Bugün Cuma. Hepinize hayırlı günler…

Bugün Cuma.
Hepinize hayırlı günler…
.
Eğer Yunan galip gelseydi bu satırları okuyamayacaktınız.
.
Ama şimdi?
Allah’a şükür Türkçe yazabiliyoruz,
Sizler de rahatlıkla okuyabiliyorsunuz.
.
O sebeple lütfen şu yazdığımı iyi okuyun:
Bugün arkadaşımın biri sosyal medyada bir gazete kupürü paylaşmış.
Yıl 1933
.
Manşet şöyle:
“1934’a 20 milyon fark ile giriyoruz…”
Alt manşet şöyle:
“İthalatımız 75 milyon, İhracatımız 95 milyon…”
.
Günümüzde ürettiğimiz ve ihraç ettiğimiz ürün kalmadı neredeyse.
Samanı bile ithal ediyoruz.
.
Kendi kendine yeten ülkeler arasından çıkarıldık.
Gariban ülke durumuna düştük.
.
2002 Türkiye’si ile 2022 Türkiye’si arasında dağlar kadar fark var.
Doğru.
Ama ne tarafa?
.
Daha dün açıklandı ve şöyle dendi:
“Hâlihazırdaki en önemli sorunumuz yüksek enflasyondur. İnşallah onun da üstesinden, her geçen ay inişini görerek geleceğiz.”
.
Ne enflasyonu?
Ne yükseği?
.
Dış güçler mi yaptı bunu da yoksa?
Hani ekonomi kitabı?
Hani faiz inince her şey güllük gülistanlık olacaktı?
Ne oldu?
.
Ekonomistler o tarihte basbas bağırdı:
“Faizle oynamayın, eliniz yanar. Enflasyon patlar” demediler mi?
.
“Faizle oynamak için sağlam ekonomi olması lazım” demediler mi?
.
Dediler…
Peki şimdi ne oldu?
Olan oldu, Adamlar haklı çıktı.
Şimdi biz enflasyonu düşürme derdine girdik…
Çocuk oyuncağı gibi oyna dur…
.
Memleket yanıyor.
İşçisi, memuru, dulu, yetimi…
Mutfaklar yangın yeri.
Fiyatlar el yakıyor.
Malı alan Üsküdar’ı geçiyor.
.
Eee?
Bizim Diyanet ise imam atama peşinde.
Tam 7800 tane imam atanacakmış.
Bir yandan Ortadoğu’ya para istemek için seferler yapıp el açıyoruz,
Bir yandan da imam atamaya kalkıyoruz.
.
Bu mübarek Cuma gününe sığar mı?
.
Ülke yangın yerine dönmüşken,
İnsanlar açlıktan pazar artıkları toplarken,
Maaşlar elektrik, su, doğalgaz faturalarına yetmezken hem de…
.
Her Müslüman namazını elbette evinde kılabilir.
Buna dinimiz müsaade ediyor zaten.
Acil bir ihtiyaç yok.
Sonra da yapılabilir.
Ama illa atama yapılacak öyle mi?
Bize şu mübarek Cuma gününde:
“Hayırlı olsun” demek düşer…
 
***
3 ŞEY VAR ASLINDA OLMAYAN
Bizim çocukluk zamanımızda olduğu gibi hala satılan şu üç şeye takılmışımdır:
Balon,
Pamuk şekeri,
İçiboş…
.
Üçü de para tuzağı.
Görüntüleri cazip,
Hepsi çekici,
Çocuklar kullanılarak cebinizdeki parayı çekip alıveren tuzak yapıları var.
Yani,
Çocukların gördüklerinde dayanamadığı şeyler.
.
Balon dediğiniz şişirdikçe büyür,
Üfledikçe kocaman olur.
Sonuçta ya şişirirken,
Ya da oynarken patlar ve sizi korkutur.
Ya da şiştiği yerde durdurulmazsa “püfff…” diye söner, eski haline geri döner.
Sonunda işe yaramaz hale gelir.
Onca para boşa gitmiştir.
.
Pamuk şekeri ise kocamandır.
Hiç bitmeyecek gibi gelir.
Rengârenk yapısıyla albenisi fazladır.
Elinize aldığınızda önce bir yapışır,
Sizi kirletir…
Ağzınıza attığınızda erir, biter…
Geri kalanı elinizde,
Küçülür, küçülür ve minnacık olur.
O koskocaman pamuk şeker, bir lokmada yutabileceğiniz hale gelir.
Tadı şekerli olduğundan güzeldir ama boyar maddesi vücudunuza zarar verir…
.
İçiboş bambaşkadır.
Albenisi tavandadır.
Görüntüsü size doğa harikası gibi gelir ve cazibesine sadece çocuklar değil, herkes kapılır.
Şekeri olanların bile “Aman bir kereden bir şey olmaz” diyebileceği türden dayanılmaz bir yiyecektir.
Ama her şey göründüğü gibi değildir.
Isırdığınızda içi boş olduğundan kırılır, parçalanır, dağılır.
Zevkle yemeyi hayal ettiğiniz o güzelim içiboş, eriyip gitmiştir.
Büyüklüğü ile sizi doyuracağını sandığınız o muhteşem şey toz olup gitmiş, ağzınızda bir tat bırakarak, etrafı da pisleterek kaybolmuştur.
.
Hayatta da bazı şeyler öyle değil mi?
Değer verdiklerinizin içi boş değil mi?
.
Balon gibi üfleyerek şişerler, büyürler ve sonunda patlarlar…
Onların aslında hiçbir şey olmadığını anlarsınız.
.
Pamuk şekeri gibi her yaptıkları renkli gelir size…
Büyüklük vaad eden yapıları sizi kendisine çeker.
Ama elinize aldığınızda küçülür, kaybolur gider.
İçinizden:
“Bu muydu canımdan çok istediğim şey” diye hayıflanır durursunuz…
.
İçiboş gibiler size hep tatlı şeyler yiyebileceğinizi hayal ettirir.
Dış görüntüsü fantastiktir.
İnanılmaz tatlar tattıracağını hissettirir.
Sonuçta dağılır, bozulur, yok olur gider.
Ağzınızda biraz tat bırakır ama o da unutulur gider…
 
