Empati yapmak her insanın meziyeti olmalı. Karşındakinin ne düşündüğünü bilmek elbette insanlığın en başlangıcı.

Empati yapmak her insanın meziyeti olmalı.
Karşındakinin ne düşündüğünü bilmek elbette insanlığın en başlangıcı.
.
Yoksa “Ben düşünürüm başkasından bana ne?” demek te başka bir yöntem.
“Her şeyi ben bilirim, her işi ben yaparım” işlevi insanı yalnız bırakabilir bu koskocaman evrende.
.
“Bu kadar büyük lafları ettirecek ne oldu ki hayatında da bize ders veriyorsun?” diyenler de olabilir.
Haklısınız.
.
Neden bu konuya girdim yazayım…
.
Aylardan Eylül 2022.
Daha önce korolarda yer almış tam 14 tane kadın bana gelip:
“Biz tiyatro yapmak istiyoruz” diyerek “Sen bu işi biliyorsun, önümüze düş” dediler…
.
15 senedir amatör olarak çeşitli oyunlarda görev alarak tiyatro yapmışlığım var,
Birçok oyun yazmışlığım var,
Pandemiden dolayı sahnelenememiş yazıp yönettiğim iki tane hazır oyunum var…
.
Sordum hemen:
“Peki kaçınız tiyatro yaptı daha önce?”
Dediler ki:
“Hiç birimiz…”
.
Düşündüm, taşındım…
Sonunda “kaşındım” ve karar verdim:
“Tamam çalıştıracağım…”
.
14 tane 40 yaş üzeri kadınla çalışacaktım.
Ancak daha sonraları içlerinden 3 tanesi, “İşlerinin yoğunluğu dolayısı ile çok istemelerine rağmen bu sene aflarını istediler ve çalışmalara gelemeyeceklerini bildirdiler…
.
Biz başladık Eylül sonu çalışmalara.
Öncelikle sahne atölye çalışmaları yaptık.
“Sahnede nasıl durulur,
Sahne nasıl paylaşılır” v.s.
.
Ben bu arada oynanacak metni yazmaya koyuldum.
Öyle ya, 11 kadının rol aldığı bir metin gerekti.
.
Bu piyasada sırf kadınların oynadığı metin çok azdı.
Bazı ağır metinler de vardı ama bize uygun değildi.
Allah muhafaza onları oynatmaya kalksam 3. provada herkes çalışmaları terk edebilirdi.
.
Atölye çalışmalarında gözlemlediğim yeteneklerine göre metin yazmam gerekecekti.
.
Ama nerede?
.
Öyle ya?
Olay nerede cereyan edecekti?
.
Sırf kadınların olduğu mekânları düşündüm.
İçlerinde en uygunu olan, “Kadınlar Cezaevini” buldum.
.
Gece-gündüz demeden dekoruyla bizi zorlamayacak bu oyunu daha çok yatkın olduğum komedi türünde, oturup yazdım.
.
“Empati” yaparak dünyaya kadın gözüyle baktım.
Onların dertlerini, düşüncelerini, yaşamlarını anlatmaya çalıştım.
Ama insan olmaları sebebiyle de erkeklerden ayrı tutulmayacaklarını anlatmaya çalıştım.
.
Kadınlar, benim yazdığım metinde cezaevindeki yaşamlarında mahkûmdu…
Ancak ya seyirci koltuklarında oturan kadınlar?
Onlar hayatlarında çok mu özgürdü?
Bunu da anlatmaya çalıştım…
.
Yazmasına yazdım ama bir eksiklik vardı.
Mademki bu insanlar korolarda görev almıştı, öyleyse bu oyun müzikli olmalıydı.
.
Oturup “Başlangıç ve final” başta olmak üzere bazı oyuncuların söyleyecekleri, piyasada mevcut bazı eserlerin müziklerinin üzerine solo şarkı sözleri yazdım.
.
Peki, bunları kim çalacaktı ve uyarlayacaktı?
.
Bizim kızların akıllarına koroda beraber çalıştıkları bir müzik hocası geldi.
Hemen kendisiyle irtibata geçtik.
Sağ olsun bizi kırmadı ve isteğimizi,
“Kabul etti…”
.
