Bizim başbakanlardan biri Çin'e resmî bir ziyarete gitmiş.
TADI KAÇTI
Bizim başbakanlardan biri Çin'e resmî bir ziyarete gitmiş.
Akşamleyin onuruna yemek verilmiş. Yemek esnasında günün anlam ve önemini belirten bir konuşma yapma sırası gelince paniğe kapılmış.
Yanında oturan ABD'den getirttiği danışmanına dönmüş:
-“Eyvah ne yapacağım? Tek kelime Çince bilmem...”
-“Önemli değil efendim. Ellerinizi bacaklarınıza birleştirin ve eğilerek başınızla selamlayın.”
Konuşma yerine geçer.
Başbakan denileni yapmış.
Korkunç bir alkış kopmuş.
Dış ülkelerde sevilmekten pek hoşlanan başbakan, alkışı görünce oturduğu yerden kalkmış, bu kez dört tarafı aynı şekilde ikişer kez selamlamaya devam etmiş.
Ancak biraz önceki alkıştan eser yok.
Bu duruma bozulan başbakan yine danışmanına dönmüş:
-“Yahu ne oldu?”
-“Fazla gevezelik ettiniz, tadı kaçtı.”
***
PİŞKİNCE BİR CEVAP
Kadın müşteri mağazada battaniyeleri gözden geçiriyordu.
Birdenbire durdu ve tezgâhtara seslendi:
-“Siz bu battaniye için yün diyorsunuz. Ama üzerinde "yüzde yüz pamuk" yazıyor, nasıl olur?”
Tezgâhtar hiç istifini bozmadan:
-“Haklısınız, güveleri aldatmak için öyle yazıyoruz efendim…”
***
YANLIŞLIK
Patron, sekreterini çağırdı:
-“Bu mektupta bir yanlışlık var.”
Sekreter kız baktı baktı, yanlışı bulamadı:
-“Neresinde efendim?”
-“Ben, iş mektuplarının hiçbirine ‘Saygıdeğer dostum’ diye başlamam. Böyle namussuzlardan dostum yok benim.”
-“Nasıl başlayalım beyefendi?”
-“Değerli meslektaşım” diye başlayın.”
***
BETERİN BETERİ
İl halkı, valinin elinden kurtulmak için padişaha haber yollamışlar:
-“Aman padişahım, bizi bu adamın elinden kurtar, hepimizi soyup soğana çevirdi, rüşvetinden el aman, gözü doymuyor...”
Haber İstanbul’a gidinceye kadar vali tarafından duyulmuş ve şehrin ileri gelenleri vali konağına davet edilmiş...
Herkes telaş içinde "yine ne isteyecek?" diye konağa gelmiş, ama korktukları başlarına gelmemiş, vali herkese ikram üzerine ikram, iltifat üzerine iltifat etmiş, sonra sofraya oturmuşlar, yemişler içmişler, kahveler gelince vali uşaklarına emretmiş:
-“Şu sandığı getirin... “
Sandık gelmiş, kapağı açılmış, içi altın, gümüş, pırlanta gibi değerli şeylerle dolu. Vali sandığı işaret ederek:
-“Bakın ağalar, beyler! Şu sandığın dolmasına bir karış kaldı. Sandık doldu mu benim işim tamam! Ama ben gidersem yerime gelecek olan vali boş sandıkla gelecek, haberiniz olsun, benden söylemesi!”
***
YAĞMURDA DA GİYİLEBİLİR
Kadın, kılı kırk yararcasına inceledikten, çekişe çekişe pazarlık ettikten sonra kaplan kürkü mantoyu almaya karar verdi.
Yine de, parayı öderken sormadan edemedi:
-“Yağmurda da giyilebilir, değil mi?”
Satıcı ilginç bir güvence verdi:
-“Aman hanımefendi, şimdiye kadar yağmur altında hiçbir kaplanın şemsiye ile dolaştığı görülmemiştir!”
***
YARI ÖLÜ YARI DİRİ
Köylüler aralarında söz birliği etmişler, köyün imamına bir şaka yapmayı kararlaştırmışlar.
Numaradan köylünün biri ölmüş, cenazenin yıkanması için hocayı çağırmışlar.
Hoca cenazeyi yıkamak için içeri girmiş kapıyı kapamış.
Yarım saat geçmiş...
Bir saat geçmiş...
İki saat geçmiş...
Herkesi bir merak sarmış...
Her ölüyü 15 dakikada yıkayıp paklayan hocaya ne oldu?
İki buçuk saat sonra hoca efendi kan ter içinde dışarı çıkmış.
