Benim torum iştahlı maşallah. Özel bir şey yoksa pazar günleri kahvaltı yapmayı sevmiyor.
Benim torum iştahlı maşallah.
Özel bir şey yoksa pazar günleri kahvaltı yapmayı sevmiyor.
.
Ya sosisli, sucuklu bir şeyler olacak.
Pastırma, yumurtalı ekmek filan…
Dedim ya “İştahlı” velet.
.
Bu aralar “Muhlama” ya taktı.
İlla da “Muhlama.”
.
Pazar kahvaltısında illa “Mısır unu alalım, yapalım” diye başımın etini yedi.
.
Aslında dışarıya gidip muhlamalı kahvaltı etmek de vardı.
Ancak fiyatlar öylesine artmış ki, anlatamam.
Sizler de bilirsiniz.
En düşük fiyat adam başı 75 lira.
Muhlaması ayrı fiyat tabi.
.
5 kişi gitsen, biz emeklilere göre dünyanın parası.
.
“Tamam” dedim toruna:
“Alalım, yapalım…”
.
Memlekette muhlamalık mısır unu yok.
Bakmadığımız, gezmediğimiz baharatçı kalmadı.
Eskiden pazara gelirdi, teyzeler satardı.
Şimdi onlar da yok.
.
Pek satılmadığından olsa gerek, getiren yok anlaşılan.
Mecburen aldık piyasalarda bulunanlardan.
.
Aradaki fark ne derseniz?
Cevap şu:
Piyasadakiler un gibi ince,
Muhlamalık olanı ise biraz daha dişli çekilmiş şekli.
.
Torunla geçtik ocağın başına.
Tavayı getir,
Tereyağını,
Mısır ununu,
Eriyen peyniri önceden hazırlamıştık zaten.
.
Tavada tereyağını erittik.
Attık içine mısır ununu,
Anaa!
Mısır unu çekti bütün yağı.
Bizim muhlama oldu sana helva.
.
“Çabuk yağ getirin…”
.
Yağ atıyoruz, eriyor kayboluyor,
Yağ koyuyoruz, eriyip kayboluyor.
.
Biz evdeki bütün tereyağını boca ettik de kendine gelemedi muhlama.
.
Neyse “Çöpe atmaktansa, koyalım içine peyniri” dedik.
“Eriyen peynir” diye satın aldığımız peyniri içine boca ettik.
Karıştır babam, karıştır.
Peynir erimiyor.
.
Aç altını ocağın, karıştır, karıştır.
Nafile.
Bizim peynir erimedi.
.
Karnımız aç, dinler miyiz?
Getirdik sofraya.
Afiyetle yedik.
.
Bir şeye benzememişti ama olsun, biz nefsimizi doyurduk.
.
Ama taktık kafaya.
Yapacaktık en güzelini.
.
Açtım interneti.
Baktım Rize’de bir site,
“Muhlamalık mısır unu” satıyor.
.
“Mıhlama mı?”
Yoksa
“Muhlama mı?” diye muallakta kalmıştım.
“Muhlama” olduğunu da öğrenmiş oldum.
.
Verdim mısır unu siparişini.
Yazıyı yazarken daha gelmemişti.
Ama gelecek nasılsa.
.
Çeçil peynirimizi de hazırladık.
1 kilo tereyağı hazır.
Pazarın gelmesini bekliyoruz benim torunla.
Bu sefer canına okuyacağız muhlamanın…
.
Bu anlattıklarımdan sonra canı muhlama çeken varsa, buyursun gelsin.
Hep beraber (inşallah bu sefer yapmayı becereceğimiz) muhlamayı yeriz.
.
Şimdi gelelim başka bir tartışmaya.
.
“Muhlama mı?”
Yoksa,
“Kuymak mı?”
.
Şu mısır ununu satın aldığım rizedensofranıza.com adlı sitede Derya Yıldırım, aynı başlığı kullanarak ikisi arasındaki farklılığı veya benzerliği anlatmış bize.