Her şey hazır olduğundan önümüze hedef olarak:
Dört ay sonra kutlanacak,
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü koyduk.
O gün sahneye çıkacaktık.
.
Ama nerede?
.
Aklımıza Kepez Turhan Mildon Kültür ve Sanat Merkezi geldi.
Hemen Kepez Belediye Başkanı Sayın Birol Arslan’dan randevu alıp, gittik.
Durumu anlattık,
Bizi dinledi ve hiç itirazsız,
“Olur tabi” dedi.
“O gün salon boş ise size tahsis edelim” diyerek ve çalışanlara iletti.
Şansımıza salon boştu ve bize tahsis edildi…
.
Atölye çalışmaları içinde araya metin okuma, tonlama gibi çalışmalara başladık.
Haftada bir gün belirlemiştik.
Ancak o bir gün bize yetmemeye başladı.
.
Heyecan doruktaydı,
Daha fazla çalışmak istiyorduk.
Çalışmalarımızı haftada 3 güne çıkardık.
Hatta geceleri online bağlanarak metin üzerinde tonlamaları çalıştık.
.
Bu arada,
Kadınlarımızın eşlerine de teşekkür etmek lazım,
Allah için hiç biri sesini çıkarmadı ve hatta desteklediler.
.
Eskiden olsa eşleri kadınlara şöyle derdi:
“Ne o lan! Artist mi olacaksın bu yaştan sonra?”
O devirler bitti, geride kaldı Allah’a şükür.
.
Biz çok fazla özveride bulunarak bugüne geldik.
.
Daha önce anlattığım gibi, yazdığım bu oyunda onlara kadın olarak değil, insan olarak bakılmasını anlatmaya çalıştım.
İnsan olarak neler başarabildiklerini anlattım.
Mesajlarım hep bu yönde oldu.
.
Söyledikleri şarkının birinde şöyle dedim:
“İşte bizi gördünüz,
Biz hepimiz kadınız,
Sizden farklı değiliz,
Bildiğiniz insanız…”
.
Sahneye gelmişti sıra:
Dekorlar için Çanakkale Belediyesi’ne müracaat ettik.
Daha önce oynadığımız bir oyunun dekorlarını istedik.
Kabul ettiler.
.
Kumanda masasında birine ihtiyacımız vardı.
Tiyatrodan arkadaşım hiç tereddüt etmeden kabul etti.
.
Işıkçı olarak da bir kişi lazımdı.
Yine tiyatrodan arkadaşım geldi.
.
Dekor kurulması ve taşınması ile ilgili yardım lazımdı, tiyatrodan arkadaşlarım hiç sormadan geldiler.
.
Hepsine buradan ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
.
Nihayet,
Hedeflediğimiz gün geldi çattı.
Bugün 8 Mart.
.
Tüm hazırlıklarımız bitti.
Heyecanla sahneye çıkmayı bekliyorlar.
Ben sahnede olmayacağım ama aşağıda onlardan daha fazla heyecan yaşayacağım.
.
Evet, biz bugün saat 20.30’da Turhan Mildon Kültür ve Sanat Merkezi’nde sahnedeyiz.
Biletsiz ve ücretsiz sahnelenecek olan bu oyunumuza hepinizi bekliyoruz.
İnşallah daha çok kere de oynayacağız.
İşi dolayısı ile gelemeyenler olursa, daha sonra bekleriz…
.
Bu oyunda:
Daha önce hiç tiyatro yapmamış,
11 tane kadının azmini göreceksiniz.
11 tane kadının neler başarabildiğini göreceksiniz.
11 kadının tiyatro yapmak isteyenlere nasıl örnek olduklarını göreceksiniz.
Ve 11 kadının hayatlarına kattıkları heyecanlarını gözlerinde göreceksiniz.
.
Gelip bizi seyrederseniz,
Alkışlarınızla eşlik ederseniz,
Çok sevinecekler...
.
Zira alkışlarınız, oyundan ziyade bir başarı öyküsüne olacaktır…
 
***
AFİFE JALE
İlk Türk kadın tiyatrocu: Afife Jale
Yaşadığı dönemde kadınların tiyatro oyuncusu olması yasaktı.
