Anlatacağım olayı 3 gün önce yaşadım.
Pazar günü akşamüzeri 30 Mart Çarşamba günü İÇDAŞ Kongre Merkezi’nde oynayacağımız oyunun provası için merkezdeki atölyeye gidiyorum.
.
Geçtiğim sokakların birinde eski bir arkadaşıma rastladım.
Kendisi bisikletle çarşı tarafından geliyordu.
“Hayrola” dedim, “benzin zamlarından sonra bisikleti mi keşfettin?”
Zira soğuk poyraz esiğinden bisiklete binmek yürek isterdi Çanakkale’de.
.
“Ben zaten şehir içinde araba kullanmam. Hem trafik, hem de park yeri yüzünden” dedikten sonra devam etti sözüne:
“Pazar günü pek çıkmam ama mecburen çıktım…”
“Nedir seni dışarı çıkmaya mecbur eden?” diye sorunca uzun uzun anlattı:
“Sabah markete gitmek için merdivenlerden apartman girişine indim. Bir baktım yerde bir tane bira kutusu. Ayrıca yerde de ıslaklık var. Ben önce bu biranın dökülmüş olduğunu zannettim.”
“Eee neymiş peki?”
“Markete gidip geldikten sonra apartmanın iç girişini güzelce silip, süpürdüm. Sonra eve çıkıp kameralara baktım. Bir de ne göreyim?”
“Ne gördün?”
“Gece saat 03.30 gibi apartmanda birine sipariş getiren kurye, teslimatını yaptıktan sonra birasını içiyor ve oraya küçük tuvaletini yapıyor…”
“Haydi canım… İnanılır gibi değil…”
“Ben de inanamadım. Sonra teslimat yaptığı komşuya gidip durumu anlattım ve sipariş verdiği işyerinin adresi aldım.”
“Eee?”
“İşte oradan geliyorum…”
“Peki ne yaptın?”
“Atladım bisiklete doğru o işyerine gittim. Videoyu da cep telefonuma kaydetmiştim zaten. İşyeri sahibine gösterdim.”
“Adam ne yaptı?”
“Ne yapacak? Yanında çalıştırdığı bu ahlaksız yüzünden benim karşımda ezildi, büzüldü… Bir şey diyemedi… O kurye gececiymiş… ‘Akşama gelince hesabını sorarım’ dedi…”
“Vay be! Derdi neymiş adi herifin?”
“Ben sadece adamın bilmesini istedim. Kendisine ‘Ekmeğiyle oynamak istemediğimi söyledim…”
“Yahu bırak oynasın… Böyle adamların işi yok toplumda… Cezasını çekmeli, gerekirse işinden olmalı…”
“Ben gerekeni yaptım, gerisi iş yeri sahibine kalmış.”
“İyi yapmışsın… En azından yanında çalıştırdığı elemanını tanısın, bilsin. Onca yıl çalışıp marka yaptığı işyerini sidikli bir kurye yüzünden kaybetmesini istemez herhalde…”
.
Ya işte böyle.
Kimin aklına gelir?
Bir kuryenin apartmanın içine edeceği?
.
Şu yaşımda bana “Duymadığın olay, haber var mı?” diye sorsalar bundan böyle “Hiçbir şey bilmiyorum” diyeceğim.
.
Toplum ne hale geldi…
***
ÜZERİMDEN YÜK KALKSIN
Bu fotoğrafı ne zamandır çekmek istedim.
Daha önce sadece yazı olarak buradan aktarmıştım ama pek anlaşılmadı sanırım.
.
Önce ta baştan başlayayım.
.
Barbaros Mahallesi’nin merkez ile bağlantısı Sarıçay üzerine kurulu 5 köprüyle sağlanır.
Tahta Köprü,
İnönü Köprüsü,
Atatürk Köprüsü,
Küçük Sanayi Köprüsü,
23 Nisan Köprüsü,
Troya Köprüsü…
.
Bunların 3’ü, yayalar için,
Diğerleri hem yaya, hem de taşıtlar içindir.
.
Bunların içindeki 23 Nisan Köprüsü üvey evlat muamelesi görür.
.
Günde bine yakın insanın yanında yasak olmasına rağmen bir o kadar da (Hatta daha fazla) motosiklet geçer.
.
Barbaros Mahallesi tarafından girişinde bir problem olmasa da, çıkış tarafında problemler vardır.
.
Otoparka giden yolu bölen köprü yolu minnacık yapılmıştır ve binlerce insanı taşıyacak kapasitesi yoktur.
Buraya çizilen “Yaya geçidi çizgileri” kaybolma aşamasındadır.
Ve bu yolun, kurulan pazar günlerinde yaşanan izdiham neticesinde trafiği iki katına çıkar.
.
Bu köprü yolunun güzergâhı pazar içine girip devam eder. (Bir de karşıya gidilince Alman Duvarı üzerinden geçilebilen ve her an kırılmaya yüz tutmuş paslı bir merdiveni vardır.)
