Hz. Muhammed’e ait olduğunu bilir de dininin “Hoşgörü dini” olduğunu bilmez,
Hz. Mevlana’yı bilir de, “Kim olursan ol yine gel” sözünü bilmez.
İlgilenmez…
.
Öğrenmez, okumaz, araştırmaz,
Sonra gidip heykel yıkmaya kalkar…
.
Bu olay sonrası Samsun’da bir grup “Onur Anıtı” etrafında elele tutuşarak eylem yaptı.
.
Buna karşılık şu twit atıldı:
“Son yıllarda mağduriyet yaratmak adına defalarca tiyatro oynayan ışıklılar, bu sefer heykele saldırı tiyatrosu oynayıp üstüne gaza gelip tavaf rütüeli yaptılar. Bakalım bu sefer arkasından kim çıkacak…”
.
Elele tutuşup etrafında dönmeyi “Tavaf” olarak nitelendirip, kışkırtmanın alasını yapan bile oldu.
.
Ülkeye bakın ne hale geldi?
.
Sebebi mi?
Bunu bilmeyecek ne var:
Elbette CHP.
***
HALK DA SİZİ DÜŞÜNÜYOR
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’yi herkes “Gözlerinden” tanır.
.
Geçtiğimiz günlerde enflasyon tahmini yaptı ve dedi ki:
“Nisan ayında enflasyon yüzde ellinin altına düşecek…”
.
Bizler sormak isterdik:
“Ne zaman çıktı ki?”
.
Derken TUİK bir açıklama yaptı ve Ocak ayına ilişkin enflasyon rakamlarını paylaştı:
“2022’nin ilk ayında TÜFE yüzde 11,10 artarken yıllık enflasyon yüzde 48,69 oldu…”
.
Haydaaaa…
Yahu kime inanacağız?
Biri nisanda derken,
Diğeri ocakta indiğini açıklayıverdi.
.
Karagöz-Hacivat’ı geçtik inanın,
“Ortaoyunu” dönüyor meydanda.
.
Bizim Karagözlü bakan tek haneli enflasyon için de tarih vermiş.
Demiş ki:
“Enflasyona karşı koruma sağlayacak enstrümanlar düşünüyoruz, ancak bu tür enstrümanlara şu an için ihtiyaç yok. 2023 Haziran seçimlerine kadar tek haneli enflasyona sahip olacağız…”
.
Yani enflasyon işi başka bahara kaldı anlaşılan.
.
Zaten 20 yıldır ülkenin başında olanlar onlar.
Yükselten de onlar,
“Düşüreceğim” diyenler de.
Aynı dolar gibi.
2 liradan aldıkları doları 18 liraya çıkardılar,
Şimdi 13 liraya düşünce bayram ettiler.
.
Dedim ya:
Karagöz bizimle dalga geçiyor.
.
Bu arada şu ortaoyunu diyaloğu iyi gelir size cumartesi günü.
.
Karagöz:
“Enflasyona karşı koruma sağlayacak enstrümanlarla ülkenin geleceğini düşünüyoruz…”
Hacivat: “Merak etme Karagözüm, halkta sizin geleceğinizi düşünüyor…”