Babası onun tiyatrocu olmasına karşıydı ve oyuncu olmasını hafiflik olarak görmekteydi.
Ancak bu hayallerinin peşinden gitmesine engel olmadı ve tarihe ilk Türk kadın tiyatrocu olarak adını yazdırdı.
.
1902 yılında İstanbul’un Kadıköy semtinde dünyaya geldi. Babası Hidayet Bey, annesi Methiye Hanım, kardeşleri Behiye Hanım ve Salâh Bey’dir.
.
Afife’nin çocukluk hayallerini hep tiyatro süsledi. İstanbul Kız Sanayi Mektebi’nde eğitim görüyordu; aklı hep tiyatrodaydı. Ancak o dönemde Türk ve Müslüman kadınların sahneye çıkması yasaktı.
.
Müslüman kadınların sadece kadınlara özel gösterilerde oynayacakları gerekçesiyle Müslüman kadınları bünyesine alalan Darülbedayi‘nin 10 Kasım 1918’de tiyatro kursları için açtığı sınavı kazandı.
.
Hüseyin Suat, “Yamalar” adlı oyunu sahneye koymuştu ve “Emel” karakterini Eliza Binemeciyan adlı bir yabancı oyuncu oynuyordu. Ancak Eliza’nın Paris’e gitmesi gerekti ve onun yerini dolduracak bir kadın oyuncu arayışına düşüldü.
Bir sınav düzenlediler; sonsuz arzusu ve yeteneğiyle bu sınavı kazanan kişi elbette Afife idi.
.
Jale takma adını kullanarak ilk kez sahnedeydi Afife; göz dolduruyordu. Performansının ardından insanlar neredeyse avuçları çatlayıncaya kadar alkışladılar onu. Gerçek bir sanatçı olmak için ilk adımını atmıştı ve tarihe geçecekti; Afife, sahneye çıkan ilk Müslüman Türk kadınıydı. Artık Afife Jale olarak tanınacaktı…
.
Afife Hanım, daha sonra “Tatlı Sır” oyunu ile sahneye çıktı ve o gece polis tarafından tutuklanmak istendi. Kınar Hanım’ın yardımıyla kaçtı. Üçüncü piyesi olan “Odalık” oynanırken tiyatro polis tarafından basıldı ve tutuklanmamak için yine kaçmak zorunda kaldı.
.
Art arda düzenlenen ilk baskınlardan kurtulsa da, Afife, son baskında yakalandı. Babası da bu süreçte kızını kendini düşürdüğü durum sebebiyle evlatlıktan reddetti. Onun “kötü kadın” olduğunu düşünüyordu.
.
Dahiliye nezaretinin Müslüman kadınların kesinlikle sahneye çıkamayacaklarına dair bildirisi Darülbedayi Yönetim Kurulu’na ulaştırılınca işten çıkarıldı.
.
Yaşadığı sıkıntılar nedeniyle şiddetli baş ağrıları çeken Afife Hanım, doktorunun morfinle tedavi yoluna gitmesi üzerine morfin bağımlısı oldu.
.
1923 yılında Türkiye‘de Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra yeni rejim Türk kadınlarının sahneye çıkması önündeki yasal engeller kaldırmış, tersine kadınların sahneye çıkmasına destek olmuştu.
.
1928 yılında gittiği bir Hafız Burhan konserinde ona tamburuyla eşlik eden Selahattin Pınar‘la tanıştı ve 1929 yılında evlendi.
Selahattin Pınar, “Nereden Sevdim O Zalim Kadını“, “Anladım Sevmeyeceksin Beni“, “Sen Nazlı Çiçek” gibi birçok şarkıyı onun için bestelediği düşünülür.
.
Morfin bağımlılığı nedeniyle sanatçının sağlığı bozuldu ve tiyatroyu bırakmak zorunda kaldı ve 1935 yılında Selahattin Pınar’la boşandılar.
Son yıllarını Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi‘nde geçirdi. Hastanenin morfimanlar koğuşuna 24 Temmuz 1941’de vefat etti. Mezarı Kazlıçeşme Kabristanındadır.