İstiklal Marşı gerçekten yazılabileceklerin en güzeli bence. Milli duygularımızı yücelten bu eseri yazma Mehmet Akif Ersoy’a nasip oldu.
İstiklal Marşı gerçekten yazılabileceklerin en güzeli bence.
Milli duygularımızı yücelten bu eseri yazma Mehmet Akif Ersoy’a nasip oldu.
.
Elbette bir günde yazılabilecek bir şiir değildi bu.
.
Onun yazdığı birçok şiiri var.
Misal “Cenk Marşı”
MEB sitesinde şöyle diyor:
“Milli Şair, İstiklal Marşı gibi 10 dörtlükten meydana gelen ‘Cenk Marşı’ adlı eserini 1912’de Sebilürreşad dergisinde isimsiz olarak yayımlarken, üzüntüyü gidermek, halkı birliğe davet etmek ve orduya manevi destek vermek gibi konularda camilerde vaazlar da verdi…”
.
Cenk Marşı…
Ey sürüden arkaya kalmış yiğit
Arkadaşın gitti, haydi sen de git
Bak ne diyor ceddi şehidin, işit
Haydi git evladım, uğurlar ola…
.
Haydi git evladım, açıktır yolun
Zalimlere karşı bükülmez kolun
Bayrağı çek, ön safa geçmiş bulun
Uğurun açık olsun, uğurlar ola…
.
Eşele bir yerleri örten karı
Ot değil onlar, dedenin saçları
Dinle, şehit sesleridir rüzgârı
Haydi git evladım, uğurlar ola…
.
Haydi git evladım, açıktır yolun
Zalimlere karşı bükülmez kolun
Bayrağı çek, ön safa geçmiş bulun
Uğurun açık olsun, uğurlar ola
Haydi levent asker, uğurlar ola…
.
Yerleri yırtan sel olup taşmalı
Dağ demeyip, taş demeyip aşmalı
Sendeki coşkunluğa el şaşmalı
Kahraman askerim uğurlar ola…
.
Haydi git evladım, açıktır yolun
Zalimlere karşı bükülmez kolun
Bayrağı çek, ön safa geçmiş bulun
Haydi levent asker, uğurlar ola
Haydi git evladım, uğurlar ola…
…
Diye devam ediyordu…
.
İngiliz ve Fransızların sömürgelerinden topladıkları Müslüman askerlerine yaptıkları propagandaya karşı propaganda yapmak üzere 1914’te Berlin'e gönderilen Mehmet Akif’in gayesi, farkında olmadan Osmanlı ile savaşan bu Müslüman askerleri aydınlatmaktı.
Akif, aynı hedeflerle Arabistan'a gitmek üzere 1915’in mayıs ayında yola çıktıktan sonra Çanakkale Zaferi’nin haberini aldı.
Bu zafer haberini yeni nesillere aktarmadan canını almaması için Allah’a yalvaran Mehmet Akif’in hissiyatını yol ve görev arkadaşı Eşref Kuşçubaşı şöyle ifade eder: “Duası hıçkırıklarla kesiliyordu. Onu teskin etmek mümkün değildi, zaten müdahale etmek de istemiyorduk. Bu bir ilham manzarası idi ve ben onu görebilmiş mutlu bir fani idim.”
.
Akif’in duası şöyleydi:
“Yarabbi!... Bana bu destanı, bir âciz kulunun ifadesinin azamisi içinde yâd edebilmenin saadet ve imkânını bahşet. Bu ulvî vazifeyi bana nasip et, sonra emanetini al, Yarabbi!... Bana bu lütfu çok görme, inam ve ikramının nâmütenahi hazinesinden bu aciz kulunun şu duasını barigâh-ı ulûhiyetinde kabul eyle…”
.
Ve sonra o müthiş şiirini yazdı…
.
Çanakkale Şehitlerine
Şu boğaz harbi nedir?
Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya,
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde gösterdiği vahşetle “Bu: bir Avrupalı”
Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahpesi, yahud kafesi!
Eski Dünya, yeni Dünya, bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mahşer!
.
Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Ostralya’yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sade bir hadise var ortada: vahşetler denk.
Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela,
Hani tauna da züldür bu rezil istila.
Ah, o yirminci asır yok mu, o mahluk-u asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkıyle sefil…
…
Diye devam eden o muhteşem şiiri hala dudaklarımızda ve kalbimizde…
…
Ankara’da 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldıktan sonra Milli Şair Mehmet Akif Ersoy, Mustafa Kemal’in davetiyle Sebilürreşad Dergisini Ankara’da yayımlamak üzere 24 Nisan 1920 tarihinde Ankara’ya ulaştı.
Meclis tarafından bir yarışma açıldı ve bu yarışma Hâkimiyet-i Milliye Gazetesinin 25 Ekim 1920 tarihli nüshasında ilan edildi.