.
Ondan alıntılar yaparak ben de size aktarıyorum.
.
“Samsun’dan Artvin’e Doğu Karadeniz’in hemen her ilinde bilinen ve çok sevilen yöresel bir yemek muhlama. Ben bir Rizeli lisanıyla yazdığım için muhlama diyorum fakat mıhlama da kuymak da kabulümüz.”
.
“Öncelikle bu yöresel yemeğin adı Rize’de tartışmasız muhlamadır. Mısır unu, tereyağı, kolot ya da telli peynir üçlüsünün müthiş uyumundan ortaya çıkar ve sofralarımızı şenlendirir.”
.
Muhlama yapımını şöyle tarif ediyor Yıldırım:
“Muhlama yapmak istiyorsanız hakiki Rize tereyağından bolca eriterek işe başlamalısınız.
Eriyen tereyağı ile mısır unu buluşunca bu ikiliyi biraz kavurmalısınız. Kavrulan unun üzerine yavaş yavaş suyu eklemeli ve topaklanmaması için hafifçe karıştırmalısınız.
Suyun sesi fokur fokur kulağınıza gelince ocağınızı kısıp peynirinizi eklemelisiniz.
Tabii ki tuzu unutmayın.
Eriyen peynir, yavaşça yüzeye çıkan mis gibi tereyağı ve muhteşem lezzzet...
Muhlamanız yemeye hazır.
Tavanız bakır bir tavaysa lezzetinize lezzet eklenecektir.”
.
Kuymak ne?
“Rize’den Trabzon’a doğru geldiğinizde mısır unu, tereyağı, peynir üçlüsü ‘Kuymak’ olarak karşılar sizi.
Rize’de ‘Kolot’ ya da ‘Telli peynir’ kullanılırken;
Trabzon’da daha ziyade ‘Minci’ Trabzon’da bilinen adıyla ‘Minzi’ ya da ‘İmansız peynir’ olarak adlandırılan yağsız bir peynir kullanılır.”
.
İşte farkı buymuş meğer.
.
“Kuymak Trabzon’da çoğunlukla kahvaltıda tercih edilirken Rize’de her öğünde karşınıza çıkabilir. Enişteler gelince onlara muhlama yapmak da Rize’nin bazı bölgelerinde adettendir. Verilen kıymeti ifade eder. ‘Enişte muhlaması’ diye bir tabir bile vardır.”
.
“Artvin yöresinde de bu lezzet muhlama olarak adlandırılırken tereyağı yerine ‘Kaymak’ kullanılır.”
.
Yazar yazısının sonunda şu noktaya dikkat çekiyor:
“Muhlama da Kuymak da lezzetini doğal mısır unundan, hakiki tereyağından ve doğal peynirlerden alır. Bu muazzam yöresel yemeği ortaya koymaya çalışan acemi bir aşçı bile olsa ürünlerin doğallığı sağlanınca ortaya güzel bir lezzet çıkacaktır.”
.
Mısır ununu bulduk,
Tereyağımız da hakiki,
Peynir kısmı biraz benzemese de muhlamaya benzer bir şey yapacağımız muhakkak.
.
Ama şimdi Rize’ye ait doğal peynir ve tereyağı siparişi vereceğim hemen.
Madem yaptık, tam olsun…
***
EKONOMİ
Son bir yılda her 100 kişiden 57.2 si:
Kendisini/ailesini geçindiremediğini söylüyormuş.
.
Her 100 kişiden 74.4'ünün:
Aylık harcamalarından sonra tasarruf yapacak imkânı kalmıyormuş.
.
Her 100 kişiden 54.6'sı:
Tasarruf edecek parası olsa bunu altına yatıracağını belirtiyormuş.
.
Türkiye ekonomisi açısından en önem verilen üç konu:
Faizlerin yüksekliği,
Enflasyonun yüksekliği,
ve
Gıda üzerindeki fiyat artışıymış…
.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: “Türkiye G-20’nin önemli bir üyesidir. Satın alma paritesine göre dünyanın 13. büyük ekonomisiyiz” dedi.