Hemen koşup sormuşlar:
-“Hoca efendi ne oldu?”
Hoca kızgın:
-“Yarı ölü, yarı diri herifleri bana yolluyorsunuz, işini bitirip, ruhunu teslim ettirinceye kadar canım çıktı!”
***
KİM ÖLE KİM KALA
Padişaha Hindistan'dan nadide bir kumaş gelmiş.
Padişah terzi başını çağırmış:
-“Bak, demiş, bugün çarşamba, cumaya kadar 12 düğmeli bir elbise dikeceksin. Ama düğmeleri altından olacak. Altınları da sen kalıba döküp yapacaksın...”
Terzi başı, “Ama...” diyecek olmuş.
Padişah kükremiş:
-“Aması... Kellen...”
Terzi çaresiz evine çekilmiş.
Eli ayağı titriyormuş.
Karısı teselli etmiş:
-“Bak kocacığım, sen şu işe bir başla, gerisi Allah kerim...”
Terzi, önce düğmelerden başlamış.
Altın düğme dökmek için önce çivi dökmek, sonra da bunu büküp yuvarlatmak gerekiyormuş.
Terzi cuma günü şafak sökerken 1001 zahmetle ancak çivileri dökebilmiş.
Düğme haline getirmeye çalışıyorken kapı çalmış.
Terzi korkudan kireç gibi bir yüz ve titreyen bacakları ile kapıyı açmış:
Karşısında üç zaptiye:
-“Padişah hazretleri dün gece hakkın rahmetine kavuştular. Tabut için altın çivi lazım. Sen çivileri hazırla...”
***
NE OLACAK
Adam papağan satın almak üzere bir dükkâna girmişti.
Bir ayağına başka, ötekine başka kurdele bağlanmış bir papağan görerek, mağaza sahibine bunun nedenini sordu:
-“Sağ ayağındakini çekerseniz, İngilizce, sol ayağındakini çekerseniz Türkçe konuşur.”
Müşteri sordu:
-“Ya ikisini de çekersem ne olur?” Papağan dayanamayarak lafa karıştı:
-“Ne olacak, düşerim salak...”
***
SONUÇ
Adamın biri arkadaşına dert yanıyordu:
-“Sorma başıma gelenleri, dedi. Biliyorsun geçen yıl trende bir kızla tanışmıştım. Bana pek yüz vermemişti. Ben de her gün kendisine bir kart yolluyordum. Sonunda ne oldu biliyor musun?”
-“Ne oldu?”
-“Kız evlenmeye karar vermiş.”
-“Öyleyse tebrikler.”
-“Yok canım benimle değil. Her gün kapısını çalıp, benim gönderdiğim kartları götüren postacı ile...”
***
DERT OLAN RÜYA
Adamın biri psikologa dert yanıyormuş:
-“Aa beyefendi, her gece rüyamda neler çektiğimi, ne ecel terleri döktüğüm bir bilseniz...”
Psikolog sormuş:
-“Hayırdır inşallah! Ne gibi şeyler görüyorsunuz rüyanızda?”
Ağlamaklı bir sesle cevap vermiş adam:
-“Neler neler... Bir eğlencedir, bir şamatadır gırla gidiyor. İçkiler, enfes yiyecekler, çalgı, çengi... Her şey... Vur patlasın çal oynasın...”
Psikolog gülmüş:
-“İyi ama beyefendi, daha ne istiyorsunuz işte. Keşke ben de her gece böyle eğlenceli rüyalar görsem daha ne isterim ki...”
Adam derin bir of çektikten sonra:
-“Kazın ayağı hiç de sandığınız gibi değil... Her şey iyi güzel de sonunda bütün hesabı hep ben ödüyorum...”
***
YİYİP BİTİRMESİN
Hans Müller, Orta Afrika'da avlanırken yamyamların eline düşmüş.
Götürüp kabile çadırlarının ortasındaki kazana atmışlar.
İçine biraz sebze, patates ve ot koyup, yavaş ateşte pişirmeye başlamışlar.
Başına da genç bir yamyamı dikmişler.
Yamyam aşçı yamağı elindeki kepçeyle ikide bir “tak” diye Hans’ın kafasına vurup duruyormuş.
Bu durumu gören kabile reisi çadırından bağırmış:
-“Oğlum sen deli misin? Yazık değil mi adama! Ne diye kepçeyi kafasına vurup duruyorsun?”
Genç yamyam, Alman’ın kafasına kafasına kepçeyi vururken cevap vermiş:
-“Ne yapayım efendim, bu açgözlü herif kazandaki bütün patatesleri yiyip bitirecek!”