***
SAFIM HERHALDE
Hiç kimsenin yapıma karşı çıkmadığı ancak garanti geçiş sayısı ile verildiği ihale şekline karşı çıktığı 1915 Çanakkale Köprüsü, 26 Şubat’ta açılacakmış.
.
Neden 20 gün daha beklenip 18 Mart’ta açılmıyor?
.
Mantıklı bir cevap bulan varsa beri gelsin.
.
“1915” ismini taşıyacak olan bir köprü, “Neden kendisinin adını aldığı bir tarihte açılmaz?”
.
İnanın yorulduk.
Yapılanlara “soru sormaktan”,
“Sorgulamaktan”,
“Anlamaya çalışmaktan”,
“Yok artık” demekten,
Bıktık be kardeşim…!
.
Bozuk saat bile 24 saatte 2 kere doğruyu gösterirken hem de…
.
“Elektriği Avrupa’dan daha ucuza kullanıyoruz” diyorlar da,
“Avrupa’nın aldığı asgari ücreti” söylemeyi unutuyorlar…
.
“İhracat arttı” diyorlar da,
“İthalattan” bahsetmiyorlar.
.
“Merkez Bankasındaki parayı” övünerek söylüyorlar da,
“Ödenecek borçları” söylemiyorlar,
.
Şimdilerde perişan haldeki dinazorlarıyla ünlü “AnkaPark’ın 801 milyon dolara yapıldığını” övünerek söylüyorlar da,
Tekel’in onlarca fabrikası, arazileri ve mallarıyla birlikte sadece “292 Milyon dolara sattıklarını” unutturuyorlar...
.
“Dünyanın en uzun orta açıklıklı asma köprüsünü yaptık” diye övünüyorlar da,
“Günlük 45 bin araç geçiş garantisi verdiklerini” söylemiyorlar.
.
“Afyon Havaalanı’nı övünerek “İhale ettiklerini” de söylemişlerdi,
“Havaalanını yapan şirkete 1 milyon yolcu garantisi verdiklerini, geçen yıl sadece 16 bin 645 yolcunun bu havaalanını kullandığını ve devletin bu şirkete milyarlarca para ödediğini” nedense söylemiyorlar…
.
Ben de o kadar sorulacak şey varken kalkmış:
“Köprü neden 26 Şubat’ta açılıyor” diye soruyorum.
Safım herhalde…
 
***
YANLIŞ MI?
Cumhurbaşkanı AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan dedi ki:
“Ülkenin kazancından hep birlikte istifade ettiğimize göre külfetine de beraberce katlanacağız…”
.
Bunun üzerine Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal twiterden şu mesajı yayınladı:
1- Sayın Cumhurbaşkanı “Ülkenin kazancından hep birlikte istifade ettiğimize göre külfetine de beraberce katlanacağız.” diyor.
.
Sayın Cumhurbaşkanı’na bir veri ile durumu anlatalım!
2- Türkiye’de;
1-5 milyon $ serveti olan:
80.944 kişi,
5-10 milyon dolarlık serveti olan:
7.453 kişi,
10-50 milyon $ serveti olan:
4.779 kişi,
50-100 milyon $ serveti olan:
440 zengin,
100-500 milyon $ serveti olan:
282 süper zengin ve
500 milyon $ ve üzerinde serveti olan:
45 ultra süper zengin var.
.
3- Ya da daha anlaşılabilir bir dille;
Sayın Cumhurbaşkanı, millet tek bir asgari ücretle (tam alabilirse) geçinmeye çalışırken devr-i iktidarınızda sırf sizden diye 3-4 “Ballı” maaş alan var.
.
4- Yani ülkenin kazancından hep birlikte istifade edemiyoruz.
Gelir adaletsiz, vergi adaletsiz, fırsat adaletsiz...
Nitekim iktidarınızın adı “Adalet” olsa da kurduğunuz sistem adaletsiz!
.
5- Külfeti zaten millet çekiyor, sefasını sizinkiler sürüyor.
Daha ne istiyorsunuz?
Bulabilirse bir lokma ekmek bulan vatandaş onu da mı size versin?
Yastığın altında ne varsa aldınız şimdi kursağına dadandınız!

Sevgili Gültekin Başkan!
“Beraberce katlanacağız” derken zaten bizi kast etmiyor.
O zenginleri kast ediyor.
Sen olayı yanlış anlamışsın…
(Gülüşmeler…)
Ne gülüyorsunuz be!
Yanlış bir şey mi söyledim?