.
Alman ekonomisi ile bizim ekonomi arasındaki fark şu:
* İki inek sahibi Alman köylü uzun vadeli bir plan kurar.
İneklerin yüzyıl yaşamasını, günde bir defa yemesini ve her gün daha çok süt vermesini sağlar.
* İki inek sahibi bizim köylü bunları hemen ucuza satar. Artık SUV otomobil için peşinatı bulmuştur. Taksitler için Allah kerim.
…
Bu ekonomik krizde işsizlikle de başımız belada değil mi?
Kime sorsanız iş arıyor…
.
Sendikanın çağrısı üzerine 4272 lira işsizlik maaşı alanlar, “İş istiyoruz” sloganıyla miting yapıyorlarmış.
Yoldan geçen bir iş adamı, konuşmacıları dinlemiş ve derinden etkilemiş.
Orada bulunan göstericilerden birinin omzuna dokunmuş ve “Yarın benim fabrikamda işe başlayabilirsiniz” demiş.
İşçi hiddetlenmiş:
“Niye ben? Burada benden başka daha 9.999 kişi daha var!”
…
“Yahu bu zorlukta ne yapacağız?” derseniz.
İşte cevabı bu fıkrada.
.
Adam basit bir hastalık olduğunu düşündüğü bir rahatsızlık için doktora gitmiş ve birden çok ağır hasta olduğunu, hastalığının tedavisi olmadığını ve sadece altı ay ömrü kaldığını öğrenivermiş.
Üzüntü içinde doktora ‘Yapabileceğim bir şey var mı?’ diye sormuş.
Doktor: ‘Tabii’ demiş, ‘ekonomist genç bir bayan bul, onunla evlen ve bir Brezilya gezisine çık!’
Adam heyecanla ‘bu benim ömrümü uzatır mı?’ diye sormuş.
Doktorun cevabı şaşırtıcı olmuş.
‘Hayır, uzatmaz ama iktisatçı o kadar can sıkıcı olur ki, sanki daha uzun zaman geçmiş gibi hisseder, kendini daha çok yaşamış gibi sanırsın!’
…
“Ben ekonomiden filan anlamam” derseniz, geleceğinizi planlamayı öğreten güzel bir fıkrayla anlatmaya çalışayım…
.
Amerika’da genç bir kızın, evlenme ilanı sitesinde aşağıdaki ilanı çıkar:
“25 yaşında kültürlü, akıllı ve çok güzel bir kızım ve New York'ta yaşıyorum. Yıllardan beri bir sürü erkekle çıktım, ama hepsi yılda 250.000 doların altında kazanan erkeklerdi. Bu meblağın az olduğunu düşünüyorum ve yılda 500.000 dolar üzerinde kazanan bir erkekle evlenmek istiyorum. Çevremde benden çirkin ve kültürsüz bir sürü kızın zengin erkeklerle evlendiğini gördüm, onları nerede bulabileceğimi bilen varsa beni bilgilendirmesini rica ediyorum.”
İlana iyi kötü çok sayıda kişi cevap vermiştir, ancak içlerinden birisinin cevabı dikkat çekicidir;
“Anladığım kadarıyla evlilik için önceliğin kişi değil para. Ben senin aradığın kriterlere uyan birisiyim, yani yılda 500.000 dolar üzerinde kazanan varlıklı biriyim. Ancak olaya finansal açıdan bakarsak, benim varlıklarım önümüzdeki yıllarda muhtemelen daha da büyüyerek değer kazanacaktır yani zenginliğim artacaktır. Ancak karşılığında senin bana sunduğun varlıkların yani güzelliğin ise zaman geçtikçe daha da değer kaybedecek nitelikte. Bu durumda, finansal bir karar vermek gerekirse satın alma yerine kiralamayı tercih ederim…”