.
İşte bu pazara girişi tam bir kargaşadır.
Giren, çıkan sürekli karşı karşıya gelir, motosikletlerin park etmesiyle bir kaos yaşanır.
.
Ayrıca yağmur yağdığında tam girişinde biriken yağmur suyu, vatandaşları 20 cm’lik bir girişe mahkûm eder…
.
İşte çektiğim resim burasıdır.
.
İçeriye girdiğinizde ise hakkına razı olmayan pazar esnafı, köylüsü tezgâhlarını yola kadar çıkarmıştır.
.
Pandemi dolayısı ile mesafe bırakmak isteyenleri engeller gibi dizilmiştir.
Halk neredeyse birbirine sürünerek geçer bu aralardan.
.
Köprüden başlayan yol problemi, pazar içinde devam edip gider…
Bir tane yetkili de bunları görüp önlem almaz…
.
Bunlar sadece benim değil, Barbaros Mahallesi’nde yaşayanların istekleri…
Ben yazayım da, üzerimden yük kalksın istedim…
***
BU İŞ BİTTİ
Şu köprü mevzuu fazlaca uzadı.
Bunu siyaset malzemesi yapıp, sürekli birilerini karalamak artık sıktı.
.
Genel kanı şu:
“Daha ucuza yapılabilirdi…”
O kadar.
.
Hiç kimse:
“Neden uzun yapıldı?”
“Neden buraya yapıldı?”
Hatta,
“Neden yapıldı?” da demiyor.
.
Ben şahsen duymadım.
(Bu arada yapımına karşı çıkanlara da saygı duymak lazım. Bu bir tercihtir. Zorla kabul ettiremezsiniz)
(Kanal İstanbul Projesi için mevcut iktidar şöyle demişti: “İsteseniz de istemeseniz de biz yapacağız…”)
Yani şu deniyor:
“Hep bizim dediğimiz olacak…”
.
Bu Köprüyü yapan devlettir.
Kimse üzerine kendi malı gibi oturmasın.
Kaymağı kendi tarafına çevirmesin.
Türkiye Cumhuriyetinin malıdır.
İlk köprüyü yapan Demirel nerede?
İkinciyi yapan Özal nerede?
Ama devlet burada…
.
İktidar kanadının bazı yöneticileri şöyle diyor:
“Ne üzücüdür ki, onlarca program yapılmasına ve defalarca davet edilmesine rağmen gelmeyen vekiller var…”
Ne olmuş gelmemişse?
Gelmez, gelmez…
Kulağından tutup zorla getirecek değiliz ya.
.
Konuşmaya devam ediyorlar:
“Bu toprakların köprüsünü, ‘İstemiyorum, yapılmasın’ demek bu topraklara, bu şehre ihanet anlamına gelmektedir.”
.
Hasbünallah…
Nereden çıkarıyorsunuz bunu?
Kim koyuyor bu teşhisi?
Önünüze geleni “Hain” ilan etmekten bıkmadınız mı?
.
Yapmayın yahu.
Köprü olmazsa ne olacakmış bu şehre?
Batacak mı?
Sizden farklı düşünenlerin hepsi hain öyle mi?
.
Bırakın artık bu işleri…
Diyeceğimiz tek şey var:
“Köprü hepimize hayırlı uğurlu olsun…”
“Allah Devletimize, zeval vermesin de daha büyük projeler yapalım…”
.
Bu iş bitti…
Şimdi artık önümüze bakalım ve (5 liranın maliyetinin 6 lira olduğu) şu ekonomiye bir el atalım…
***
TESADÜF
Çarşamba günü yazmıştım “İçi dolu çöp konteynırını…”
Dün önünden geçtim, tertemizdi.
Birileri harekete geçmiş ortalığı epey bir temizlemiş.
.
Tabi ben yazıyı yazdıktan sonra mı?
Yoksa “Tesadüf mü?” bilemedim.
.
Olsun nihayetinde temizlendi ya ona bakarım ben.
.
Şimdi top mahallelide.
Konteynırını temiz tutsun.
Birileri oraya moloz şeklinde atık bırakırsa derhal belediyeye şikâyet etsin.
Gerekirse resim çeksin.
.
Eskiden mahalle bekçileri vardı.
Bakkallar vardı.
Esnaf vardı.
Onlar mahalleye sahip çıkar, böylesi şeylere müsaade etmezlerdi.
.
Zamanla kapitalist (bu kelimeyi pek sevmem, bana çok ideolojik gelir. Ancak başka kelime ile de anlatamadım) sisteme yenilen esnaflar ile hükümet kararları ile kaldırılan mahalle bekçilerinin eksikliğini damarlarımıza kadar hissediyoruz…
.
Evlerde, apartmanlarda kameralar var.
Hiç olmadı onlarla takip edin mahallenizi.
Sahip çıkın eskisi gibi…