Yarışmayanın son tarihi olan 23 Aralık 1920’ye kadar gönderilen, hatta bu tarihten sonra dahi gönderilen toplam 724 eser değerlendirildiği halde, İstiklal Marşı olacak bir eser seçilemedi.
.
Milli Marş yarışmasına katılmak istemeyen Mehmet Akif’i dostu Hasan Basri Bey, dönemin Maarif Bakanı Hamdullah Suphi Bey’in de ricasıyla, ikna etmek için uğraştı.
Bakan, ayrıca Mehmet Akif’e yazdığı şu mektupla şairin yarışmaya katılmasını istedi: “Pek aziz muhterem efendim,
İstiklal Marşı için açılan müsabakaya iştirak buyurmamalarındaki sebebin izalesi için pek çok tedbirler vardır.
Zat-ı üstadenelerinin matlup şiiri vücuda getirmeleri, maksadın husulü için son çare olarak kalmıştır.
Asil endişenizin icap ettirdiği ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir telkin ve tehyiç vasıtasından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbetimi arz ve tekrar eylerim efendim.
5 Şubat 1337(1921) Umur-u Maarif Vekili Hamdullah Suphi”
.
Hasan Basri Bey de şair Mehmet Akif’i ikna edebilmek için şiiri kendisinin yazacağını söyleyerek şairden yardım talep etti.
Mehmet Akif beraber yazmayı kabul ederek ödülü almayacağını söyleyince, Hasan Basri Bey, yarışma koşullarının şairin istediği gibi düzenleneceğini, ikramiyeyi ise bir hayır kurumuna vereceklerini söyleyerek Mehmet Akif’i İstiklal Marşı’nı yazmaya ikna etti.
.
Herkesin sabırsızlıkla beklediği şiir on gün içerisinde tamamlandı ve 17 Şubat 1921 tarihinde Sebilürreşad Dergisinin ilk sayfasında “Kahraman Ordumuza” ithafıyla yayımlandı.
1 Mart 1921’de İstiklal Marşı Şiiri, elemelerden kalan son altı şiirle birlikte Meclis’in seçimine sunuldu.
Atatürk’ün “Bu marş, bizim inkılabımızın ruhunu anlatır” dediği İstiklal Marşı, 12 Mart 1921 tarihinde kabul edildi.
.
İstiklal Marşı’nı para için yazdığının düşünülmesinden endişe eden Mehmet Akif, aynı dönemlerde ciddi maddi sıkıntı içerisinde olmasına rağmen, kazandığı 500 liralık ödülü yoksul kadın ve çocuklara iş öğreten Darülmesai’ye bağışladı.
.
Akif ayrıca daha sonra kendisine yöneltilen bir soru üzerine İstiklal Marşı için şu ifadeleri kullandı: “Binbir fecayi karşısında bunalan ruhların ıstıraplar içinde halas dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır. O şiir bir daha yazılmaz. Onu kimse yazamaz. Onu ben de yazamam. Onu yazmak için o günleri yaşamak lazım. O şiir artık benim değildir. O, milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur. Allah bir daha bu millete bir İstiklal Marşı yazdırmasın!”
.
İstiklal Marşı’nı 48 yaşında kaleme alan Mehmet Akif Ersoy, meclis seçimlerine tekrar katılmayı hiç düşünmedi.
Ersoy, ailesi ve Sebilürreşad Dergisi ekibi ile birlikte İstanbul’a geri dönmesinin ardından, Abbas Halim Paşa’nın daveti üzerine gittiği Mısır’a 1926’da ailesi ile birlikte yerleşir.
.
Şair, hastalıklar ve maddi sıkıntıların yakasını Mısır’da da bırakmamasına rağmen, Mısır Üniversitesi2nde Türk Dili eğitimi verdi ve Mısır'da kaldığı sürede “Firavunla Yüzyüze” adlı şiirini yazdı.
.
Mehmet Akif, 1935'te hastalandı ve gurbette yaşadığı sürece, çok sevdiği, hasretini çektiği memleketinde ölmek istediğinden 1936’da İstanbul’a döndü.
.
Büyük şair, 27 Aralık 1936’da Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’nda vefat etti ve tabutu Türk Bayrağına sarıldı.
Hayatı boyunca taşıdığı asaletine, tevazuuna uygun, gösterişten ve şatafattan uzak bir merasimle Edirnekapı Mezarlığı’na defnedildi.
.
İSTİKLAL MARŞI
Korkma! sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
.
Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl,
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
.
Garb’ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,
"Medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?
.
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın… belki yarından da yakın.
.
Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır atanı;
Verme, dünyâları alsan da, bu cennet vatanı.
.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.
.
Ruhumun senden, İlâhî, şudur ancak emeli:
Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!
Bu ezanlar-ki şehâdetleri dînin temeliEbedî yurdumun üstünde benim inlemeli…
.
O zaman vecd ile bin secde eder –varsa- taşım;
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek Arş’a değer, belki başım.
.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl;
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!